İçindekiler
Kefalet sözleşmesi, borçlunun borcunu ödeyememesi durumunda, üçüncü bir kişinin (kefilin) bu borcu üstlenmeyi taahhüt ettiği bir hukuki düzenlemedir. Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kefalet sözleşmesi, özellikle kredi, kira ve ticari işlemlerde sıklıkla karşımıza çıkar.
6098 sayılı Türk Borçlar Kanununa göre kefalet sözleşmesi; kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşmedir.
Bu sözleşme, alacaklıya ek bir güvence sunarken, kefilin sorumluluğunu da net bir şekilde belirler. Kefil, borçlunun borcunu ödememesi durumunda bu borçtan sorumlu hale gelir ve hukuki sorumluluk altına girer.
Bu çalışmamızda Türk Borçlar Kanunu’nda düzenlenen kefalet sözleşmesi, şartları, özellikleri, türleri ve sona ermesi açıklanacaktır.
Kefalet Nedir
Kefalet, bir borç ilişkisinde üçüncü bir kişinin, borçlunun borcunu yerine getirmemesi halinde bu borcu ödemeyi taahhüt ettiği bir teminat türüdür. Bir kefalet ilişkisi, genellikle güvence sağlamak amacıyla kurulmaktadır. Örneğin, bir bankadan kredi çeken kişinin ödeme zorluklarına düşmesi durumunda, kefil devreye girer ve bu borcu üstlenir. Kefalet, alacaklıya borcun geri ödenmesi konusunda bir güvence sağlarken, kefil ise önemli bir yükümlülük altına girer. Bu nedenle kefalet, özellikle büyük mali risklerin olduğu durumlarda kullanılmaktadır.
Kefalet Sözleşmesi Nedir?
Kefalet sözleşmesi 6098 Sayılı Türk Borçlar Kanununun 581 ila 603. maddeleri arasında düzenlenmiştir. Kefalet sözleşmesi Türk Borçlar Kanunu’nun 581. maddesinde “kefilin alacaklıya karşı, borçlunun borcunu ifa etmemesinin sonuçlarından kişisel olarak sorumlu olmayı üstlendiği sözleşme” şeklinde tanımlanmıştır.
Kanunda yer alan bu tanıma göre kefalet sözleşmesi, alacaklı ile kefil arasında kurulan ve alacaklıya kişisel güvence sağlayan bağımsız nitelikte bir borç ilişkisidir.
Kefalet Sözleşmesi Nasıl Bir Sözleşmedir?
Kefalet sözleşmesi kişisel bir teminat sözleşmesidir. Diğer sözleşmeler gibi kefil ile alacaklının karşılıklı ve birbirine uygun iradelerinin birleşmesi ile meydana gelir. Bu sözleşme ile kefil, asıl borçlunun borcunu alacaklıya karşı ifa edememesi tehlikesini kişisel olarak üstlenmektedir.
Kefalet sözleşmesi, kanunlarda belirli şekil şartlarına bağlı bir sözleşmedir. Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi gereğince, kefalet sözleşmesi mutlaka yazılı olarak yapılmalıdır. Sözlü kefalet anlaşmaları geçersiz sayılır. Ayrıca, kefilin sorumlu olacağı borç miktarı ve kefaletin süresi de açıkça belirtilmelidir. Kefalet sözleşmesi, aynı zamanda yan bir borç niteliği taşır; yani asıl borcun varlığına bağlıdır. Asıl borç ortadan kalktığında, kefalet de sona erer. Bu nedenle kefalet, bağımsız bir borç değil, asıl borcun teminatı niteliğindedir.
Kefalet Sözleşmesi Kaç Yıl Geçerlidir?
Kefalet sözleşmesinin geçerlilik süresi, borcun türüne ve sözleşmede belirtilen süreye bağlı olarak değişebilir. Ancak genel olarak, kefalet sözleşmesinin süresi Türk Borçlar Kanunu’na göre beş yıl olarak belirlenmiştir. Bu süre, borcun vadesinden itibaren işlemeye başlar. Eğer kefalet süresi sözleşmede açıkça belirtilmemişse, kefilin sorumluluğu beş yıl ile sınırlıdır. Ancak taraflar, karşılıklı anlaşma ile bu süreyi uzatabilirler. Kefaletin süresi dolduğunda, kefilin borçtan dolayı sorumluluğu ortadan kalkar.
Kefalet Sözleşmesi Özellikleri ve Şartları
Türk Borçlar Kanunu‘nda kefalet sözleşmesinin geçerliliği 818 Sayılı Borçlar Kanunu‘ndan daha ağır şartlara bağlamıştır. Kefalet sözleşmesinin geçerli olması, genel hükümlerin yanında, Türk Borçlar Kanunu’nun 583 ve 584. maddelerde kefalet sözleşmesi için öngörülen koşulların varlığına bağlıdır.
Buna göre kefalet sözleşmesinin şartları şunlardır;
- Mevcut ve geçerli borcun bulunması,
- Kefalet sözleşmesinin yazılı şekilde yapılması,
- Kefilin sorumlu olacağı azamî miktar ile kefalet tarihinin belirtilmesi,
- Kefil evli ise eşin rızasının alınmasıdır.
Kefalet sözleşmesinin birtakım temel özellikleri vardır. Bu özellikler, sözleşmenin niteliği ve geçerliliği açısından büyük önem taşır:
- Yan Borç İlişkisi: Kefalet sözleşmesi, asıl borca bağlı bir yan borçtur. Asıl borç sona erdiğinde, kefalet de sona erer.
- Şekil Şartına Bağlılık: Kefalet sözleşmesi yazılı olmak zorundadır. Sözlü kefalet anlaşmaları geçersizdir.
- Kefilin Sorumluluğu: Kefil, borçlunun borcunu ödememesi durumunda sorumlu hale gelir. Ancak bu sorumluluk, asıl borçlunun ödeme aczi içine girmesiyle doğar.
- Rızaya Dayanır: Kefalet sözleşmesi, kefilin rızası olmadan yapılamaz. Kefil, bu sözleşmeyi serbest iradesiyle kabul etmelidir.
- Eşin Rızası: Kefil evli ise, kefalet sözleşmesi için eşinin yazılı rızası gerekmektedir. Bu kural, kefilin sorumluluğunu artıran bir güvence unsuru olarak öne çıkar.
a) Mevcut ve Geçerli Borcun Bulunması
Borçlar Kanununun 582. maddesine göre, kefalet sözleşmesi, mevcut ve geçerli bir borç için yapılabilir. Ancak, gelecekte doğacak veya koşula bağlı bir borç için de, bu borç doğduğunda veya koşul gerçekleştiğinde hüküm ifade etmek üzere kefalet sözleşmesi kurulabilir.
b) Kefalet Sözleşmesinde Şekil Şartı
Kefalet sözleşmesinin geçerli olabilmesi için Türk Borçlar Kanunu’nda belirtilen şekil şartlarına uygun olması gerekir. Şekil şartı, sözleşmenin geçerliliği açısından önemli bir unsurdur.
- Kefalet Sözleşmesi Yazılı Olmak Zorunda Mı?
Evet, kefalet sözleşmesi yazılı olmak zorundadır. Türk Borçlar Kanunu’nun 583. maddesi gereğince, yazılı olmayan kefalet sözleşmeleri geçersizdir. Ayrıca, kefilin sorumlu olacağı borç miktarı ve süresi de yazılı olarak belirtilmelidir. Yazılılık şartı, kefilin sorumluluğunun sınırlarını belirlemek ve olası anlaşmazlıkları önlemek amacıyla getirilmiştir.
- Kefil El Yazısı Örneği
Kefilin el yazısıyla “kefilim” ibaresini içeren bir beyanı yeterli değildir. Borçlar Kanununun 583. maddesine göre kefilin; sorumlu olduğu azamî miktarı, kefalet tarihini ve müteselsil kefil olması durumunda, bu sıfatla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girdiğini kefalet sözleşmesinde kendi el yazısıyla belirtmesi şarttır.
c) Kefalet Sözleşmesinde Eşin Rızası
818 Sayılı Borçlar Kanununda yer almayan eşin rızasına dair düzenleme, Türk Medeni Kanunun 193. maddesinde öngörülen, eşlerin birbirleri ve üçüncü kişilerle her türlü hukuki işlemi serbestçe yapabileceklerine dair kurala Türk Borçlar Kanununun getirdiği bir istisna niteliğindedir.
Türk Borçlar Kanunu’nun yürürlüğe girdiği 01.07.2012 tarihinde “eşin rızası” başlıklı 584. maddesi:
“Eşlerden biri mahkemece verilmiş bir ayrılık kararı olmadıkça veya yasal olarak ayrı yasama hakkı doğmadıkça, ancak diğerinin yazılı rızasıyla kefil olabilir; bu rızanın sözleşmenin kurulmasından önce ya da en geç kurulması anında verilmiş olması şarttır.
Kefalet sözleşmesinde sonradan yapılan ve kefilin sorumlu olacağı miktarın artmasına veya adi kefaletin müteselsil kefalete dönüşmesine ya da kefil yararına olan güvencelerin önemli ölçüde azalmasına sebep olmayan değişiklikler için eşin rızası gerekmez” şeklinde idi.
Kefalet sözleşmesi imzalanırken, kefilin evli olması durumunda, eşin rızası da aranır. Türk Borçlar Kanunu’nun 584. maddesi gereğince, kefilin eşinin yazılı rızası olmadan yapılan kefalet sözleşmeleri geçersizdir. Bu düzenleme, aile birliğinin korunması ve kefilin aşırı borç yükü altına girmesini engellemek amacıyla getirilmiştir. Eşin rızası, özellikle yüksek meblağlı borçlarda kefilin mali durumu açısından büyük önem taşır.
Düzenlemenin ticaret hayatındaki sürat, güvenlik ve pratiklik ihtiyacına uygun olmadığı yönündeki yoğun yakınmalar üzerine 28.03.2013 tarihinde 6455 Sayılı Kanun’un 77. maddesiyle 584. maddeye üçüncü fıkra olarak:
“Ticaret siciline kayıtlı ticari işletmenin sahibi veya ticaret şirketinin ortak ya da yöneticisi tarafından işletme veya şirketle ilgili olarak verilecek kefaletler, mesleki faaliyetleri ile ilgili olarak esnaf ve sanatkârlar siciline kayıtlı esnaf veya sanatkârlar tarafından verilecek kefaletler, 27/12/2006 tarihli ve 5570 Sayılı Kamu Sermayeli Bankalar Tarafından Yürütülen Faiz Destekli Kredi Kullandırılmasına Dair Kanun kapsamında kullanılacak kredilerde verilecek kefaletler ile tarım kredi, tarım satış ve esnaf ve sanatkârlar kredi ve kefalet kooperatifleri ile kamu kurum ve kuruluşlarınca kooperatif ortaklarına kullandırılacak kredilerde verilecek kefaletler için eşin rızası aranmaz” hükmü eklenmiştir.
Kanun metninden de görüldüğü üzere düzenlemede kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulması için hangi hallerde eşin rızasının gerektiği ayrıntılı bir şekilde hükme bağlanmıştır. Emredici olan bu düzenlemeden, eşlerin feragat etmesi mümkün değildir. Eşin yazılı rızasının verilmesi adi yazılı şekle tâbidir. Yani rıza beyanının eş tarafından imzalanması gerekli ve yeterlidir. Ancak rıza somut ve belirli bir kefalet sözleşmesinin kurulmasından önce veya en geç sözleşmenin kurulması anında verilmelidir. Dolayısıyla gelecekte yapılacak kefalet sözleşmelerini de kapsayacak şekilde genel bir rıza verilemeyeceği gibi sözleşmenin yapılmasından sonra (geçersiz sözleşmeye geçerlik kazandırmak için de) rıza verilemez.
Türk Borçlar Kanunu‘nun 584/1. maddesine göre rıza sonradan verilecek icazet ile tamamlanmadığından, eşin izni tamamlayıcı unsur değil geçerlilik unsurudur. Yani kefalet sözleşmesinin geçerli olarak kurulabilmesi için eşin rızası mutlaka gereklidir. Aksi halde kefalet sözleşmesi geçersiz olacaktır. Zira rıza, eşin kefil olma ehliyetini sınırlar ve rızanın yokluğunun yaptırımı kesin hükümsüzlüktür. Bu geçersizlik hakim tarafından resen dikkate alınır (Gümüş, M.A.: Borçlar Hukuku, Özel Hükümler, İstanbul 2014, s.348).
6098 Sayılı Türk Borçlar Kanunu’nun “uygulama alanı” kenar başlıklı 603. maddesinde “Kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına dair hükümler, gerçek kişilerce, kişisel güvence verilmesine dair olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanır” düzenlemesine yer verilmiştir. Mehaz İsviçre Borçlar Kanunu ve 818 Sayılı Borçlar Kanunu‘nda karşılığı olmayan bu madde ile kefaletin şekline, kefil olma ehliyetine ve eşin rızasına dair hükümlerin kişisel güvence verilmesine dair olarak başka ad altında yapılan diğer sözleşmelere de uygulanması öngörülmüştür. Böylece kanun koyucu kefalet sözleşmesine dair hükümlerin uygulama alanını genişletmiştir.
Kefaletin Türleri
Kefalet üç türlüdür;
- Adi kefalet
- Müteselsil kefalet
- Birlikte kefalet
a) Adi kefalet
Adi kefalette alacaklı, borçluya başvurmadıkça, kefili takip edemez; ancak, aşağıdaki hâllerde doğrudan doğruya kefile başvurabilir:
- Borçlu aleyhine yapılan takibin sonucunda kesin aciz belgesi alınması.
- Borçlu aleyhine Türkiye’de takibatın imkânsız hâle gelmesi veya önemli ölçüde güçleşmesi.
- Borçlunun iflasına karar verilmesi.
- Borçluya konkordato mehli verilmiş olması.
b) Müteselsil kefalet
Kefil, müteselsil kefil sıfatıyla veya bu anlama gelen herhangi bir ifadeyle yükümlülük altına girmeyi kabul etmişse alacaklı, borçluyu takip etmeden veya taşınmaz rehnini paraya çevirmeden kefili takip edebilir. Ancak, bunun için borçlunun, ifada gecikmesi ve ihtarın sonuçsuz kalması veya açıkça ödeme güçsüzlüğü içinde olması gerekir.
c) Birlikte kefalet
Birden çok kişi, aynı borca birlikte kefil oldukları takdirde, her biri kendi payı için adi kefil gibi, diğerlerinin payı için de kefile kefil gibi sorumlu olur.
Borçluyla birlikte veya kendi aralarında müteselsil kefil olarak yükümlülük altına giren kefillerden her biri, borcun tamamından sorumlu olur. Ancak, bir kefil, kendisiyle birlikte daha önce veya aynı zamanda müteselsilen yükümlü bulunan ve Türkiye’de takip edilebilen bütün kefillere karşı takibe girişilmiş olmadıkça, kendi payından fazlasını ödemekten kaçınabilir. Bir kefil, bu hakkı, diğer kefillerin kendi paylarını ödemiş veya ayni güvence sağlamış olmaları durumunda da kullanabilir. Aksine anlaşmalar saklı kalmak kaydıyla, borcu ödeyen kefil, kendi paylarını daha önce ödememiş olmaları ölçüsünde, diğer kefillere karşı rücu hakkına sahiptir. Bu hak, borçluya rücudan önce de kullanılabilir.
Birbirlerinden bağımsız olarak aynı borç için kefil olanlardan her biri, kefalet borcunun tamamından sorumlu olur. Ancak, borcu ödeyen kefil aksine anlaşma olmadıkça, diğerlerine toplam kefalet miktarındaki payı oranında rücu hakkına sahiptir.
Kefalet Sözleşmesi Nasıl Sona Erer?
Kefalet sözleşmesi çeşitli durumlarda sona erebilir. Bunlar:
- Borcun Ödenmesi: Asıl borcun ödenmesi durumunda kefalet sözleşmesi kendiliğinden sona erer.
- Süresinin Dolması: Kefalet sözleşmesinde belirtilen süre dolduğunda, kefalet sona erer. Süre belirtilmemişse, kanunen beş yıllık süre geçerlidir.
- Alacaklı ile Anlaşma: Kefil ve alacaklı karşılıklı anlaşarak kefaleti sona erdirebilirler.
- Asıl Borcun Ortadan Kalkması: Borçlunun borcu herhangi bir sebeple ortadan kalkarsa (örneğin borç affı), kefalet de sona erer.
- Kefilin İflası veya Ölümü: Kefilin iflası veya ölümü durumunda kefalet sözleşmesi son bulabilir.
Kefalet sözleşmesi, borçlu, alacaklı ve kefil arasında karmaşık bir ilişki yaratır. Bu nedenle tarafların hak ve sorumluluklarını net bir şekilde anlamaları ve kanuna uygun hareket etmeleri büyük önem taşır.