İçindekiler
- 1. Tarım Topraklarının Genişliğinin Devlet Tarafından Tespit Edilmesi
- 2. Tarım Arazilerinin Tarım Dışı Amaçlarla Kullanılmasının Yasaklanması
- 3. Tarım Arazilerinin Bizzat Maliklerince ve Verimli Olarak İşletilmesi Zorunluluğu
- 4. Tarım Arazilerinde Devir ve Temlik Hakkının Sınırlandırılması
- 5. Tarım Topraklarında Paylaşma ve Ayırma Haklarının Kısıtlanması
- 6. Zorunlu Arazi Toplulaştırması
- 7. Tarım Arazilerinde Miras Haklarının Kısıtlanması
- 8. Sadece Çiftçilere Toprak Dağıtımı Yapılabilmesi
- 9. Toprak Reformu Amacıyla Kamulaştırma Yapılabilmesi
Toprak mülkiyeti konusu 1961 Anayasasının 37. maddesinde şu şekilde düzenlenmiştir:
“b) Toprak mülkiyeti
Madde 37- Devlet, toprağın verimli olarak işletilmesini gerçekleştirmek ve topraksız olan veya yeter toprağı bulunmıyan çiftçiye toprak sağlamak amaçlariyle gereken tedbirleri alır. Kanun, bu amaçlarla, değişik tarım bölgelerine ve çeşitlerine göre toprağın genişliğini gösterebilir. Devlet, çiftçinin işletme araçlarına sahibolmasını kolaylaştırır.
Toprak dağıtımı, ormanların küçülmesi veya diğer toprak servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz.”
Anayasa’nın 4573 sayılı Kanun’un hükümlerine paralel olan 37. maddesi ve bu madde uyarınca çıkarılan 1757 sayılı Kanun mülkiyet hakkına çeşitli yönlerden sınırlama getirilebilmesine imkan tanımıştır. Kanun koyucu 1757 sayılı Toprak ve Tarım Reformu Kanunu’nda bu amaçla çeşitli tedbirler öngörmüştür. Şimdi bu tedbirleri açıklayalım.
1. Tarım Topraklarının Genişliğinin Devlet Tarafından Tespit Edilmesi
Toprağın verimli olarak işletilmesi ve topraksız olan veya yeterli toprağı bulunmayan çiftçilere arazi sağlanması için alınacak tedbirlerin en önemlilerinden bir tanesi devlete toprağın genişliğini (tarım arazilerinin bölünebileceği en küçük parsel yüzölçümü ile toprak dağıtımında verilecek toprağın büyüklüğünü) belirleme yetkisinin verilmesidir. Çünkü 37. madde devlete toprağın verimli olarak işletilmesini gerçekleştirmek konusunda ödevler yüklemektedir. Burada kastedilen toprağın daha küçük parçalara ayrılamayacağı bölünemez büyüklüğün belirlenmesidir. Bir başka ifadeyle tarım topraklarının en küçük yüzölçümünün belirlenmesidir. Buna karşılık bir çiftçinin sahip olabileceği en büyük toprağın belirlenmesi bu kural kapsamına girmemektedir. Bir başka ifadeyle büyük çiftliklerin küçültülmesi bir durum söz konusu değildir. Temel amaç, arazinin verimli olarak işletilmesidir.[1]
Tarım topraklarının genişliğinin devlet tarafından belirlenmesinin ilk aşaması ise topraksız olan ya da yeterli toprağı bulunmayan çiftçilere verilecek toprak miktarının belirlenmesidir. Zaten 37. maddenin bizzat kendisi değişik tarım bölgelerine ve çeşitlerine göre toprağın genişliğinin kanunla gösterebileceğini hüküm altına almıştır.
Toprak dağıtımında topraksız olan ya da yeterli toprağı bulunmayan çiftçilere verilecek toprak miktarı Kanun’un 54. maddesinde belirlenmiştir. Madde hükmüne göre toprak dağıtımından yararlanacak aile başkanlarına ve aile sayılan kişilere bu maddede belirtilen esaslar dahilinde yeter gelir sağlayacak miktarda toprak verilir. Bir ailenin yeter gelire sahip olması için gerekli arazi miktarı, iklim ve arazi özellikleri ile bölge için öngörülen tarımsal işletme tipleri göz önünde bulundurularak, bir aileye 1971 yılı toptan eşya fiyatları endeksine göre, yılda on beş bin liralık tarımsal gelir sağlayacak şekilde, Toprak ve Tarım Reformu Bölge Başkanlığınca tespit edilir.
Tarımsal gelir, brüt gelirden işçilik ve arazi borç taksitleri hariç üretim için gerekli diğer masrafların çıkarılmasından sonra kalan miktardır.
Aile nüfusu beşten fazla olursa her fazla nüfus için aile gelirine yüzde on oranında tarımsal gelir payı eklenir. Ancak, fazla nüfus için eklenecek tarımsal gelir payları toplamı, bir aile için öngörülen gelirin yüzde ellisini geçemez.
Topraklandırılacak hiç toprağı olmayan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçi ailelerinin arazisi sulu ise Tablo 3 ve kuru ise Tablo 4 de gösterilen miktarı geçemez. Tablo 3 ve 4 de gösterilen arazi miktarları toprak endeksi elli olan araziler içindir. Toprak endeksi elliden farklı olan arazilerde verilecek toprak miktarı, Tablo 5 deki katsayılar ile o ilçede elli endeksine göre verilecek arazi miktarlarının çarpılması suretiyle bulunacak miktarları geçemez. Tablo 3 ve 4 de gösterilen miktarlar, ait oldukları ilçelerin hudutları içindeki her araziye uygulanır. Bir çiftçi ailesine arazi bir miktarı sulu, geriye kalanı kuru olarak verilecekse o yerin Tablo 4 de belirtilen kuru arazi normunun Tablo 3 de belirtilen sulu arazi normuna oranı esas alınarak sulu arazi miktarı kuru arazi miktarına dönüştürülerek işlem yapılır. Kanun’un 28. maddesi ve bu Kanun’a ekli 1 ve 2 nolu tablolar toprak reformu uygulanan bölgelerde dikkate alınacak parsel büyüklüklerini tespit etmiştir.
2. Tarım Arazilerinin Tarım Dışı Amaçlarla Kullanılmasının Yasaklanması
37. madde devlete toprağın verimli olarak işletilmesini gerçekleştirmek konusunda ödevler yüklediği için devlet bu amaçla mülkiyet hakkına çeşitli kısıtlamalar getirilmiştir. Mülkiyet hakkına getirilen sınırlamalardan bir tanesi ise tarım arazilerinin bu özelliklerinin korunmasının zorunlu kılınması ve tarım arazilerinin başka amaçlarla kullanılmasının yasaklanmasıdır.
1961 Anayasası döneminde 1757 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye kadar, tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılmasını yasaklayan bir hüküm bulunmamaktaydı (Öztrak, 1977: 280). Bu durum ise tarım arazilerinin gittikçe azalmasına neden olmaktaydı. Bu durumun önüne geçebilmek amacıyla 1757 sayılı Kanun’un 212. maddesiyle malikin mülkiyet hakkı kısıtlanmış ve geçerli bir neden olmaksızın tarım arazilerinin tarım dışı amaçlarla kullanılması yasaklanmıştır. Böylece verimli tarım topraklarının tarım dışı amaçlarla kullanılması engellenerek zirai kalkınmanın sağlanması amaçlanmıştır.
212. madde hükmüne göre toprak ve tarım reformu bölgelerinde, bu Kanun hükümlerine göre sahibine bırakılan veya dağıtılan arazinin, tarımsal işletme ile ilgili olan yapı ve tesisler hariç, tamamı veya bir kısmı tarım dışı amaçlarda kullanılamaz. Ancak, zorunluluk olan hallerde on dönüme kadar olan arazi, ilgili bakanlığın müracaatı ve Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının izni ile, on dönümün üstündeki arazi ise ilgili bakanlığın müracaatı ve Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının olumlu görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile tarım dışı amaçlarda kullanılabilir.
Toprak ve tarım reformu bölgeleri dışında köy, kasaba ve şehirlerin kurulması ve geliştirilmesi, endüstri alanları, maden taş, kum, tuğla ocakları, hava alanları, turistik yerler, sportif alanlar ve milli savunma ihtiyaçları için lüzumlu olan arazide ise öncelikle tarıma elverişli olmayanların kullanılması gerekmektedir. Bu gibi ihtiyaçların karşılanmasında tarım arazisinden faydalanmak zorunluluğu ortaya çıktığı takdirde, on dönüme kadar olan arazi ilgili bakanlığın müracaatı ve Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının izni ile, on dönümün üstündeki arazi ise ilgili bakanlığın müracaatı ve Müsteşarlığın olumlu görüşü alınarak Bakanlar Kurulu kararı ile tarım dışı amaçlarda kullanılabilir.
3. Tarım Arazilerinin Bizzat Maliklerince ve Verimli Olarak İşletilmesi Zorunluluğu
Mülkiyet hakkına getirilen önemli sınırlamalardan bir tanesi de tarım topraklarının bizzat maliklerince ve verimli olarak işletilmesi zorunluluğunun getirilmesidir (Öztrak, 1977: 281). Tarım toprağını bizzat ve verimli olarak işletme ödevi, niteliği itibariyle malikin mülkiyet hakkından doğan kullanma ve yararlanma yetkilerini sınırlayan ödevlerdir (Eren, 1977/b: 325).
Öncelikle bizzat işletme yükümlülüğünü değerlendirelim. Normalde tarım arazilerinin malikleri arazilerini diledikleri gibi kullanma hakkına sahiptirler. Bundan dolayı tarım arazisine sahip olan kişiler, 1757 sayılı Kanun yürürlüğe girinceye kadar, bu arazisini işleyip işlememekte veya bizzat işlemek veya kiraya vermekte tamamen serbesttiler (Öztrak, 1977: 281). Ancak ülkede toprağı olmayan ya da yeterli toprağı bulunmayan pek çok çiftçinin bulunduğunu dikkate alan kanun koyucu tarım topraklarının bizzat işletilmesi gerektiğini hüküm altına almıştır.
1757 sayılı Kanun bu konuda tasarruf hakkına önemli bir kısıtlama getirmiştir. 1757 sayılı Kanun’da tarım arazilerinin bizzat maliklerince işletileceğini açıkça belirten bir hüküm yer almamıştır. Ancak Kanun’un 6. ve 26. maddesindeki ifadeler tarım arazilerinin bizzat maliklerince işletilmesinin zorunlu olması sonucunu doğurmaktadır. Kanun’un 6. maddesine göre bu Kanun’da gösterilen istisnalar saklı kalmak üzere, toprağını doğrudan doğruya işletmeyerek kiraya veya ortağa verenler, toprağını işlemiyor veya işletmiyor sayılır. Toprağı bizzat işletmemenin yaptırımı ise 127. maddede gösterilmiştir. Buna göre toprak ve tarım reformunun uygulandığı yerlerde kiracılık veya ortakçılık suretiyle işletildiği tespit edilen topraklar kamulaştırılır. Bu hükümler de göstermektedir ki toprağını doğrudan doğruya işletmeyerek kiraya veya ortağa verenlerin arazileri kamulaştırılacaktır. Dolayısıyla malik taşınmazının kamulaştırılması yaptırımıyla karşılaşmak istemiyorsa toprağını bizzat kendisi işlemek zorundadır.
Bizzat işleme zorunluluğu tarım reformu uygulanmış bölgeler için de geçerlidir. 1757 sayılı Kanun’un 64. maddesine göre, kendilerine toprak verilen veya bırakılanlar, topraklarını bu kanunun öngördüğü biçimde işletmekle yükümlüdürler. Bu şekilde işletilmeyen veya terk edilen toprak, dağıtım yoluyla verilmişse, üzerindeki yapı veya tesisler ve varsa sağlanan ayni krediler ve verilen araç ve gereçler geri alınır; sahibine bırakılmışsa, bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırılır.
Kanun’un 128. maddesi ise tarım arazisinin bizzat malik tarafından işletilmesi zorunluluğunun istisnalarını düzenlemiştir. Buna toprak ve tarım reformunun uygulanması ile ilgili kamulaştırma işlemleri tamamlanan bölgelerde, aşağıdaki bentlerde yazılı olan kişiler topraklarını kiraya veya ortağa vermek suretiyle işletebilirler:
a) Askerlik, tutukluluk, hükümlülük, uzun süren hastalık veya sakatlık, öğrenim yapmak dolayısıyla toprağını doğrudan doğruya işletemeyenler bu durumları devam ettiği sürece,
b) Velayet veya vesayet altındaki küçükler, rüştlerini kazanıncaya kadar,
c) Çalışamayacak kadar yaşlı olanlar sürekli olarak,
d) Dul kadınlar, evli olmayan kız çocukları medeni durumlarında bir değişiklik olmadığı ve topraklarını bizzat işletemedikleri sürece,
e) Başkaca haklı bir özrü olanlar bu özürleri devam ettiği sürece,
f) Meslek, sanat ve görevlerinin icabı olarak ikametgahlarının başka ilde bulunması nedeniyle sahibi oldukları toprağı doğrudan doğruya işlemeyen veya işletemeyenler, Türkiye’deki toplam arazileri bu Kanun’a ekli 3 ve 4 numaralı tablolarda gösterilen veya 5 numaralı tabloya göre bulunan miktarların yarısını geçmemek kaydı ile,
g) Çalışmak üzere yurt dışına giden ve Türkiye’deki toplam arazileri bu Kanun’a ekli ve 3 ve 4 numaralı tablolarda gösterilen veya 5 numaralı tabloya göre bulunan miktarları geçmeyen işçiler çalışmak için Türkiye’den ilk ayrıldıkları tarihten başlamak üzere, gittikleri ülkede çalıştıkları sürece en çok beş yıl müddetle.
h) Arazi sahibi bulunan Türkiye Büyük Millet Meclisi üyeleri, Türkiye’deki toplam arazilerini, bu Kanun’a ekli 1 ve 2 numaralı tablolarda gösterilen veya 5 numaralı tabloya göre bulunan miktarları geçmemek üzere görev süreleri sonuna kadar.
Bu maddeye göre kiracılık veya ortakçılık yoluyla toprağın işletilebilmesi için yukarıdaki bentlerde yazılı durumları tevsik eden belgelerin Toprak ve Tarım Reformu Örgütünce kabul edilmesi şarttır.
Kanun, bizzat işleme yükümlülüğünün yanı sıra, toprak reformu uygulanan bölgelerde tarım arazilerinin “verimli” olarak işletilmesini öngörmektedir. Toprağın verimli olarak işletilmesi ödevi hem devletin, Anayasa’nın 37. maddesine dayanarak malike yüklediği bir ödevdir; hem de 1961 Anayasası’nın 36. maddesi kapsamında mülkiyet hakkının toplum yararına kullanılmasıyla ilgili bir ödevdir (Eren, 1977/b: 326).
Kanun’un 6. maddesine göre toprağın verimli olarak işletilmesiyle; a) Toprağın özel niteliklerine ve bulunduğu yerin ekonomik ve doğal imkan ve koşullarına uygun biçimde işlenmesi veya işletilmesi, b) Su ve toprak kaynaklarının korunması, toprak verimliliğinin artırılması bakımından zorunlu ve olağan tedbirlerin alınması suretiyle çiftçilik yapılması kastedilmektedir. Kanun’un 26. maddesi de toprak ve tarım reformu bölgelerinde, reformun ilan edildiği tarihte 6. maddede belirtilen esaslara göre verimli olarak işletilmeyen veya istisnai haller saklı kalmak üzere doğrudan doğruya işletilmeyerek kiraya veya ortakçılığa verilen toprakların tamamının kamulaştırılacağını hüküm altına almıştır.
4. Tarım Arazilerinde Devir ve Temlik Hakkının Sınırlandırılması
743 sayılı Kanun’da ya da 1961 Anayasası döneminde yürürlükte olan diğer mevzuatta tarım arazilerin devir ve temlik edilmesiyle ya da sınırlı ayni hakla kayıtlanmasında kısıtlayıcı herhangi bir hüküm yer almamasına rağmen 1617 ve 1757 sayılı Kanunlar gerek tarım reformuna henüz başlanmamış bölgelerde ve gerekse tarım reformunun tamamlandığı alanlarda tarım arazilerinin devir ve temlik hakkı ile ilgili önemli kısıtlamalar getirmiştir.
1617 sayılı Kanun henüz tarım reformuna başlanmamış bölgelerde devir ve temlik hakkını kısıtlamıştır. 1617 sayılı Kanun’un 6. maddesine göre kanuni mirasçılık sebebiyle yapılan intikaller hariç olmak üzere, bu Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihten sonra, tarım arazisine ilişkin olarak, büyüklüğü otuz dönümü aşan müstakil parçaların devir ve temliki toprak ve tarım reformunun uygulaması bakımından geçersiz sayılır. Ancak, bu Kanun’un yürürlüğe girmesinden sonra arazi satın alacak olan kişiler veya kanuni mirasçıları, arazinin bulunduğu bölgede toprak ve tarım reformunun uygulanmasına başlandığında söz konusu araziyi Toprak ve Tarım Reformu Kanunu’nda tespit edilecek esaslara göre işliyor veya işletiyorsa ve sahip oldukları arazilerin tümü o bölgede arazi dağıtılacaklar için tespit edilecek norm miktarını geçmiyorsa, satın almış oldukları arazi Toprak ve Tarım Reformu uygulamasında kamulaştırmaya tabi değildir. Geçersiz sayılacak mülkiyet devirlerine ilişkin işlemler yapılırken, tapu sicil muhafızı veya memuru “mülkiyet intikalinin toprak ve tarım reformunun uygulanması açısından geçersiz sayılacağını” resen tapu siciline şerh etmekle yükümlüdür.
Bu hükümlerin bir istisnası, tarım dışı amaçlarla tahsisi uygun görülen arazilerdir. 6. maddenin 3. fıkrasına göre ilgili bakanlık veya bakanlıklarca tarım dışı amaçlara tahsisi uygun görülen arazi hakkında, Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının bağlı bulunduğu bakanlığın olumlu görüşü alınmak kaydıyla, devir ve temlik yasağı uygulanmaz.
Tarım reformuna başlanan alanlar ile toprak dağıtımı yapılmış alanlarda uygulanacak devir ve temlik kısıtlamaları ise 1757 sayılı Kanun’la düzenlenmiştir. Toprak dağıtımının en önemli şartlarından bir tanesi toprak reformuna başlanan alanlarda temliki tasarrufların durdurulmasıdır. Bundan dolayı Anayasa’nın 37. maddesinde bu yönde bir hüküm yer almamasına rağmen 1757 sayılı Kanun’un 18. maddesi toprak reformuna başlanan bölgelerde taşınmaz mülkiyetinin devri sonucunu doğuracak temliki tasarrufları yasaklamıştır. Bu sınırlamayı 1961 Anayasa’nın 36. maddesine göre kamu yararı amacıyla mülkiyet hakkına yapılmış bir müdahale addetmek yerinde olacaktır. Çünkü toprak reformunun başarıya ulaşabilmesi için dağıtım yapılıncaya kadar mülkiyet durumunun sabit kalması zaruridir.
1757 sayılı Kanun’un 18. maddesine göre toprak ve tarım reformu bölgesi olarak belirtilen yerlerde, Bakanlar Kurulu kararının yayımlanma tarihinden itibaren o bölgedeki reform uygulamasının mülkiyet dağılımı açısından sona ermesine kadar, gerçek kişilerle özek hukuk tüzel kişilerine ait araziden tapuda kayıtlı olanlar devir ve temlik edilemez ve tapuda kayıtlı olmayanların zilyetliği devredilemez. Ancak, bu kısıtlama ile ilgili süre üç yılı aşamaz. Bu gibi arazi bu süre içinde, ancak Ziraat Bankasına, Türkiye Zirai Donatım Kurumuna ve Tarım Kredi Kooperatiflerine ipotek edilebilir. İpotek edilen bu taşınmaz malların satışı gerektiği takdirde, bedeli, alacaklı banka, kurum ve kooperatife ödenmek suretiyle, taşınmaz mal Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığı emrine geçer.
Toprak ve tarım reformu bölgesi olarak belirtilen Devlet sulama şebekesi alanlarında, temliki tasarruflar, sulama şebekesi kısımları tamamlanıp sulamaya geçilinceye kadar durur. Ancak, bu süre beş yılı geçemez.
1757 sayılı Kanun’un 61. ve devamı maddeleri ise toprak reformu kapsamında dağıtılan topraklarla ilgili bazı kısıtlamaları düzenlemiştir. Kanun’un 61. maddesine göre dağıtıma konu olan topraklar ile tarımsal yerleşimde sağlanan taşınmazlar, Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının izni olmaksızın devredilemez ve ayni hakla kayıtlanamaz. 61. maddenin 3. fıkrasına göre yeterli toprağı bulunmayanlardan toprak verilenlerin dağıtımdan önce, kendilerinin ve ailesi üyelerinin tasarrufları altındaki toprak ile varsa yapı ve tesisler de Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının izni olmaksızın devredilemez ve ayni hakla kayıtlanamaz.
5. Tarım Topraklarında Paylaşma ve Ayırma Haklarının
Kısıtlanması
Toprak ve Tarım Reformu Kanunun tarım reformu uygulanan bölgelerde tarım topraklarının paylaşma ya da ayırma yoluyla küçülmesini önlemek için çeşitli tedbirler öngörmüştür. Kanun’un 63. maddesine göre dağıtılan topraklar, o bölge için belirlenen toprak normunun altına düşecek şekilde hükmen veya rızaen taksim edilemez veya ifraz işlemlerine konu olamaz.
6. Zorunlu Arazi Toplulaştırması
Arazi toplulaştırma projeleri ülkemizde 1961 yılında mülga Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü tarafından başlatılmıştır. Ancak bu projeler isteğe bağlı olarak gerçekleştirilmiştir. (Mülga) 743 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 678. maddesine göre bir bölgede arazi toplulaştırması yapabilmek için, o bölgedeki arazinin yarısından fazlasına malik bulunan ve adetçe maliklerin üçte ikisini oluşturan kimselerin toplulaştırmaya muvafakat etmesi gerekiyordu.[2] Ancak 1757 sayılı Kanun bazı durumlarda zorunlu arazi toplulaştırması yapılabileceğini hüküm altına almıştır. Kanun’un 89. maddesine göre toprak ve tarım reformu bölgelerinde 87. maddede[3] belirtilen amacı gerçekleştirmenin zorunlu bulunduğu hallerde Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının teklifi ve Bakanlar Kurulunun kararı ile toprak maliklerinin muvafakatleri aranmaksızın toplulaştırma yapılabilmekteydi.
7. Tarım Arazilerinde Miras Haklarının Kısıtlanması
Miras hakkı da mülkiyet hakkının önemli bir yönüdür. Bundan dolayı gerek 1961 ve gerekse 1982 Anayasaları miras hakkını mülkiyet hakkıyla birlikte düzenlemiştir. Miras hakkının doğal bir sonucu olarak kendilerine miras yoluyla taşınmaz kalan kişiler hem bu taşınmazları edinme, hem de bunlar üzerinde tasarrufta bulunma yetkisine sahiptirler. Ancak tarım arazilerinin miras yoluyla intikal etmesi durumunda verimli olmayan küçük parçalara ayrıldığı da bir gerçektir. Tarım topraklarının küçük parçalara ayrılması ise toprağın verimliliğini azaltmaktadır. Oysa ki 1961 Anayasası’nın 37. maddesi devlete tarım topraklarının verimli şekilde işletilmesini sağlama görevi yüklemektedir. İşte bu görevi yerine getirebilmek amacıyla kanun koyucu tarım topraklarının miras yoluyla parçalanmasını engellemek üzere tedbirler almıştır.
1757 sayılı Kanun’un 68. maddesi bir çiftçiye verilecek toprak normuna kadar olan kısımlar üzerinde miras haklarını düzenlemektedir. Madde hükmüne göre toprak ve tarım reformu bölgelerinde Kanun’un 54. maddesi gereği hazırlanan 3 ve 4 nolu tablolarda gösterilen miktarlara kadar toprağı bulunan çiftçilerin ölümü halinde, tarımla ilgili olmayan taşınır ve taşınmaz malları hariç, sahibi bulundukları toprak ile varsa üzerindeki tarımsal yapı veya tesisler, işletme araç ve gereçleri bir bütün sayılır ve mirasçılar arasında hiçbir şekilde taksim edilemez.
Miras bırakanın ölümünden itibaren en geç iki ay içinde mirasçılar, miras bırakanın bırakmış olduğu, tarımla ilgili taşınır ve taşınmaz malları Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığına bildirmekle yükümlüdürler.
Mirasçılar, mirasın açılmasından itibaren en geç altı ay içinde kendilerine intikal eden, tarımla ilgili taşınır ve taşınmazları, bu Kanun’a göre toprak dağıtımından yararlanabilecek mirasçılardan birisine devir ve temlik ederek miras ortaklığına son vermedikleri takdirde, dağıtım yolu ile verilen toprak ve diğer mallar geri alınır. Mirasçının şahsına ait topraklar ise bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırılır. Bu topraklar ile üzerindeki yapı ve tesisler ve taşınır mallar, toprağı işletmek isteyen mirasçılar arasında Kanun’un 52. ve 53. maddelerine göre yapılacak sıralamada önde gelenlerden Toprak ve Tarım Reformu örgütünce toprağı en iyi şekilde işleteceği tespit edilene bir bütün halinde bu Kanun hükümlerine göre borçlandırılarak verilir.
Kanun’un 69. maddesi ise kamulaştırma tavanının altında kalan ve bu nedenle sahiplerinin elinde bırakılan toprakların miras yoluyla intikalini düzenlemektedir. Madde hükmüne göre toprak ve tarım reformu bölgelerinde bu Kanun’un 28. maddesinde gösterilen miktarlara kadar toprağı olan veya kendilerine bu miktarlarda toprak bırakılan çiftçilerin ölümü halinde, mirasçılar tarımla ilgili olmayan taşınır ve taşınmaz mallar hariç miras bırakanın bırakmış olduğu toprak ve üzerindeki tarımsal yapı ve tesisler ile araç ve gereçleri en geç on beş gün içinde Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığına bildirmekle yükümlüdürler. Mirasçılar kendilerine intikal eden toprakları bu Kanun’un 54. maddesinde gösterilen miktarlardan az olmamak üzere, varsa üzerlerindeki tarımsal yapı ve tesisler ile diğer araç ve gereçleri aralarında taksim edebilir veya bu kanuna göre toprak dağıtımından yararlanabilecek olan mirasçılara devir veya temlik ederek miras ortaklığına son verebilirler.
Mirasın açılmasından başlayarak altı ay içerisinde mirasçılar arasında devir ve temlik işleminin yapılmaması halinde tarımla ilgili taşınır ve taşınmaz mallar Toprak ve Tarım Reformu örgütünce mirasçılar arasında taksim edilir veya 52 ve 53. maddelere göre yapılacak sıralamada önde gelenlerden Toprak ve Tarım Reformu örgütünce toprağı en iyi şekilde işleyeceği tespit edilen mirasçı veya mirasçılara tahsis olunabilir. Toprak ile varsa üzerindeki yapı ve tesislerin taksimi mümkün olmadığı takdirde, bunlar bu Kanun hükümlerine göre kamulaştırılır.
8. Sadece Çiftçilere Toprak Dağıtımı Yapılabilmesi
Toprak mülkiyetinin temel esaslarından biri de topraksız olan ya da yeterli toprağı bulunmayan çiftçiye arazi sağlanmasıdır. Anayasa’nın 37. maddesi devlete topraksız olan veya yeter toprağı bulunmayan çiftçiye toprak sağlamak amaçlarıyla gereken tedbirleri alma yükümlülüğü yüklemektedir. Bu yükümlülüğü yerine getirebilmek amacıyla 1757 sayılı Kanun yürürlüğe konulmuştur.
1757 sayılı Kanun, topraksız olan ya da yeterli toprağı olmayan çiftçilere (bunlar tarafından talep edilmesi şartıyla) toprak verilmesini öngörmektedir. Kanun’un 49 ila 59. maddeleri toprak dağıtımına ilişkin hususları düzenlemiştir. Ancak dağıtımı yapılan topraklar, hemen kişilerin mülkiyetine geçmemektedir. Kanun’un 60. maddesine göre dağıtılan toprak ile varsa yapı veya tesislerin mülkiyeti, bunların hak sahiplerine teslimi tarihinden itibaren hesaplanacak üç yıllık deneme süresi sonunda, Toprak ve Tarım Reformu Bölge Başkanlığının istemi üzerine toprak verilen adına tapuya tescil ile kazanılır.
Dikkat etmek gerekir ki Anayasa’nın 37. maddesi sadece çiftçilere toprak dağıtımı yapılabileceğini öngörmektedir. 1961 Anayasası da 1924 Anayasası gibi topraksız fertlere toprak dağıtıp onları da arazi mülkiyetine sahip kılmak amacını değil, çiftçiyi topraklandırıp zirai kalkınmayı sağlamayı amaçlamıştır (Berki, 1973: 106).
Üstelik 1961 Anayasası’nın 37. maddesi topraksız olan ya da yeterli toprağı bulunmayan çiftçiye arazi sağlanmasını öngörmektedir. Uygulamada (4753 ve 1757 sayılı Kanun’da) arazi sağlanması, toprak mülkiyetinin verilmesi şeklinde gerçekleşmiş ise de 37. madde açısından böyle bir zorunluluk yoktur. 37. madde sadece arazi sağlanmasını öngörmektedir ve Berki’nin de haklı olarak vurguladığı üzere arazi sağlanmasının tek yolu mülkiyetin devredilmesi değildir (Berki, 1973: 106). Zilyetliğin devredilmesi ya da süresiz kiralama yoluyla da arazi sağlanması mümkündür.
9. Toprak Reformu Amacıyla Kamulaştırma Yapılabilmesi
Mülkiyet hakkı yönünden bir diğer uygulama kamulaştırmadır. Her ne kadar 37. maddede kamulaştırma yapılabileceğine dair açık bir hüküm yer almamışsa da 38. maddenin 4. fıkrasında yer alan “Çiftçinin topraklandırılması, ormanların Devletleştirilmesi, yeni orman yetiştirilmesi ve iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlarıyla kamulaştırılan taşınmaz mal ve kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprak bedellerinin ödeme şekli kanunla gösterilir.” ibaresi çiftçinin topraklandırılması amacıyla kamulaştırma yapılabilmesine cevaz vermiştir.
Üstelik bu fıkra kamulaştırma bedelinin taksitle ödenebilmesine cevaz vermektedir. Kamulaştırma bedellerinin taksitle de ödenebileceğine dair olan bu hüküm toprak dağıtımı için yapılacak kamulaştırmaların Hazineye çok ağır külfet yüklememesi amacıyla konulmuştur (Berki, 1970: 82).
1757 sayılı Kanun Anayasa’da yer alan hükme paralel olarak, toprak reformu amacıyla kamulaştırma yapılabilmesine imkan tanımıştır. Kanun toplumun genel menfaati için bireysel mülkiyete müdahale edilebilmesine izin vermiştir. Kanun’un 26-48. maddeleri kamulaştırma konusunu düzenlemektedir. Kanun’un 26. maddesine göre aşağıda sayılan gerçek ve tüzel kişilere ait tarım toprakları, varsa üzerindeki tarımsal işletme ile ilgili yapı veya tesislerle birlikte kamulaştırılır:
a) Mülhak ve mazbut vakıflara ait olup, Vakıflar Genel Müdürlüğünün zeytinyağı fabrikalarına hammadde temin eden zeytinlikler ile Devlet Üretme Çiftlikleri hariç olmak üzere kurumlara, ticaret şirketlerine, derneklere, kooperatiflere ve bunların birliklerine, 442 sayılı Köy Kanunu’nun 87. maddesinde sayılan gerçek ve tüzel kişilere ait arazinin tamamı ile kamu tüzel kişilerine, kamu iktisadi teşebbüslerine, resmi kurumlara, kamu tüzel kişilerinin, resmi kurumların ve kamu iktisadi teşebbüslerinin katıldıkları kurum veya şirketlere ait arazinin kamu hizmetlerinde kullanılmayan kısımları.
b) Toprak ve tarım reformu bölgelerinde, reformun ilan edildiği tarihte 6. maddede belirtilen esaslara göre verimli olarak işletilmeyen veya 128. maddede sayılan istisnai haller saklı kalmak üzere doğrudan doğruya işletilmeyerek kiraya veya ortakçılığa verilen toprakların tamamı.
c) Ailelerle aile sayılan kişilerin doğrudan doğruya ve verimli olarak işledikleri veya işlettikleri veya 128. maddenin (a), (b), (c), (d), (e) ve (h) bentlerinde sayılan istisnai haller sebebiyle kiraya veya ortağa verdikleri Türkiye’deki toprakları toplamının 28. maddede belirtilen esaslara göre ve bu Kanun’a ekli 1 ve 2 numaralı tablolarda gösterilen veya 5 numaralı tabloya göre bulunan miktarları geçen kısmı ile 128. maddenin (f) ve (g) bentlerinde sayılan istisnai haller için bu bentlerde belirtilen miktarları geçen kısım.
d) Devletçe borçlandırılmak suretiyle başka yerlere yerleştirilen kimselerin, eski yerlerinde iskan kanunlarına göre bıraktıkları toprakların tamamı.
e) İl, belediye ve köy tüzel kişilerinin mülkiyetindeki kamu hizmetlerinde kullanılmayan arazinin tamamı.
f) İl, belediye ve köy tüzel kişilerinin mülkiyetindeki mera, yaylak ve kışlakların bu Kanun hükümlerine göre saptanan ihtiyaçtan fazla olan kısımları.
Kamu tüzel kişilerine, kamu iktisadi teşebbüslerine, resmi kurumlara, mazbut ve mülhak vakıflara ve tarımla iştigal eden kooperatiflere ve bunların birliklerine ait toprakların tamamı veya bir kısmı, kullanılmakta oldukları amaç göz önüne alınarak, Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığının önerisi ve Bakanlar Kurulu kararı ile kamulaştırma dışında bırakılabilir.
Kamulaştırılan arazinin bir kısmının üzerinde kahvehane, han, dükkan, değirmen, imalathane ve fabrika gibi tarımsal işletme ile ilgili olmayan yapı veya tesisler mevcut ise bunların üzerinde bulunduğu arazi parçası kamulaştırma dışında bırakılır.
Ancak belirtmek gerekir ki toprak reformu amacıyla yapılacak kamulaştırmaların bedeli mukabilinde olması zorunlu kılınmıştır. Kanun’un 35 ve 36. maddeleri kamulaştırma bedellerinin tespitini düzenlemiştir.[4] Üstelik kamulaştırma bedellerinin rayiç bedel dikkate alınarak tespit edilmesi de zorunlu tutulmuştur. Bu şekilde bir yandan toplumun genel menfaati sağlanırken bir yandan da bireylerin münferit ve aşırı bir külfet altına girmesi engellenmiştir.
[1] Anayasa Komisyonu Başkanvekili Emin Paksüt, Temsilciler Meclisindeki görüşmelerde bu konuyu şu şekilde açıklamıştır (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 3, sayfa: 331): “Metinde ‘Toprağın genişliğini gösterebilir.’ deniliyor. Bu “gösterebilir” kelimesi tayin ve tesbit manasınadır. Tâyin ve tesbit yerine Türkçe deyim kullanılmıştır. Filhakika hepinizin bildiği gibi, bizim Medeni Kanunumuzda da terekede, taksimde buna. ait hükümler arasında zirai işletmeler babında esasen mevcut vahdetin muhafazasını gerektiren hükümler sevk edilmiştir. Bu hükümler yeni hükümler değildir. Medeni Kanunumuzu kabul ettiğimiz andan itibaren mevcudolan bu hükümlerin yeni Anayasamızda da belirtilmesinde isabet görülmüştür. Burada, genişlikten bahsedilmesindeki maksat malı çok olan büyük çiftlik sahiplerinin malını kıskanmak değildir, verimsiz hale gelecek olan arazinin verimini kurtarmak gayesine matuftur. Bu maksatla düşünüldüğünü açıklamakta fayda mülâhaza ederim. Yoksa geniş arazi sahibinin arazisini elinden alıp, dağıtarak araziyi verimsiz hale getirmek gibi bir düşüncemiz yoktur.” Komisyon sözcüsü bir başka konuşmasında aynı hususu yinelemiştir (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 3, Sayfa: 331): “Bu konuda, miktarları tesbit edecek olan, müstakbel kanun koyucudur. Bu miktarlar ne yönden tesbit edilecektir sorusuna karşı zirai verimde asgari limiti tayin etmek mümkündür. Fakat rejim bakımından memleket ölçüsünde azami limit düşünülürken acaba kanun vazıı tamamen serbest midir? Kanun vazıına hiç istikamet verilmemiştir.”
[2] Madde 678 – Toprağın ve su yollarının ıslahı, bataklıkların kurutulması, orman yetiştirilmesi, yol açılması, orman ve köy arazisi parçalarının birleştirilmesi gibi şeyler ancak mütaaddit maliklerin iştirakiyle yapılır bunun için arsaların yarısından fazlasına malik bulunan ve adetçe maliklerin üçte ikisini teşkil eden kimseler tarafından karar verilmek lazımdır. Bu karara diğerleri ittibaa mecburdurlar.
[3] Madde 87- Arazi toplulaştırılmasının amacı; toprakların, üretim tekniğinin ekonomik olarak uygulanmasını, toprak muhafaza ve zirai sulama tedbirlerinin alınmasını güçleştirecek derecede parçalanmış, dağılmış ve şekillerinin bozulmuş olduğu hallerde, bir şahsa veya çiftçi ailesine ait arazi parçalarını imkan ölçüsünde az sayıda veya tek parça halinde birleştirmek ve şekillerini düzeltmek suretiyle parsellerde gerekli değişikliklerin yapılmasıdır.
[4] Madde 35 – Kamulaştırmada Karşılık Takdir Komisyonu
Kamulaştırmada arazi ile üzerindeki her türlü yapı veya tesislerin karşılığı; Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığınca Toprak ve Tarım Reformu Örgütünden, birisi başkan ve biri ziraat yüksek mühendisi olmak üzere görevlendirilecek iki kişi, ilçe ziraat yüksek mühendisi veya ziraat teknisyeni, mahalli ziraat odasının seçeceği bir kişi ile köyde ihtiyar kurulunun beldede belediye encümeninin arazi sahipleri arasından seçeceği bir temsilciden oluşmak üzere, beş kişilik bir komisyon tarafından saptanır.
Köy ihtiyar kurulu veya belediye encümeni temsilcisinin seçilmemesi halinde, Karşılık Takdir Komisyonunun bu üyesi, mahallin en büyük idare amiri tarafından ilçe ziraat odası örgütünden re’sen seçilir.
Bir toprak ve tarım reformu bölgesinde, iş durumuna göre birden fazla Karşılık Takdir Komisyonu kurulabilir.
Komisyon başkan ve üyelerinin birinin her ne sebeple olursa olsun, görevi başında bulunmaması halinde yeri on gün içinde, geçici veya daimi olarak aynı nitelikte bir kimse ile doldurulur.
Madde 36 – Kamulaştırma Karşılığının Saptanması
Kamulaştırma karşılığı, kamulaştırma tarihindeki alım satım bedelidir. Alım satım (rayiç) bedelinin tespitinde; arazinin iklim bölgesi, kullanma şekli, sulama olanakları, ıslah durumu ve toprak endeksi gibi teknik faktörler ve ulaştırma, pazarlama ve tarımsal gelir gibi ekonomik etkenler göz önünde tutulur.
Toprak üzerindeki yapı veya tesislerin kamulaştırma karşılığı, kamulaştırıldığı yıl içindeki inşaat fiyatlarına göre bulunacak maliyetinden yıpranma payı düşülerek hesaplanır.
Kamulaştırma karşılığı, taşınmaz malın bulunduğu yerin toprak ve tarım reformu bölgesi ilan edilmesinden önce sahibinin bildirdiği Emlak Vergisi değerini geçemez. Karşılık Takdir Komisyonunca saptanan karşılık bu değerden yüksek ise kamulaştırma karşılığı bu değere indirilir.
Devlet eliyle yapılan sulama şebekesi ve benzeri yatırımlar sebebiyle meydana gelen değer artışları, arazinin kamulaştırma karşılığından düşülür. Ancak, sulama şebekesi ve benzeri yatırımlar yapıldıktan sonra arazi satılmışsa bu takdirde araziyi sonradan satın almış olan kimsenin ödemiş olduğu bedelden az bir değer kamulaştırma karşılığı olarak tespit edilemez
Karşılık Takdir Komisyonlarının karşılık tespitine, görev ve yetkilerine, çalışmalarına, başkan ve üyelere verilecek tazminata ilişkin esaslar Toprak ve Tarım Reformu Müsteşarlığınca düzenlenecek yönetmelikte belli edilir.