1. Anasayfa
  2. Gayrimenkul Makaleleri

Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedir?


A. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedir?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesi, bakım borçlusunun bakım alacaklısını ölünceye kadar bakıp gözetmeyi, bakım alacaklısının da bir malvarlığını veya bazı malvarlığı değerlerini ona devretme borcunu üstlendiği sözleşmedir.

6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun 611. maddesine göre, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi, taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir bağıttır. (). Başka bir anlatımla ivazlı sözleşme türlerindendir. Bu sözleşme ile bakım alacaklısı, sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme; bakım borçlusu da bakım alacaklısına yasanın öngördüğü anlamda ölünceye kadar bakıp gözetme yükümlülüğü altına girer.

Borçlar Kanunu’nun bu hükümlerinde belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer. Örneğin yaşlı ve bakıma muhtaç bir insan kendi çocuklarından veya bir başkası ile bu sözleşmeyi yaptığında; yaşlı ve bakıma muhtaç kişi sözleşme konusu malın mülkiyetini bakım borçlusuna (yani kendi çocuklarından veya bir başkası) geçirme, kendi çocuklarından biri veya bir başkası da yaşlı kişiyi kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek görevini üstlenmiş olur.

B. Kimler Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Yapabilir?

Bakıp gözetme koşulu ile yapılan temliki işlemin geçerliliği için sözleşmenin düzenlendiği tarihte bakım alacaklısının özel bakım gereksinimi içerisinde bulunması zorunlu değildir. Bu gereksinmenin sözleşmeden sonra doğması ya da alacaklının ölümüne kadar çok kısa bir süre sürmüş bulunması da sözleşmenin geçerliliğine etkili olamaz. Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi yaşama süresince bakımı gerektiren ve rastlantıya (tesadüfe) bağlı bir sözleşme türü olup 6098 sayılı Türk Borçlar Kanunu 611. maddesi bakım alacaklısı yönünden gerçek kişi olması dışında özel bir nitelik öngörmemiştir. Bu bakımdan bakım alacaklısının akit anında özel bakıma muhtaç durumda olmasını aramak kanunda bulunmayan bir unsur ilave etmek olur.

C. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nasıl Yapılır?

Borçlar Kanunu’nun 612. maddesine göre, ölünceye kadar bakma sözleşmesi, mirasçı atanmasını içermese bile, miras sözleşmesi şeklinde yapılmadıkça geçerli olmaz. Kanunda öngörülen şekil şartı ispat şartı olmayıp geçerlik şartıdır. Kanunun sıhhat şartı olarak öngördüğü şekle uymadıkça taraflar arasında ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin bulunduğunu kabule olanak yoktur.

Ölünceye kadar bakım sözleşmeleri, anılan Kanunun 612. maddesi gereğince resmi şekilde düzenlenmelidir. Borçlar Kanununun 512. maddesi hükmüne göre, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesinin miras sözleşmesi, Türk Medeni Kanunu’nun 545. maddesinde düzenlenen miras sözleşmesinin de aynı Kanunun 532. maddesinde yazılı resmi vasiyetname şeklinde düzenlenmesi gerekir.

Türk Medeni Kanunu’nun 545. maddesine göre miras sözleşmesinde sözleşmenin tarafları, arzularını resmi memura aynı zamanda bildirirler ve düzenlenen sözleşmeyi memurun ve iki tanığın önünde imzalarlar.

Keza aynı Kanun’un 532. maddesine göre resmi vasiyetname, iki tanığın katılmasıyla resmi memur tarafından düzenlenir.

Aynı maddeye göre resmi memur; sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli olabilir. Bu nedenle ölünceye kadar bakma sözleşmesi, sulh hakimi, noter veya kanunla kendisine bu yetki verilmiş diğer bir görevli tarafından iki tanığın katılmasıyla düzenlenmelidir.

Sözleşme, Devletçe tanınmış bir bakım kurumu tarafından yetkili makamların belirlediği koşullara uyularak yapılmışsa, geçerliliği için yazılı şekil yeterlidir.

Ölünceye kadar bakım sözleşmesinin tapuya tescili için şu belgeler gerekir:

1) İşleme konu taşınmaz mala ait, tapu senedi, yoksa taşınmaz malın ada ve parsel numarasını belirtir belge veya malikin sözlü beyanı,

2) Taraf/Tarafların fotoğraflı nüfus cüzdanı, pasaport veya avukat kimliği ile vesikalık fotoğrafları, T.C. Kimlik ve vergi numarası,

3) İşlem taraflarında temsilci sıfatıyla katılan var ise, temsile ilişkin belge.

4) Kanuni şekline uygun olarak düzenlenmiş sözleşmenin aslı veya onaylı örneği,

5) Sözleşmede bakım borçlusuna, taşınmaz malın adına tescilini isteme yetkisi verilmişse borçlunun yazılı istemi yeterlidir. Sözleşmede bu yetki verilmemişse tescil için bakım alacaklısının (taşınmazı temlik edenin) istemi veya mahkeme kararı,

D. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinde Tapu Devri Ne Zaman Olur? Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Mülkiyet Ne Zaman Geçer?

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinde tapu devri sözleşme ile kararlaştırılır. Dolayısıyla mülkiyetine ne zaman geçeceği de sözleşme ile belirlenmiş olur.

E. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Satışa Engel Mi?

Bilindiği üzere ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım borçlusuna devir ve temlik edilen taşınmazın başkasına devredilmesini önleyen bir yasa hükmü yoktur. Esasen bu husus mülkiyet hakkının doğal bir sonucudur. Bu konuda Yargıtay Birinci Hukuk Dairesinin 24.06.2008 tarihli ve E: 2008/2122, K: 2008/7908 sayılı kararına bakılabilir.

F. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Tapuya Şerh Edilir Mi?

G. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesine Bakım Yükümlülüğü

Borçlar Kanunu’nun 614. maddesine göre bakım alacaklısı, sözleşmenin kurulmasıyla bakım borçlusunun aile topluluğuna katılmış olur. Bakım borçlusu, almış olduğu malların değerine ve bakım alacaklısının daha önce sahip olduğu sosyal durumuna göre hakkaniyetin gerektirdiği edimleri, bakım alacaklısına ifa etmekle yükümlüdür.

Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır.

Bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu sosyal konumuna ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır.

Bakım borçlusu, bakım alacaklısına özellikle uygun gıda ve konut sağlamak, hastalığında gerekli özenle bakmak ve onu tedavi ettirmek zorundadır.

H. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesine Bakım Yükümlülüğü Yerine Getirilmezse

Borçlar Kanunu’nun 613. maddesine göre, bakım borçlusuna bir taşınmazını devretmiş olan bakım alacaklısı, haklarını güvence altına almak üzere, bu taşınmaz üzerinde satıcı gibi yasal ipotek hakkına sahiptir. Yani parseli sattırıp gelirini alma hakkını kullanabilir.

Ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım alacaklısı hayatı boyuncu bakılıp gözetilmeyi isteme gibi daha az teminatlı bir kişisel hak karşılığında taşınmazının mülkiyetini devretmektedir.

İşte yasa koyucu sözleşmenin yanları arasındaki bu dengesizliği gidermek amacıyla bakım alacaklısı yararına devrettiği taşınmaz üzerinde Medeni Kanunun 807 ve 808. maddeleri yanında Borçlar Kanununun 513. maddesi ile de yasal bir ipotek hakkı bahşetmiştir.

Ancak, bakım alacaklısı yasalarla kendisine tanınan bu ipotek hakkını temlik tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde herkese karşı ileri sürebilirse de, söz konusu hak düşürücü süre geçtikten sonra üçüncü kişilere karşı ipotek hakkını kullanabilmesi tapu siciline tescil ettirmesine bağlıdır. Başka bir anlatımla; bakım alacaklısının, değinilen hak düşürücü süre içerisinde tapuya tescil ettirmediği takdirde yasal ipotek hakkını, muvazaalı temlikler dışında üçüncü kişilere karşı kullanmasında yasal bir olanak yoktur.

Buna göre yukarıdaki ilkeler gözetildiğinde davacının yasal ipotek hakkını kullanmamış olmasının akde aykırılıktan bahisle dava açılmasına engel teşkil etmeyeceği açıktır.

İ. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nasıl Feshedilir?

1. Tarafların Yükümlülükleri Arasındaki Dengesizlik Nedeniyle Fesih

Borçlar Kanunu’nun 616. maddesine göre; tarafların edimleri arasında önemli ölçüde oransızlık bulunur ve fazla alan taraf kendisine bağışta bulunulma amacı güdüldüğünü ispat edemezse diğer taraf, altı ay önce bildirimde bulunmak koşuluyla, sözleşmeyi her zaman feshedebilir. Bu oransızlığın tespitinde, ilgili sosyal güvenlik kurumunca, bakım borçlusuna verilenin değerine denk düşen anapara değeri ile bağlanacak irat arasındaki fark esas alınır.

Sözleşmenin sona erdirilmesi anına kadar geçen sürede ifa edilmiş edimler, anapara ve faiziyle birlikte değerlendirilerek, denkleştirme sonucunda alacaklı çıkan tarafa geri verilir.

2. Sözleşmeye Aykırılık Nedeniyle Fesih

Yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçları Borçlar Kanunu’nun 617. maddesinde açıklanmış sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, ya da başka önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi feshetme, verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır.

Borçlar Kanunu’nun 617. maddesine göre; sözleşmeden doğan borçlara aykırı davranılması sebebiyle sözleşmenin devamı çekilmez hale gelir veya başkaca önemli sebepler sözleşmenin devamını imkansız hale getirir ya da aşırı ölçüde güçleştirirse, taraflardan her biri sözleşmeyi önel vermeksizin feshedebilir. Sözleşme bu sebeplerden birine dayanılarak feshedildiği takdirde kusurlu taraf, aldığı şeyi geri verir ve kusursuz tarafa, bu yüzden uğradığı zarara karşılık uygun bir tazminat ödemekle yükümlü olur.

Hakim, sözleşmenin önel verilmeksizin feshini yerinde bulabileceği gibi, taraflardan birinin istemiyle veya kendiliğinden, aile topluluğu içinde yaşamalarına son vererek, bakım alacaklısına ömür boyu gelir bağlayabilir.

O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih geçmişe etkili (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden verdiği şeyi de geri isteyebilmektedir.

Bu durumda, bakım alacaklısının bir malını bakım borçlusuna temlik edeceği, bakım borçlusunun da bunun karşılığında bakım alacaklısına ölünceye kadar bakacağı, bakım borçlusu edimini yerine getirmediği takdirde; akdin, dolayısıyla temlik edilen taşınmazın tapu kaydının iptal edileceği, ancak akdin çekilmez hale gelmesi bakım alacaklısının kusurundan kaynaklanıyorsa, akdin feshi yerine bakım alacaklısına ömür boyu irat tahsis edileceği kuşkusuzdur.

3. Bakım Borçlusunun Ölümü Halinde Fesih

Borçlar Kanunu’nun 617. maddesine göre; bakım borçlusu ölürse bakım alacaklısı, bir yıl içinde sözleşmenin feshini isteyebilir. Bu durumda bakım alacaklısı, bakım borçlusunun iflası halinde, iflas masasından isteyebileceği miktara eşit bir paranın kendisine ödenmesini, bakım borçlusunun mirasçılarından isteyebilir.

J. Ölünceye Kadar Bakma Akdi Mirasçılar Tarafından Bozulabilir Mi?

Ölünceye kadar bakma akdi, mirasçılar tarafından iki açıdan bozulabilir. Bunlar sözleşmenin muvazaalı yapılması ile sözleşmenin saklı paya dokunmasıdır.

1. Muvazaalı Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinin Mirasçılar Tarafından İptali

Mirasçıların saklı paylarının korunması ve hak kayıplarının önlenmesi amacıyla mirasçılara Borçlar Kanunu madde 615’te sözleşmenin iptalini talep etme hakkı tanınmaktadır. Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin iptali davası mirasçılar tarafından bu maddeye dayanılarak açılabilecektir.

Ölünceye kadar bakma sözleşmesinin mirasçılar tarafından iptali konusunda ilk gerekçe, sözleşmenin muvazaalı (danışıklı) olarak yapılmış olmasıdır. Yani taraflar aslında ölünceye kadar bakma sözleşmesi yapmak istemektedirler, başka bir niyetleri vardır, ancak bunu ölünceye kadar bakma sözleşmesi olarak gerçekleştirmişlerdir.

Kural olarak bu tür sözleşmeye dayalı bir temlikinde muvazaa ile illetli olduğunun ileri sürülmesi her zaman mümkündür. En sade anlatımla muvazaa, irade ile beyan arasında kasten yaratılan aykırılık olarak tanımlanabilir. Böyle bir iddia karşısında, asıl olan tarafların akitteki gerçek ve müşterek amaçlarının saptanmasıdır. (BK. m. 18). Şayet bakım alacaklısının temliki işlemde bakıp gözetilme koşulunun değil de, bir başka amacı gerçekleştirme iradesini taşıdığı belirlenirse (örneğin mirasçılarından mal kaçırma düşüncesinde ise), bu takdirde akdin ivazlı (bedel karşılığı) olduğundan söz edilemez; akitte bağış amacının üstün tutulduğu sonucuna varılır. Bu halde de Yargıtay İçtihadı Birleştirme Büyük Genel Kurulu’nun 01.04.1974 gün ve 1/2 sayılı İnançları Birleştirme Kararı olayda, uygulama yeri bulur.

Miras bırakanın, ölünceye kadar bakıp gözetme karşılığı yaptığı temlikin muvazaa ile illetli olup olmadığının belirlenebilmesi içinde, sözleşme tarihinde murisin yaşı, fiziki ve genel sağlık durumu, aile koşulları ve ilişkileri, elinde bulunan mal varlığının miktarı, temlik edilen malın, tüm mamelekine oranı, bunun makul karşılanabilecek bir sınırda kalıp kalmadığı gibi bilgi ve olguların göz önünde tutulması gerekir.

2. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesinde Saklı Pay

Saklı pay, bir kimsenin mirasından mirasçısına yasal olarak düşen ve miras bırakanın üzerinde tasarruf edemeyeceği pay olarak tanımlanabilir. Saklı pay belirtildiği üzere, miras hukukunu ilgilendiren bir kavramdır.

Saklı pay oranları Medeni Kanunun 506. maddesinde şu şekilde sayılmıştır: Altsoy için yasal miras payının yarısı, ana ve babadan her biri için yasal miras payının dörtte biri, sağ kalan eş için, altsoy veya ana ve baba zümresiyle birlikte mirasçı olması halinde yasal miras payının tamamı, diğer hallerde yasal miras payının dörtte üçü.

Borçlar Kanunu, mirasçıların ölünceye kadar bakma sözleşmesi saklı paylarının korunması amacıyla mirasçıya tenkis davası açma hakkı tanımıştır. Borçlar Kanunumuz 615. maddede mirasçıların tenkis davası açma haklarını saklı tutmuştur. Tenkis, kelime anlamı olarak eksiltme ya da azaltma olarak tanımlanabilir. Tenkis davası ise mirasçının saklı payına gelen zarar halinde ölüne kadar bakma akdini iptal ettirmesi için açılmaktadır. Bu sayede ölünceye kadar bakma akdi saklı pay konusunda mirasçıları etkiler ise saklı payı korumak amaçlanmaktadır.

Bu kapsamda mirasçılar, saklı paylarını ihlal eden ölünceye kadar bakma sözleşmelerine karşı, Medeni Kanun hükümlerine göre tenkis davası açabileceklerdir.

Medeni Kanunun 560. maddesinde; saklı paylarının karşılığını alamayan mirasçıların, miras bırakanın tasarruf edebileceği kısmı aşan tasarruflarının tenkisini dava edebilecekleri belirtilmiştir. Kanunun 561. maddesinde de; saklı pay sahibi mirasçılara ölüme bağlı tasarrufla yapılan ve tasarruf edilebilir kısmı aşan kazandırmaların, onların saklı paylarını aşan kısmının orantılı olarak tenkise tabi olacağı hüküm altına alınmıştır.

3. Mirasçılar bakım Olmadığı Gerekçesiyle Dava Açabilirler mi?

Yargısal uygulamada benimsenmiş ve kararlılık kazanmış ilkeye göre, bakım alacaklısı sağlığında sözleşmeye aykırı davranıldığından bahisle dava açmamış ise; ölümünden sonra mirasçı ya da mirasçıların değinilen iddiayı (sözleşmeye aykırı davranıldığını) ileri sürerek iptal ve tescil isteğinde bulunmalarına olanak yoktur (Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi 19.11.1998, E:1998/12648, K: 1998/13158) 

K. Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Feshi Yargıtay Kararları

1. Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, 20.10.2005, E: 2005/10116, K: 2005/11340

Bilindiği üzere; ölünceye kadar bakıp gözetmek sözleşmesi basitçe taraflarına karşılıklı hak ve borçlar yükleyen, bazı yönleri itibarıyla talih ve tesadüfe, ayrıca şekle bağlı bir sözleşme şeklinde tanımlanabilir. Nitekim, söz konusu sözleşme Borçlar Kanununun 511. maddesinde, “kaydı hayat ile bakma mukavelesi, akitlerden birinin diğerine ölünceye kadar bakmak ve onu görüp gözetmek şartıyla bir mamelek yahut bazı malların temlikini iltizam etmesinden ibaret olan bir akit” olarak tarif edilmiştir.

Anılan yasanın bu ve devamı maddelerinin açık hükümlerin de belirtildiği gibi ölünceye kadar bakım sözleşmesi ile, bakım alacaklısı sözleşmeye konu olan mamelek veya bazı mallarının mülkiyetini bakım borçlusuna geçirme, bakım borçlusu da kural olarak bakım alacaklısını kendi ailesi içerisine alıp, ona özenle ölünceye kadar bakıp gözetmek yükümlülüğü altına girer.

Hemen belirtmek gerekir ki, bakım borçlusunun bakıp gözetmek yükümlülüğü, aksi kararlaştırılmadığı sürece bakım alacaklısını ailesi içerisine alıp, ikametini temin etme yanında, besleme giydirme hastalığında hekime götürüp, gerekli ihtimamı gösterme, manevi yönden her türlü yardım ve desteği sağlama gibi ödevleri de içerisine alır. Kuşkusuz bakım borçlusu yükümlülüklerini yerine getirirken, aldığı malların kıymetine, bakım alacaklısının önceden sahip olduğu içtimai mevkiine ve hakkaniyet kurallarına göre hareket etmek zorundadır.

Öte yandan, yükümlülüklerin yerine getirilmemesinin sonuçlan Borçlar Kanununun 517. maddesinde açıklanmış “Sözleşmeden doğan ödevlere aykırılık yüzünden ilişki çekilmez olmuşsa, yada başka, önemli nedenlerle ilişkinin sürdürülmesi aşırı ölçüde güçleşmiş veya olanaksız hale gelmişse taraflardan her birinin tek yanlı olarak sözleşmeyi fesh etme,” verdiği şeyi geri alma hatta karşı tarafın kusurlu olması halinde tazminat isteme hakkı tanınmıştır.

O halde, yükümlülüklerini yerine getirmeyen bakım borçlusuna karşı bakım alacaklısı her zaman fesih hakkını kullanabilmekte, fesih “geçmişe etkili” (makable şamil) olmak üzere sözleşmeyi sona erdirdiğinden öte yandan, ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım borçlusuna devir ve temlik edilen taşınmazın başkasına devredilmesini önleyen bir yasa hükmü yoktur. Esasen bu husus mülkiyet hakkının doğal bir sonucudur.

Ne var ki ölünceye kadar bakıp gözetme sözleşmesi ile bakım alacaklısı hayatı boyunca bakılıp gözetilmeyi isteme gibi daha az teminatlı bir kişisel hak karşılığında taşınmazının mülkiyetini devretmektedir. İşte yasa koyucu sözleşmenin yanları arasındaki bu dengesizliği gidermek amacıyla bakım alacaklısı yararına devrettiği taşınmaz üzerinde Medeni Kanunun 807 ve 808. maddeleri yanında Borçlar Kanununun 513. madde ile de yasal bir ipotek hakkı bahşetmiştir.

Ancak, bakım alacaklısı yasalarla kendisine tanınan bu ipotek hakkını temlik tarihinden itibaren üç aylık süre içerisinde herkese karşı ileri sürebilirse de, söz konusu hak düşürücü süre geçtikten sonra üçüncü kişilere karşı ipotek hakkını kullanabilmesi tapu siciline tescil ettirmesine bağlıdır. Başka bir anlatımla; bakım alacaklısının, değinilen hak düşürücü süre içerisinde tapuya tescil ettirmediği takdirde yasal ipotek hakkını, muvazaalı temlikler dışında üçüncü kişilere karşı kullanmasında yasal olanak yoktur.

Bu durumda öncelikle bakım borçlusunun sözleşmeyle üstlendiği yükümlülükleri yerine getirip getirmediğinin araştırılması, borcun ifa edildiğinin saptanması halinde davanın reddedilmesi, aksi halde ise davacı isteğinin bakım borçlusu davalı S. bakımından tazminata dönüştüğünün kabul edilmesi ve buna göre araştırma yapılarak gerekli hükmün kurulması gerekirken, anılan hususlar gözardı edilmek suretiyle yazılı olduğu üzere hüküm kurulması doğru değildir.

2. Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, 04.03.2013 E: 2012/14491, K: 2013/3120

Eldeki davada mirasçılar dava konusu taşınmazların terekeye iadesi istekli olarak davayı açmışlardır. Tarafların annesi ve mirasçı olan Nazife davada yer almadığı için de terekeye mümessil tayin edilmiştir.

Bilindiği üzere terekeye mümessil tayin edilmekle mirasçıların davayı takip yetkileri sona erer. Ne var ki, somut olayda tarafların annesinin yargılama sırasında ölümü üzerine mirasçılar olarak davanın taraflarının kaldığı ve artık davanın tereke mümessili ile sürdürülmesi gereğinin ortadan kalktığı anlaşılmaktadır. Bu nedenlerle davacıların temyiz taleplerine itibar edilerek dosyanın incelenmesi yapılmıştır.

Davranışlarının, eylem ve işlemlerinin sebep ve sonuçlarını anlayabilme, değerlendirebilme ve ayırt edebilme kudreti (gücü) bulunmayan bir kimsenin kendi iradesi ile hak kurabilme, borç (yükümlülük) altına girebilme ehliyetinden söz edilemez. Nitekim Medeni Kanunun ” fiil ehliyetine sahip olan kimse, kendi fiilleriyle hak edinebilir ve borç altına girebilir ” biçimindeki 9. maddesi hükmüyle hak elde edebilmesi, borç ( yükümlülük ) altına girebilmesi, fiil ehliyetine bağlamış. 10. maddesinde de, fiil ehliyetinin başlıca koşulu olarak ayırtım gücü ile ergin ( reşit ) olmayı kabul ederek ” ayırt etme gücüne sahip ve kısıtlı olmayan bir ergin kişinin fiil ehliyeti vardır. ” hükmünü getirmiştir. “Ayırtım gücü ” eylem ve işlev ehliyeti olarak ta tarif edilerek aynı yasanın 13. maddesinde ” yaşının küçüklüğü yüzünden veya akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk yada bunlara benzer sebeplerden biriyle akla uygun biçimde davranma yeteneğinden yoksun olmayan herkes bu kanuna göre ayırt etme gücüne sahiptir.” denmek suretiyle açıklanmış, ayrıca ayırtım gücünü ortadan kaldıran önemli nedenlerden bazılarına değinilmiştir. Önemlerinden dolayı bu ilkeler, söz konusu yasa ile öteki yasaların çeşitli hükümlerinde de yer almışlardır.

Hemen belirtmek gerekir ki, Medeni Kanununun 15. maddesinde de ifade edildiği üzere, ayırtım gücü bulunmayan kimsenin geçerli bir iradesinin bulunmaması nedeniyle, kanunda gösterilen ayrık durumlar saklı kalmak üzere, yapacağı işlemlere sonuç bağlanamayacağından karşı tarafın iyi niyetli olması o işlemi geçerli kılmaz. (Yargıtay İçtihadı Birleştirme Kararı 11.6.1941 tarih 4/21)

Yukarıda sözü edilen ilkelerin ve yasa maddelerinin ışığı altında olaya yaklaşıldığında bir kimsenin ehliyetinin tesbitinin şahıs ve mamelek hukuku bakımından doğurduğu sonuçlar itibariyle ne kadar büyük önem taşıdığı kendiliğinden ortaya çıkar. Bu durumda, tarafların gösterecekleri, tüm delillerin toplanılması tanıklardan bu yönde açıklayıcı, doyurucu somut bilgiler alınması, varsa ehliyetsiz olduğu iddia edilen kişiye ait doktor raporları, hasta müşahede kağıtları, film grafilerinin eksiksiz getirtilmesi zorunludur. Bunun yanında, her ne kadar HUMK’nun 282. maddelerinde belirtildiği gibi bilirkişinin “oy ve görüşü” hakimi bağlamaz ise de, temyiz kudretinin yokluğu, yaş küçüklüğü, akıl hastalığı, akıl zayıflığı, sarhoşluk gibi salt biyolojik nedenlere değil, aynı zamanda bilinç, idrak, irade gibi psikolojik unsurlara da bağlı olduğundan, akıl hastalığı, akıl zayıflığı gibi biyolojik ve buna bağlı psikolojik nedenlerin belirlenmesi, çok zaman hakimlik mesleğinin dışında özel ve teknik bilgi gerektirmektedir.

Hele ayırt etme gücünün nisbi bir kavram olması kişiye eylem ve işleme göre değişmesi bu yönde en yetkili sağlık kurulundan, özellikle Adli Tıp Kurumundan rapor alınmasını da gerekli kılmaktadır. Esasen Medeni Kanunun 409/2. maddesi akıl hastalığı veya akıl zayıflığının bilirkişi raporu ile belirleneceğini öngörmüştür.

Öte yandan, miras bırakanın ehliyetsizliği ileri sürüldüğü gibi, yargılama sırasında davalı Abdullah için vasi tayin edilmiş, vasi tayinine esas alınan raporda zeka seviyesinin 40-45 arasında olduğu bildirilmiştir. 6098 sayılı Türk Borçlar Kanununun 287. maddesinde ”fiil ehliyeti bulunmayan kişi ayırt etme gücüne sahipse, bağışlamayı kabul edilebilir. Ancak bağışlananın yasal temsilcisi bu kişinin bağışlamayı kabulünü yasaklar veya bağışlanılan şeyin geri verilmesini emrederse, bağışlama ortadan kalkar.” şeklindeki düzenleme uyarınca, Türk Borçlar Kanununun 611. maddesinde düzenlenen ölünceye kadar bakma akitleri karşılıklı hak ve borçlar yükleyen bir akit olup, akti kabul eden ehliyetli değilse, başka bir deyişle bakım borcu altına giren davalı Abdullah’ın ehliyeti yok ise, bu aktin geçersiz olacağıda açıktır.

Hal böyle olunca; miras bırakan bakımından, miras bırakanın sağlığı ile ilgili tüm belge, rapor, hasta müşahade evraklarının temin edilip Adli Tıp Kurumundan ehliyet konusunda rapor alınması, ehliyetli ise muris muvazaası yönünden inceleme yapılması, ehliyetsiz ise davanın kabul edilmesi; davalı Abdullah bakımından ise aktin yapıldığı tarih itibarıyla yine Adli Tıp Kurumundan rapor alınması, hukuki ehliyete haiz olmadığının anlaşılması halinde Abdullah’a yapılan temlikler bakımından iptal kararı verilmesi, ehliyetli ise toplanan tüm deliller birlikte değerlendirilip sonucu uyarınca karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru değildir.

Olunceye-Kadar-Bakma-Sozlesmesi
Ölünceye Kadar Bakma Sözleşmesi Nedir?