Vakıf Nedir?
Vakıf, sosyal yardım amacıyla bir malın, bir hayır işine tahsisidir. İslam Hukukunda kökenlerini bulan vakıflar Allah’ın mülkü sayıldığı için ona kimse dokunamaz, vakıf edilen arazi haciz edilemez, rehin ve ipotek edilemez. Vakıflar konusunda genel bir yazı için şu linki ziyaret edebilirsiniz: İslam Hukukunda Vakıflar ve Osmanlı Toprak Hukukunda Vakıf Arazi
Vakıf Malları Zilyetlikle İktisap Edilebilir mi?
Genel kural olarak belirtelim ki vakıf malları zaman aşımı ile iktisap edilemez. Çünkü genel kural olarak vakıf mallarının vakıf tüzel kişiliğine ait olduğu kabul görmektedir.
Konuya açıklık getirmek için, vakıf kurmanın amacı ve vakıfların toplumdaki yeri ve özellikleri üzerinde durularak, zilyetliğin niteliğinin belirlenmesinde zorunluluk vardır.
a) 2762 sayılı Vakıflar Kanunu Döneminde
2762 sayılı Vakıflar Kanununda vakıf mallarının (doğrudan doğruya hayrattan olan gayrimenkuller hariç) zilyetlikle mülk edinilebilmesi, 13.2.1935 tarihinde yürürlüğe giren ilke olarak kabul edilmiştir. Kanunun 41. maddesinde “Kanunu Medenideki müruru zaman hükümleri vakıf mallar hakkında da tatbik olunur” hükmü yer almaktaydı.
Öte yandan, Vakıflar Kanununun 8. maddesinde aynen “Vakıfların doğrudan doğruya hayrattan olan gayrimenkulleri rehnedilemezler. Bunların mülkiyet ve intifa hakkı iktisap müruruzamanı işlemez.” hükmü getirilerek, vakıf mallarının zilyetlikle mülk edinilebilmesi ilkesine ayrık bir hüküm getirilmiş, doğrudan hayrat vakıfların zilyetlikle kazanılamayacağı belirtilmiştir.
Vakıflar Kanununun 41. maddesinde vakıf mallarının zilyetlikle iktisap edilebileceği düzenlenmekle birlikte, zilyetlikle mülk edinme de yeni koşullara gerek duyulmamış, (eski) Medeni Kanunun kazandırıcı zaman aşımını düzenleyen hükümlerine, özellikle 639. maddesinde yollama da bulunulmakla yetinilmiştir. Bu itibarla, her iki kanun hükümlerinin birlikte ele alınıp değerlendirilmesinde zorunluluk vardır.
Yargıtay da bu boşluğu değerlendirerek vakıf mallarının zilyetlikle iktisabı hakkında kısıtlayıcı bir içtihat geliştirmiştir. Yargıtay’a göre, bir vakıf malın zilyetlikle mülk edinilip edinilemeyeceği; vakfın türüne, zilyetlik tarihine, kişinin o taşınmazın vakıf malı olduğunu bilip bilmediğine, zilyetliğin malik sıfatıyla olup olmadığına ve dolayısıyla zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleşip gerçekleşmediğine bağlıdır.
Yargıtay’ın bu yönde karar vermesinde iki hususun etkili olduğu görülmektedir. Öncelikle vakıf taşınmazların çoğu zaten tapuda tescilli olduğu için kazandırıcı zamanaşımının uygulanması mümkün değildir.
Örneğin, sahih vakıf türünden olan mukataalı ve icareteynli vakıflar da kuru mülkiyet hakkı vakfa ait iken tasarruf hakkı mutasarrıfa bırakılmıştır. Keza, tasarruf hakkı vakfedilen gayri sahih vakıflarda kuru mülkiyet Hazine’de (beytülmalde) kalmıştır. Vakfın ve Hazinenin ölmeleri veya gaiplerine hükmedilmesi söz konusu olmayıp, hükmü şahsiyetleri devam ettiğinden, mutasarrıfların ölmelerinden veya gaipliklerine hükmedilmesinden itibaren 20 yıllık süre ile zilyetlik başkasında olsa dahi tapulu vakıf taşınmazların mülkiyeti ilgilisine geçmez. O halde, tapulu vakıf taşınmazlar hakkında zilyetlikle mülk edinme koşullarının gerçekleşmesine ve Vakıflar Kanununun 41. maddesinin uygulanmasına olanak yoktur. Nitekim bu kural 4.3.1959 tarihli ve E: 1959/2, K: 1959/19 sayılı İçtihadı Birleştirme kararında ve yerleşmiş Yargıtay içtihatların da açıkça vurgulanmıştır.
Ayrıca eski vakıflar, bir malı başka bir kimsenin mülkiyetine geçmemesini teminen Allah’ın mülkü haline getirerek yararlanmasını insanlara bırakmak amacıyla oluşturulan, toplumumuzla büyük önem ve değer verilen bu nedenle herkesçe, en azından yöre halkınca bilinen kuruluşlardır. Zilyetlikle mülk edinme koşullarından ilki ise, zilyetliğin malik sıfatıyla kurulması ve devam etmesidir.
Bir taşınmazın vakıf malı olduğunu bilen bir kimsenin malik sıfatıyla zilyetliğinden söz edilemez. Örneğin “geliri bir kariye veya mahalli ahalisinin avarız ve ihtiyaçlarına sarf olunmak üzere tesis edilmiş bulunan” avarız vakıf mallar tapu sicilinde veya Tapu İdaresine devredilen vakıf defterinde kayıtlı bulunmasa dahi yöre halkınca öteden beri vakıf malı olduğu bilindiğinden kullanan kişi malik sıfatıyla zilyet değil işgalci (şagil) durumundadır.
b) 1967 Sonrası Dönem
Daha sonra yasa koyuca, geçmişten günümüze intikal eden bizlerin de gelecek nesillere aynen devretmesi gereken vakıf değerlerini korumak, kuruluş amaçlarını devam ettirmek için 13.7.1967 tarihli ve 903 sayılı Yasa ile 743 sayılı Medeni Kanuna 81/B maddesini ekleyerek, vakıf malların zilyetlikle mülk edinme yolunu tamamen kapamıştır. Böylece değinilen kanunun yürürlük tarihinden sonra Vakıflar Kanununun 41. maddesinin uygulanma ve vakıf malların zilyetlikle başkalarına geçme olanağı kalmamıştır.
c) 5737 sayılı Vakıflar Kanunu Dönemi
5737 sayılı Vakıflar Kanunu da vakıf malların zilyetlikle ya da kazandırıcı zamanaşımıyla kazanılmasını yasaklamıştır. Kanunun 15. maddesine göre vakıfların hayrat taşınmazları haczedilemez, rehnedilemez, bu taşınmazlarda mülkiyet ve irtifak hakkı için kazandırıcı zamanaşımı işlemez. Ayrıca Kanunun 23. maddesine göre vakıfların malları üzerinde zilyetlik yoluyla kazanma hükümleri uygulanmaz.