Emvali Metruke Kanunlarının çıkarılış amacını anlayabilmek için öncelikle 1. Dünya Savaşı sırasında ülkenin içinde bulunduğu durumun hatırlanması gerekmektedir. Düşman ile işbirliği yapan ve dolayısıyla ülke güvenliği açısından yerinde kalmaları sakıncalı görülen kişiler aleyhine savaş sırasında bir takım tedbirler alınmış ve zorunlu olarak yerleri değiştirilmiştir. 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş Savaşı sırasında düşman ile işbirliği yapan, hükümet emirlerine karşı gelen veyahut ta savaş sonrasında savaş sırasındaki tutum ve davranışlarından dolayı ceza alacağını düşünüp ülkeden firar eden veya hükümet makamlarınca başka yerlere nakledilen şahıslar firari ve mütegayyip eşhas (kaçak ve yitik kişiler) olarak adlandırılmış ve kaçak ve yitik kişiler hakkında Osmanlı Devleti ve Türkiye Cumhuriyeti Hükümetleri zamanında 7 adet Kanun ve çok sayıda Bakanlar Kurulu Kararı çıkarılmış olup, bu kanun ve Bakanlar Kurulu Kararları uygulamada Emvali Metruke mevzuatını oluşturmuştur.
Birinci Kanun: 14 Mayıs 1331 (1915) Tarihli Muvakkat Kanun
14 Mayıs 1331 tarihinde kabul edilip, 19 Mayıs 1331 gün ve 2189 sayılı Takvimi Vakayi Gazetesinde yayınlanarak yürürlüğe giren ve asıl ismi “Vakti Seferde İcraatı Hükümete Karşı Gelenler İçin Ciheti Askeriyece İttihaz Olunacak Tedabir Hakkında Kanunu Muvakkat” olan bu Kanunun birinci maddesine göre; memleketin savunması, asayişin korunması amacıyla verilen emirlere itaat etmeyen ve silahla karşı koyanları Ordu, Kolordu ve Tümen (Fırka) Komutanları cezalandırmaya ve saldırıyı yok etmeye izinli ve mecburdurlar.
Aynı Kanunun ikinci maddesine göre de; Ordu, Kolordu ve Tümen Komutanları casusluk veya ihanet eden köy veya kasaba halkını, teker teker veya toplu olarak başka yerlere nakletmeye ve iskan ettirmeye yetkilidirler.
İkinci Kanun: 13 Eylül 1331 (1915) Tarihli Muvakkat Kanun
Birinci, yani 14.05.1331 (1915) tarihli Kanunda; Ordu, Kolordu ve Tümen Komutanlarının emriyle başka yerlere nakledilen ve iskan edilen şahısların mallarının ne olacağı hakkında hiçbir hüküm yer almamıştı. Bu durum, başka yere nakledilenlerin ayrıldıkları yerde bıraktıkları taşınır ve taşınmazlarının sahipsiz kalmasına ve harap olmasına yol açtığından, bu durumun önlenmesi ve malların hukuki durumlarının açıklığa kavuşturulması amacıyla “Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyun ve Matlubatı Metrukesi Hakkında Kanunu Muvakkat” isimli Kanun çıkarılarak 14 Eylül 1331 gün ve 2303 sayılı Takvimi Vakayi gazetesinde yayımlanmış ve aynı tarihte yürürlüğe girmiştir.
11 maddeden meydana gelen bu Kanunun konumuzla ilgili maddeleri, 1. ve 2. maddeleridir.
Birinci madde hükmüne göre; 14 Mayıs 1331 tarihli (Birinci Kanun) Kanun hükmünce başka yerlere nakledilenlerin para, taşınmaz ve alacakları, bu amaçla kurulacak Komisyonların her şahıs için düzenleyecekleri ayrı ayrı mazbatalar üzerine, mahkemelerce tasfiye edilecektir. Aynı Kanunun üçüncü maddesine göre de; tasfiye sonucu elde edilecek paralar, sahipleri adına emaneten mal sandıklarına teslim edilecektir.
İkinci madde hükmüne göre; başka yerlere gönderilen ve iskan edilenlerin tasarrufları altında bulunan çift icarlı (icareteynli), çatılı (üstü örtülü ev, dükkan vb.) ve üstü açık (bağ, bahçe, arazi vb.) vakıf yerler Vakıflar idaresi adına, mülk taşınmazlar da (özel mülkiyetlerindeki taşınmazlar) Hazine adına tapuya tescil edilecek ve bu idareler tarafından verilecek bedelleri sahiplerine ödenecektir.
Üçüncü Kanun: 22 Eylül 1332 ( 1916 ) Tarihli Muvakkat Kanun
14 Mayıs 1331 tarihli Kanun gereğince başka yerlere nakledilen şahıslar hakkında ikinci Kanunda bu şahıslarla ilgili meseleleri tam olarak çözümleyememiş ve bu Kanunda da boşluk kalmıştır. Bu boşluk nakledilenlerin nakledildikleri yerlerde geçimlerini nasıl sağlayacakları sorunudur. Bunun üzerine “Ahar Mahallere Nakledilen Eşhasın Emval ve Düyun ve Matlubatı Metrukesine Mütedadir 17 Zilkade 1333 Tarihli Kanunu Muvakkatın 2. maddesinin 1 inci Fıkrasına Müzeyyel İbare Hakkında Kanunu Muvakkat” isimli üç maddelik bahse konu Kanun yürürlüğe konmuştur.
Bu Kanunla 13 eylül 1331 tarihli Kanunun (İkinci Kanun) ikinci maddesine bir fıkra eklenmiştir. Böylece başka yerlere nakledilen şahıslara, gittikleri yerlerde ikamet ve geçimlerini sağlayacak miktarda parasız olarak mesken ve arazi verilebileceği hüküm altına alınmıştır.
Birinci Kararname: 8 Kanunusani 1336 (8.1.1920) Tarihli Reddi Emval Kararnamesi
Asıl ismi “Ahar Mahallere Nakledilmiş Olan Eşhasın 17 Zilkade 1333 Tarihli Kararname Mucibince Tasfiyeye Tabi Tutulan Emvali Hakkında Kararname” olan 33 maddelik bu kararnameye uygulamada “Reddi Emval” kararnamesi ismi verilmektedir.
Birinci Kanun ile bazı kişilerin başka yerlere nakledilebilecekleri ikinci Kanun ile başka yerlere nakledilenlerin tasarrufları altında bulunan vakıf malları Vakıflar İdaresine özel mülk taşınmazların ise Hazine adına tescil edileceği hüküm altına alınmıştı.
1918 yılında sona eren 1. Dünya Savaşından sonra İstanbul’u işgal eden Devletler, azınlıklara, savaş sırasında yaptıkları vaatleri yerine getirdiklerini ispatlamak için İstanbul’da bulunan Padişah ve Hükümetine yukarıda belirtilen Kanunlar uyarınca başka yerlere nakledilen ve mallarına el konulan şahısların eski yerlerine dönmelerini sağlamak için bu Kararnameyi kabul ve ilan ettirmişlerdir.
Kararnamenin 1 inci maddesi ile her ne sebeple olursa olsun bulundukları yerlerden çıkarılarak başka yerlere nakledilen kimselerin, eski yerlerine dönmeleri ve Vakıflar İdaresi ile Hazine adına tescil edilen mallarının kendilerine geri verilmesi sağlanmış oluyordu.
Fakat bu Kararname T.B.M.M’nin 14.9.1338 tarihli ve 284 sayılı kararı ile reddedilmiştir. Bu nedenle bahse konu Kararname hiçbir değeri olmayan bir belge olmaktan öteye gidememiştir.
Dördüncü Kanun: 20.4.1338(1922) Tarihli 224 Sayılı Kanun
Yedi maddelik bu Kanunun birinci maddesiyle; düşman istilasından kurtulan bu yerlerde, sahibinin firar veya kaybolması sebebiyle sahipsiz kalmış olan taşınırların hükümetçe usulü dairesinde açık arttırma ile satılması, taşınmazlar ile toprak ürünlerinin yine hükümetçe idare edilerek kira ve diğer gelirlerden yapılan masraflar düşüldükten sonra bakiye kalan miktarın emanet hesabına kaydedilmek üzere mal sandıklarına teslim edilmesi ve bunlardan geri dönen şahıslara ait taşınmazlar ile emanet hesabına alınan paraların kendilerine geri verilmesi kabul edilmiştir.
Fakat bu Kanun yaklaşık bir yıl yürürlükte kaldıktan sonra 15.4.1339 (1923) tarih ve 333 sayılı Kanunun 7 nci maddesiyle yürürlükten kaldırılmıştır.
Beşinci Kanun: 15.4.1339 (1923) Tarih ve 333 Sayılı Kanun
Bu Kanunla, 20.4.1338 tarih ve 224 sayılı Kanun (Dördüncü Kanun) yürürlükten kaldırılmıştır. 13 Eylül 1331 tarihli Kanunun ise bazı maddeleri değiştirilmiştir.
333 sayılı Kanunun 1 inci maddesinin 2 nci Fıkrasıyla, 13 Eylül 1331 tarihli Kanunun 2. maddesi değiştirilmiş ve başka yerlere nakledilenlerin bıraktıkları taşınmazlardan vakıf olanların Vakıflar İdaresi, mülk olanların Hazine adına tesciline ve bu idarelerce takdir olunacak bedellerin sahipleri adına emanete alınmasına karar verilmiştir.
Yine aynı Kanunun birinci maddesinin üçüncü ve dördüncü fıkralarında ise açılan davalarda Hazinenin hasım olacağı muvazaalı olmamak şartıyla davada her türlü senedin geçerli olacağı başka yerlere nakledilenlerin gitmeden önce yaptıkları satışların muhakeme sonunda muvazaalı olduğu anlaşılanların iptal olunacağı hüküm altına alınmıştır.
Altıncı Kanun: 24.5.1928 Tarih ve 1331 Sayılı Mübadil Gayrimübadil Muhacir ve Saireye Kanunlarına Tevfikan Tefviz veya Adiyan Tahsis Olunan Gayrimübadil Emvalin Tapuya Raptına Dair Kanun (Temlik Kanunu)
On iki maddeden oluşan bu Kanunun asıl konusu mübadil, muhacir ve benzerlerine çeşitli kanunlara dayanılarak dağıtılan veya tahsis olunan taşınmazların tapuya bağlanmasına dairdir. Fakat bu Kanunun 6 ncı ve 7 nci maddelerinde Emvali Metruke hakkında hükümler mevcuttur.
Mübadeleye tabi şahıslardan metruk olanlar hariç olmak üzere bütün emvali metrukenin bu Kanun yürürlüğe girdiği tarihe kadar tefviz edilmiş veya edilmek üzere bulunmuş olanlardan geriye kalanı Maliye Hazinesine intikal eder. Mübadeleye tabi şahıslara ait olup ta şimdiye kadar usulüne uygun olarak dağıtılmayan veya tahsis olunmayan emvalden harap olacağına İçişleri Bakanlığınca karar verilen emval gayri mübadil kişilere ait iken gerektiğinden dolayı iskan emrine verilmiş olan envale mahsuben Maliye Hazinesine devrolunmuştur.
13 Eylül 1331 tarihli (ikinci kanun) ve 15 Nisan 1339 tarih 333 sayılı (beşinci kanun) Kanunlara uygun olarak el konulmuş ve konulacak gerek Hazine uhdesinde kalmış gerek mübadillere dağıtılmış olsun hükmen tahakkuk edecek sahiplerine geri verilmeyip kayıtlı değerleri 15.4.1341 tarihli Kanuna uygun olarak Maliye Hazinesince ödenecektir.
Bu madde hükmünden açıkça anlaşılacağı üzere, el konulan bir taşınmazın artık eski sahibine geri verilmesi mümkün değildir. Hükmen bir hak sahibi çıkarsa buna taşınmazın bedeli Hazinece ödenecektir. Burada hükmen hak sahibi çıkmasından kastedilen firar veya tegayyüp etmeyen bir kimsenin mallarına yanlışlıkla el konulmasıdır.
Yedinci Kanun: 24.5.1928 Tarih ve 1349 Sayılı Emvali Metruke Hesap ve Carilerinin Bütçeye İrat Kaydedilmesine Dair Kanun
Başka yere nakledilen, firar (kaçak) veya tegayyüp (kaybolan) olan veyahutta yabancı veya işgal altındaki yerlere gidenlere ait iken Vakıflar idaresi ile Hazinece el konulan ve tapuda adlarına tescil edilen taşınmazların bedelleri bu idarelerce sahipleri adına emanet hesabına alınan paralar bu Kanunla 1928 yılı bütçesinin “müteferrik gelirler” bölümüne irat kaydedilerek Hazineye intikal etmiştir. Bu Kanunun birinci maddesine göre de bu tarihten sonra meydana gelecek gelirler hakkında da aynı şekilde işlem yapılacaktır.
Emvali Metruke Kanunlarının Anayasaya Göre Durumu
Emvali Metruke Kanunlarının, Anayasaya aykırı olduğu açılan idari davada ileri sürülmüş olup bu iddia Danıştay 8. Dairesince ciddi bulunarak konu Anayasa Mahkemesine intikal ettirilmiştir. Anayasa Mahkemesi iddiayı inceleyerek 22 Nisan 1963 gün ve 1963/41E, 1963/94 sayılı Emvali Metruke Kanunlarının Anayasaya aykırı olmadığı sonucuna varmıştır. Anayasa Mahkemesi kararının önemli kısımları aşağıya alınmıştır.
Önceki itirazın konusu olan 13 Eylül 1331 tarihli geçici Kanunla 15 Nisan 1339 tarihli 333 sayılı Kanunun bugün için ne gibi durumlarda uygulanmalarının mümkün bulunduğunun araştırılması gerekir.
Gerçekten Ortodoks dininden olan Türk tebaası Rumların malları hakkında sonradan Yunan Hükümetiyle yapılan çeşitli anlaşmalardan özel hükümler kabul edilerek bu Kanunların dışına çıkartılmış olmaları bakımından haklarında artık anılan kanunların uygulanması söz konusu değildir.
Bunların dışında kalan ve yukarıda adı geçen kanunların kapsamına giren Türk tebaası hakkında ise, 6 Ağustos 1340 gününde yürürlüğe giren Lozan Antlaşmasında özel hükümler bulunduğundan o tarihten sonra ihtiyar edecekleri hareketleri ve fiili durumları ne olursa olsun bu kanunların uygulanmasına imkan yoktur. Ancak, bunlardan Lozan Antlaşmasının yürürlüğünden önce firari veya mütegayyip duruma girmiş olanlar hakkında söz konusu kanunlar uygulanması gerekeceğinden şüphe edilmez.
Zira gerek 13 Eylül 1331 tarihli Geçici Kanunun gerekse 15 Nisan 1339 tarihli ve 333 sayılı Kanun hükümlerinin koyduğu esas bu kanunlardan yazılı şekillerde firari ve mütegayyip bulunan veya başka yerlere naklolunan şahısların bu hallerinin vuku bulduğu anda, taşınmazlarının ilgisine göre Maliye ve Evkaf Hazinelerinin mülkiyetine otomatik bir surette geçmiş bulunacağı yolundadır.
Bu yön 13 Eylül 1331 günlü geçici Kanunun 1 ve değişik 2 nci maddelerinin açık ifadelerinden anlaşıldığı gibi sonradan yürürlükten kaldırılmış bulunan 1331 sayılı Kanunun 7 nci maddesinin yorumlanmasına dair olan 2 Haziran 1929 tarihli ve 146 sayılı Karardan (13 Eylül 1331 ve 15 Nisan 1339 tarihli Kanunlara tevkifen vaziyet olunan ve edilecek olan emvali gayrimenkule Hazine adına kaydedilmiş hükmünde olduğu) belirtilmek suretiyle kanun koyucu tarafından da açıkça ifade edilmiş ve bu Kanunun uygulama şekillerini gösteren 29 Mayıs 1939 tarihli ve 2455 sayılı Yönetmeliğin 3 üncü maddesinde de 15 Nisan 1939 tarihli Kanunun 6. maddesinde zikrolunan şahıslardan metruk emvali gayrimenkule mezkür tarihten itibaren Maliye ve Evsaf Hazinelerinin tasarruflarına geçmiştir.” Denilmek suretiyle kanun hükümlerinin o tarihlerdeki anlayış tarzı da kesin bir surette ortaya konulmuş ve o zamandan beri de tatbikat bu yolda cereyan edegelmiştir.
Bu esasa göre, 6 Ağustos 1340 tarihinden önce fiili bir surette yukarıda yazılı durumlara girmiş bulunan şahıslar hakkında yapılan ve bundan sonrada yapılacak olan muamele, bunların mallarının bu durumlara düştükleri tarih de Hazine veya Vakıfların İdaresi uhdesine geçmiş olup olmadığının tespiti için o tarihlerde firari veya mütegayyip veya başka yerlere naklolunan kimselerden olup olmadıklarının tayini maksadıyla girişilen araştırmalarla tesis olunan idari işlemlerden ibarettir. Bu işlemlerin bir safhası olarak sık sık adı geçen (vaziyet muamelesi) veya (vaziyet kararı) bu gibi taşınmazların mülkiyetinin Maliyeye veya Vakıflar idaresine intikalini sağlayan hukuki ve kanuni bir unsur olmayıp, idarece bahis konusu şahsın firari, mütegayyip veya ahar mahalle nakledilen kimse olup olmadığının tespiti için yapılan araştırmalar sonunda varılan neticeyi ve bu şahsa ait olup da Kanun gereğince Hazine veya Vakıflar İdaresince intikal etmiş bulunan gayrimenkullerin cins ve yerlerini topluca ifade ve vukaatı hülasa için, tutulan bir usul gereğince, yazılan bir yazıdan ibarettir.
Yukarıda da belirtildiği üzere böyle bir usul tutulması idarece ihtiyar edilmemiş olsa veya bu usule rağmen dosyasında böyle bir yazı bulunmasa dahi kanunda belirtilen duruma düşen şahısların mallarının bu hale düştükleri tarihte Hazine veya Vakıflar İdaresine kanun gereğince geçmiş olduklarının kabul edilmesi zaruridir.
Şu hale göre, Lozan anlaşmasının yürürlüğe girdiği 6 Ağustos 1340 tarihinden önce firari ve mütegayyip duruma giren veya başka yerlere nakledilmiş bulunan bir kimsenin mallarının mülkiyeti bu duruma girdiği tarihten itibaren, dosyasında o tarihte alınmış bir vaziyet kararı olsun olmasın, ilgilisine göre Maliye veya Evkaf uhdesine kanun uyarınca geçmiş bulunmaktadır.
Bu itibarla böyle bir şahsın firari veya mütegayyip olup olmadığının tespiti için 6 Ağustos 1340 tarihinden evvel başlanmamış ve bu tarihten önce bir vaziyet kararı verilmemiş olması, esasen bu tarihten önce kanun gereğince ilgili Hazine uhdesine geçmiş olan mallarının hukuki durumu üzerinde hiçbir etki yapmaz.
Bu bakımdan 6 Ağustos 1340 tarihinden evvel başka yere nakledilmiş veya firari veya mütegayyip eylemiş bir kimsenin malı bu tarihten evvel Hazineye veya Vakıflar İdaresine bir kanunla geçmiş bulunduğundan bu tarihten sonra bu durumun belirtilmesi maksadıyla yapılan taşınmaz mülkiyetinin bu idarelere geçirilmesini değil vaktiyle tahakkuk etmiş bulunan intikal muamelesinin belirtilmesi amacını gütmektedir.
Aksi düşünce, yani 6 Ağustos 1340 tarihinden önce firari veya mütegayyip duruma girmiş olduğu halde malları üzerinde her nasılsa idari işlemlere başlamamış kimseler hakkında Lozan Antlaşmasının yürürlüğe girdiği tarihten sonra artık Metruke Kanunlarının uygulanamayacağı düşüncesi, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki hadiselere uygulanması gereken antlaşma hükümlerinin yürürlükten evvelki olaylara da ait olduğunun kabulü ve bunun sonucu olarak da Maliye ve Vakıflar Hazinesinin daha önce iktisap etmiş olduğu mülkiyet hakkının iptal edilmesini icabettirir ki böyle bir hal kanunların yürürlüğü konusundaki hukuki esaslarla bağdaşmaz.
6 Ağustos 1340 tarihinden sonra firar veya tegayyüp etmiş bulunanlara gelince,
Lozan antlaşmasının yürürlüğe girdiği 6 Ağustos 1340 gününden sonra vukua gelen ve Emvali Metruke Kanunlarınca öngörülen fiil ve hareketlere bu kanunların uygulanmasına imkan kalmamıştır. Nitekim, 17 Temmuz 1927 tarihli ve 5451 sayılı Bakanlar Kurulu Kararı da bu esasları böylece tespit ve tatbik etmiş bulunmaktadır.
Bu itibarla, Emvali Metruke Mevzuatının 6 Ağustos 1340 tarihinden evvel tekevvün etmiş firar veya tegayyüp olaylarının usulü dairesinde bugün tespiti halinde uygulanması tabii ve zaruri bulunmaktadır.
Bu cümleden olarak Medeni Kanunun yürürlüğünden önceki ölüm ve evlenme olayları dolayısıyla zamanında yürürlükte olan hükümlerin bugün için uygulanmakta olması, Kanunun daha iyi canlandırılabilmesi bakımından örnek olarak gösterilebilir.
Bu sebeplerle söz konusu 13.09.1331 günlü geçici Kanunla 15.04.1339 günlü ve 333 sayılı Kanunun, 06.08.1340 gününden önceki firar, tegayyüp veya başka yere nakil olayları dolayısıyla halen uygulanmalarının mümkün bulunduğu gerekçede oy çokluğu, esasta oy birliği ile kararlaştırılmıştır.
Danıştay 8. Dairesi söz konusu iki kanunun tümünün Anayasaya aykırılığını ileri sürmüştür.
Yapılan açıklamadan da anlaşılacağı üzere davacı hakkında uygulanan hükümler bu iki kanunun bütün maddeleri olmayıp 15 Nisan 1339 tarihli ve 333 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi ve bu madde dolayısı ile 13 Eylül tarihli Geçici Kanun 1 ve 333 sayılı Kanunla değiştirilen 2 nci maddeleridir.
Anayasanın 151 inci maddesiyle Anayasa Mahkemesinin kuruluşu ve yargılama usulleri hakkındaki 44 sayılı Kanunun 27 nci maddesinde mahkemelerce bakılmakta olan bir dava sebebiyle uygulanacak kanun maddesinin Anayasaya aykırı görülmesi halinde Anayasa Mahkemesine itirazda bulunabileceği kabul edilmiş olduğuna Danıştay’da dava açılmış bulunan bu davada ise söz konusu kanunların bütün hükümlerinin değil sadece yukarıda işaret edilen hükümleri uygulanacağına göre Danıştay 8. Dairesince yapılan itirazın 13 Eylül 1331 tarihli Kanunun 1 inci maddesiyle değişik 2 nci maddesine ve 15 Nisan 1339 tarihli ve 333 sayılı Kanunun 6 ncı maddesine hasren incelenmesi gerektiği oy birliğiyle kararlaştırılmıştır.
Davacının … günlü dava dilekçesinde davanın konusu…..nun (nerede olduğunun bilinmediği yolundaki kifayetsiz bir tetkike istinaden firari ve mütegayyip şahıslardan anlayarak) malları üzerinde vakfı adına yapılan (el koyma işleminin ve tescil muamelesinin) adı geçenin firari ve mütegayyip kişilerden olmadığı cihetle iptaline karar verilmesi şeklinde belirtilmiş bulunmakta ise de tapudaki tescil muamelesinin iptali işlemi idari davaya konu teşkil edemeyeceğinden Danıştay’da açılmış bulunan davanın davacının murisinin firari ve mütegayyip bir şahıs olarak kabul edilmesi yolundaki idari işleme yöneltilmiş sayılması zaruri bulunmakta ve sonuç olarak firar ve tegayyübü tespit eden idari işlemin iptali davası söz konusu olacaktır.
Zira olayda söz konusu malın mülkiyeti Vakıflar İdaresine bir idari tasarruf sonucu geçmiş olmayıp, firar ve tegayyübün sonucu olarak ve kanun hükmü ile geçmiş bulunmaktadır.
Olayda idari dava konusu tasarruflarda ise firar ve tegayyübün tespiti amacı ile yapılan işlemlerle bu işlemlere dayanan ve ilgilinin firarı veya mütegayyip kişi olduğunu belirten karardır.
Sözü edilen 13 Eylül 1331 tarihli geçici Kanunun 1 inci ve değişik 2 nci maddeleri ile 15 Nisan 1339 tarihli Kanunun 6 ncı maddesinin Türk vatandaşı kişilerin ne gibi hallerde firari veya mütegayyip sayılacaklarına dair olan hükümlerde ise Anayasa maddelerine aykırılık arzeden bir husus mevcut değildir. Zira Anayasada yurdu, Birinci Dünya Harbinin buhranlı zamanlarında terk etmiş bulunan Türk tebaasının, firari veya mütegayyip şahıs sayılmalarına engel olabilecek her hangi bir hüküm yoktur.
Davacının miras bırakana ait malın mülkiyetinin; Evkaf Hazinesine geçmesi, adı geçenin 6 Ağustos 1340 tarihinden önce firarı veya mütegayyip durumda bulunduğunun sabit olması şartıyla firariliğinin veya tegayyübün vukuu anında yukarıda açıklanan kanun hükümleri gereğince başka bir işleme lüzum kalmaksızın tamamlanmış olacağından kanun hükmü ile ve yıllarca önce meydana gelmiş bir hukuki sonucun idari yargıya konu teşkil etmesi mümkün değildir. Bu bakımdan sözü geçen hükümlerde Anayasaya aykırılık olup olmadığının araştırılmasına yer bulunmamaktadır.
Sonuç;
11 Eylül 1331 tarihli Geçici Kanunun 1 ve değişik 2 nci maddesiyle 15 Nisan 1339 tarihli ve 333 sayılı Kanunun 6 ncı maddesi hükümlerinin Danıştay’da açılmış bulunan davanın konusu bakımından Anayasaya aykırı olmadığına oy çokluğu ile 22 Nisan 1963 gününde karar verildi.
Anayasa Mahkemesi kararını özetlemek gerekirse;
1- Emvali Metruke Kanunları, Lozan Antlaşmasının yürürlüğe girdiği 6 Ağustos 1340 tarihinden sonra Rum Ortodokslara uygulanamaz. Yani, belirtilen tarihten sonra firar eden veya kaybolan Rum Ortodokslar hakkında Emvali metruke kanunları uygulanmayacaktır. Çünkü Lozan Antlaşmasıyla Rum Ortodokslar hakkında yeni hükümler getirilmiştir.
2- Rum Ortodokslar dışında kalan ve Emvali metruke kanunları kapsamına giren Türk vatandaşları 6 ağustos 1340 tarihinde mallarının başında değilse haklarında anılan kanunların uygulanmasına devam edilecektir.
3- 6 Ağustos 1340 tarihinde mallarının başında bulunmayanlar sonradan dönmüş olsalar dahi malları daha önce kanun gereği Hazineye intikal ettiğinden kendilerine geri verilmeyecektir.
4- Dosyasında el koyma kararının olması veya olmaması hiç önemli değildir.