İçindekiler
- Hisseli Tapuda Paydaşlıktan Çıkarma Davası Nedir?
- Türk Medeni Kanunu 696’ya Göre Paydaşlıktan Çıkarma Davası
- Hisseli Tapuda Paydaşlıktan Çıkarılabilecekler
- Elbirliği Mülkiyetinde Ortaklıktan Çıkarma
- Paydaşlıktan Çıkarma Sebepleri ve Paydaşlıktan Çıkarmanın Şartları
- Paydaşlıktan Çıkarma Davası Görevli Mahkeme
- Paydaşlıktan Çıkarmanın Şekli
- Paydaşlıktan Çıkarma Yargıtay Kararları
Hisseli Tapuda Paydaşlıktan Çıkarma Davası Nedir?
Paydaşlıktan çıkarma davası, kendi tutum ve davranışlarıyla veya malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaşın, dava acıkmak suretiyle hisseli tapudan çıkarılmasıdır.
Türk Medeni Kanunu 696’ya Göre Paydaşlıktan Çıkarma Davası
4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nun 696. maddesi paydaşlıktan çıkarma konusunu düzenlemektedir. Madde metni şu şekildedir: “Kendi tutum ve davranışlarıyla veya malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır biçimde çiğneyen paydaş, bu yüzden onlar için paylı mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hâle getirmişse, mahkeme kararıyla paydaşlıktan çıkarılabilir.
Davanın açılması, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, pay ve paydaş çoğunluğuyla karar verilmesine bağlıdır.
Hâkim, çıkarma istemini haklı gördüğü takdirde, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmı maldan ayırmaya olanak varsa, bu ayırmayı yaparak ayrılan parçanın paylı mülkiyetten çıkarılana özgülenmesine karar verir.
Aynen ayrılmasına olanak bulunmayan maldaki payın dava tarihindeki değeriyle kendilerine devrini isteyen paydaş veya paydaşlar bu istemlerini paydaşlıktan çıkarma istemi ile birlikte ileri sürmek zorundadırlar. Hâkim, hüküm vermeden önce re’sen belirleyeceği uygun bir süre içinde pay değerinin ödenmesine veya tevdiine karar verir. Davanın kabulü hâlinde payın istemde bulunan adına tesciline hükmolunur.
Payı karşılayacak kısım maldan aynen ayrılamaz ve bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hâkim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Satış kararı, cebrî icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir.”
Kanun’un 697. maddesinde ise “Bir paydaşın çıkarılmasına ilişkin hükümler, kıyas yoluyla, pay üzerinde intifa veya diğer bir aynî ya da tapuya şerh edilmiş kişisel yararlanma hakkı sahipleri hakkında da uygulanır. Ancak, devri caiz olmayan bir hakkın uygun bir tazminat karşılığında sona ermesine karar verilir.” hükmü yer almaktadır.
Buna benzer şekilde, Kat Mülkiyeti Kanunu’nun 25. maddesinde, diğer kat maliklerinin haklarının onlar için çekilmez hale gelecek derecede ihlal eden bağımsız bölüm maliklerinin, bu maddede sayılı koşulların gerçekleşmesi halinde bağımsız bölümlerinin diğer kat malikleri tarafından devralınması hususu düzenlenmiştir. Kat mülkiyetinin devri zorunluluğu getiren bu maddede sayılı koşullardan biri de diğer kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğuyla karar vermesidir.
Buna göre paydaşlıktan çıkarılma konusunun detaylarını şu şekilde sıralayabiliriz:
Hisseli Tapuda Paydaşlıktan Çıkarılabilecekler
Paydaşlıktan; paydaş, pay üzerinde intifa veya diğer bir aynî ya da tapuya şerh edilmiş kişisel yararlanma hakkı sahipleri çıkarılabilir.
Elbirliği Mülkiyetinde Ortaklıktan Çıkarma
Elbirliği mülkiyetine tabi taşınmazlarda elbirliği hali devam ettiği sürece paydaşlardan birinin paydaşlıktan çıkartılması mümkün değildir.
Paydaşlıktan Çıkarma Sebepleri ve Paydaşlıktan Çıkarmanın Şartları
1) Paydaş, pay üzerinde intifa veya diğer bir aynî ya da tapuya şerh edilmiş kişisel yararlanma hakkı sahiplerinin, kendi tutum ve davranışlarıyla veya malın kullanılmasını bıraktığı ya da fiillerinden sorumlu olduğu kişilerin tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tamamına veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır biçimde çiğnemiş olmaları gerekir.
2) Bu tutum ve davranışlar sonucunda, diğer paydaşlar için paylı mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hâle getirmiş olunması gerekir. Kanun’un 696. maddesi gereğince paydaşlıktan çıkarma kararı verilebilmesi için bir paydaşın tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tümüne veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır suretle ihlal etmesi ve bu davranışı yüzünden müşterek mülkiyet ilişkisinin devamının çekilmez hale gelmesi gerekmektedir. Maddede bahsedilen yükümlülüklerin ağır surette ihlali deyiminden kusurun özel bir yoğunlukta ve önemde bulunması amaçlanmıştır. Ağır surette ihlal unsurunun gerçekleşebilmesi için, paydaşın kasten ve bilerek müşterek mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hale getirmesi gerekir.
3) Paydaşlıktan çıkarma dava yolu ile olur ve davanın açılması, aksi kararlaştırılmış olmadıkça, pay ve paydaş çoğunluğuyla karar verilmesine bağlıdır.
Paydaşlıktan Çıkarma Davası Görevli Mahkeme
Paydaşlıktan çıkarma davalarında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi paya ait satış kararı cebri icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir. Paydaşlıktan çıkarma konusunda Yargıtay da benzer bir yaklaşıma sahiptir.
Bu benzerlikler nedeniyle yasa koyucu eski Medeni Kanun’un 626. maddesine 14.11.1990 tarihli ve 3678 sayılı Kanunla eklenen 626/a maddesinde yapılan bu yeni düzenlemede bu dava türü için görevli mahkeme hakkında özel bir düzenleme yapılmasına gerek görmemiştir.
Tüm bu nedenlerle Yargıtay uygulamasında, eski Medeni Kanun’un 626/a maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten sonra bu tür davalara bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu kabul edilmiştir.
Buna göre paydaşlıktan çıkarma davalarında görevli mahkemenin, paydaşlığın giderilmesi davalarında olduğu gibi Sulh Hukuk Mahkemesi olduğu kabul edilmektedir.
Paydaşlıktan Çıkarmanın Şekli
Paydaşlıktan çıkarma şeklinde dair hükümler, paydaşlığın sona ermesine dair hükümlere benzemektedir. Buna göre “Hâkim, çıkarma istemini haklı gördüğü takdirde, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmı maldan ayırmaya olanak varsa, bu ayırmayı yaparak ayrılan parçanın paylı mülkiyetten çıkarılana özgülenmesine karar verir.
Aynen ayrılmasına olanak bulunmayan maldaki payın dava tarihindeki değeriyle kendilerine devrini isteyen paydaş veya paydaşlar bu istemlerini paydaşlıktan çıkarma istemi ile birlikte ileri sürmek zorundadırlar. Hâkim, hüküm vermeden önce re’sen belirleyeceği uygun bir süre içinde pay değerinin ödenmesine veya tevdiine karar verir. Davanın kabulü hâlinde payın istemde bulunan adına tesciline hükmolunur.
Payı karşılayacak kısım maldan aynen ayrılamaz ve bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hâkim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Satış kararı, cebrî icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir.”
Paydaşlığın giderilmesi ve paydaşlıktan çıkarma davaları amacı ve sonucu itibariyle farklılık göstermekte ise de uyuşmazlığın çözümü için izlenecek yol ve yapılacak araştırma, inceleme açısından benzerlikler taşımaktadır. Gerçekten Medeni Kanun’un, konunun düzenlendiği 696. maddesinde açıklanan yönteme göre paydaşlıktan çıkarma davasında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi öncelikle paydaşlıktan çıkarılması istenen paydaşın payını karşılayacak kısmın maldan ayırmaya olanak bulunup bulunmadığının yani payın aynen ayrılmasının mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir.
Bu hususun tespiti için izlenen yol malın aynen bölüşülmesi (aynen taksim) suretiyle paylı mülkiyetin sona ermesi davasındaki yolun aynısıdır. Paydaşın payının aynen ayrılmasına olanak bulunmadığının anlaşılması halinde bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hakim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Paydaşlıktan çıkarma davalarında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi paya ait satış kararı cebri icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir.
Paydaşlıktan Çıkarma Yargıtay Kararları
Yargıtay Yirminci Hukuk Dairesi, E: 2017/6425, K: 2018/3554, T: 08.05.2020
Davacı dava dilekçesi ile davalı ile müvekkilin … ili, … ilçesi, … mahallesi, yeni açılan yol mevkiinde bulunan 2680 nolu parselin 1/2’şer paylarına sahip malikleri olduklarını, müvekkilin taşınmazdaki hisseyi önceki maliklerinden 13/01/2012 ve 24/02/2012 tarihlerinde satın almış olduğunu, müvekkilin satın almış olduğu taşınmaz üzerinde önceki malikler tarafından 1990 yılından bu yana kullanılmış olduğunu, bu durumun taşınmazın tapuda kayıtlı paydaşlar arasında esasen fiilen eylemli olarak ayrı ayrı kullanıldığını gösterdiğini, pay sahiplerinin kullanmış oldukları taşınmazların elektrik, su paralarını ve verilerini müstakilen ödemiş olduklarını, davalı yanın bu satışı ve fiili bölünmeyi bildiği halde … 15. Asliye Hukuk Mahkemesinde şufa davası açmış olduğunu ve davanın halen derdest olduğunu, şufa davası devam ederken davalının müvekkilin satın aldığı bağımsız bölümlerin kapılarına zincir vurmak suretiyle taşınmazlardan istifadesini haksız olarak engellemiş olduğunu beyan etmiş, hukuka aykırı olan elatmanın önlenmesine, pay değerinin hesap edilerek ve bedelin davalıya ödenerek davalının müşterek mülkiyetten çıkartılmasına karar verilmesini talep ve dava etmiştir.
Mahkemece TMK’nın 696. maddesinde paylı mülkiyette paydaşlıktan çıkartılma hali düzenlenmiş olup, bu maddeye göre davanın açılabilmesi için pay ve paydaş çoğunluğunun kararı gerekmektedir. Davaya konu taşınmazın tapu kaydının incelenmesinde; arsa vasfındaki taşınmazın 1/6’şar hissesinin … , … ve… l adına, 1/2 hissesinin ise … adına kayıtlı olduğu, taşınmazın yarısına sahip olan davacının pay ve paydaş çoğunluğunun kararı olmaksızın dava açmış olduğu gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş hüküm davacı vekili tarafından temyiz edilmiştir.
Dava; paylı mülkiyete tabi olan taşınmazda fiili kullanıma aykırı hareket ettiği iddia olunan davalının müdahalesinin men’i ile pay değerinin karşılığının ödenerek davalının müşterek mülkiyetten çıkarılması istemine ilişkindir.
Dosyadaki yazılara, kararın dayandığı kanıtlar ile yasal gerektirici nedenlere göre, dava konusu taşınmazda kat irtifakı veya kat mülkiyeti kurulu olmadığı ve davacının da söz konusu taşınmazın ½ hissesine malik olduğu ve 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 696. maddesine göre mahkeme kararıyla paydaşlıktan çıkarmaya ilişkin dava açılabilmesi için pay ve paydaş çoğunluğunun sağlanmadığı anlaşılmakla yerinde görülmeyen temyiz itirazlarının reddi ile usule ve kanuna uygun olan hükmün ONANMASINA, aşağıda yazılı onama harcının davacıya yükletilmesine 08/05/2018 günü oy birliğiyle karar verildi.
Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi, E: 2015/7945, K: 2017/852, T: 08.02.2017
ÖZET: Dava, dava konusu üç adet taşınmazda davalının paydaşlıktan çıkarılması istemine ilişkindir. Paydaşlıktan çıkarma davalarında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi paya ait satış kararı cebri icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir. Bu benzerlikler nedeniyle yasa koyucu eski M.K.nun 626. maddesine 14.11.1990 tarih 3678 sayılı Kanunla eklenen 626/a maddesinde yapılan bu yeni düzenlemede bu dava türü için görevli mahkeme hakkında özel bir düzenleme yapılmasına gerek görmemiştir. Tüm bu nedenlerle 14.11.1990 tarih 3678 sayılı Kanunla eklenen eski M.K.nun 626/a maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar Dairemizin yerleşen ve devamlılık gösteren içtihatlarında yasa koyucunun görev hususunda düzenleme yapmaması ve yasa düzenlemesi dikkate alınarak bu tür davalara bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu kabul edilmiştir. Açıklanan bu olgular karşısında görevli mahkemenin paydaşlığın giderilmesi davalarında olduğu gibi Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü ile davanın esasının incelenmesi gerekir.
Paydaşlığın giderilmesi ve paydaşlıktan çıkarma davaları amacı ve sonucu itibariyle farklılık göstermekte ise de uyuşmazlığın çözümü için izlenecek yol ve yapılacak araştırma, inceleme açısından benzerlikler taşımaktadır. Gerçekten konunun düzenlendiği TMK.nun 696. maddesinde (MK 626/a) açıklanan yönteme göre paydaşlıktan çıkarma davasında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi öncelikle paydaşlıktan çıkarılması istenen paydaşın payını karşılayacak kısmın maldan ayırmaya olanak bulunup bulunmadığının yani payın aynen ayrılmasının mümkün olup olmadığının araştırılması gerekir. Bu hususun tesbiti için izlenen yol malın aynen bölüşülmesi (aynen taksim) suretiyle paylı mülkiyetin sona ermesi davasındaki yolun aynısıdır. Paydaşın payının aynen ayrılmasına olanak bulunmadığının anlaşılması halinde bu payı isteyen paydaş da bulunmazsa hakim, davalıya payını devretmesi için bir süre belirler ve bu süre içinde devredilmeyen payın açık artırmayla satışına karar verir. Paydaşlıktan çıkarma davalarında da paydaşlığın giderilmesi davasında olduğu gibi paya ait satış kararı cebri icra yoluyla paraya çevirmeye ilişkin hükümler uyarınca yerine getirilir. Bu benzerlikler nedeniyle yasa koyucu eski M.K.nun 626. maddesine 14.11.1990 tarih 3678 sayılı Kanunla eklenen 626/a maddesinde yapılan bu yeni düzenlemede bu dava türü için görevli mahkeme hakkında özel bir düzenleme yapılmasına gerek görmemiştir. Tüm bu nedenlerle 14.11.1990 tarih 3678 sayılı Kanunla eklenen eski M.K.nun 626/a maddesinin yürürlüğe girdiği tarihten bugüne kadar Dairemizin yerleşen ve devamlılık gösteren içtihatlarında yasa koyucunun görev hususunda düzenleme yapmaması ve yasa düzenlemesi dikkate alınarak bu tür davalara bakma görevinin Sulh Hukuk Mahkemesine ait olduğu kabul edilmiştir.
Açıklanan bu olgular karşısında görevli mahkemenin paydaşlığın giderilmesi davalarında olduğu gibi Sulh Hukuk Mahkemesi olduğunun kabulü ile davanın esasının incelenmesi gerekirken aksi görüşle görevsizlik kararı verilmesi isabetsiz olmuş, hükmün bu nedenle bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi, E: 2013/17665 K: 2014/8780 T: 13.05.2014
Özet: Kat Mülkiyeti Yasası’nın 25. maddesinde, diğer kat maliklerinin haklarının onlar için çekilmez hale gelecek derecede ihlal eden bağımsız bölüm maliklerinin, bu maddede sayılı koşulların gerçekleşmesi halinde bağımsız bölümlerinin diğer kat malikleri tarafından devralınması hususu düzenlenmiştir. Kat mülkiyetinin devri zorunluluğu getiren bu maddede sayılı koşullardan biri de diğer kat maliklerinin sayı ve arsa payı çoğunluğuyla karar vermesidir. Bu nedenle kat malikleri kurulunca alınan böyle bir karar 25. maddeye göre açılacak davanın ön koşulu olup, diğer kat maliklerince 25.maddeye göre açılan bağımsız bölümün devrine ilişkin davada Kat Mülkiyeti Yasası hükümlerine uygun şekilde alınmış bir karar olup olmadığı inceleme konusu yapılacak ve bağımsız bölümünün devri istenen kat maliki tarafından da her zaman bu davanın görülmesi sırasında ileri sürülebilecektir.
Mahkemece, yasa gereği davacının iptali istenen bu toplantıya katılma hakkının bulunmadığı eldeki davanın davacı aleyhine 25.madde çerçevesinde açılmış bağımsız bölümünün devrine ilişkin bir dava olmadığı hususları gözardı edilerek, bu maddedeki çekilmezlik hususu inceleme konusu yapılarak kararın iptaline hükmedilmiş olması doğru görülmemiştir.
Yargıtay Onsekizinci Hukuk Dairesi, E: 2014/481 K: 2014/5901 T: 01.04.2014
Özet: Davada; kat mülkiyeti kurulu anataşınmazda davalının bağımsız bölümünün Kat Mülkiyeti Yasası’nın 25. maddesi gereğince devrine karar verilmesi istenildiğinden, taraflar arasındaki uyuşmazlık Kat Mülkiyeti Yasası hükümlerinden kaynaklanmaktadır.
Kat Mülkiyeti Yasası’nın Ek 1.maddesi uyarınca, bu Yasadan doğan her türlü anlaşmazlığın -değerine bakılmaksızın- sulh hukuk mahkemesinde çözümleneceği gözetilerek görevsizlik kararı verilmesi gerekirken, asliye hukuk mahkemesince davaya bakılıp işin esası hakkında karar verilmesi doğru görülmemiştir.
Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi, E: 2013/3752, K: 2013/6325, T: 29.04.2013
ÖZET: Dava Türk Medeni Kanununun 696. maddesi gereğince paydaşlıktan çıkarılma isteğine ilişkindir. Satış suretiyle ortaklığın giderilmesine karar verilmesi kendiliğinden ortaklığı sona erdirmez.
Görülmekte olan dava sonunda paydaşlıktan çıkarılmaya karar verilmesi halinde davalının paydaşlığı sona ereceğinden, paydaş sayısı azalacağından ortaklığın giderilmesi davası etkilenecektir. Paydaşlıktan çıkarma davası 6100 sayılı HMK’nın 165/1. maddesi gereğince 2010/270 Esas sayılı ortaklığın giderilmesi davası için bekletici mesele teşkil eder. Bu nedenle davanın esastan sonuçlandırılması gerekirken konusuz kaldığından söz edilerek reddi doğru görülmemiş, bu sebeple hükmün bozulması gerekmiştir.
Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi, E: 2010/12449, K: 2011/1410, T: 15.02.2011
Özet: 4721 sayılı Türk Medeni Kanununun 696. maddesi gereğince paydaşlıktan çıkarma kararı verilebilmesi için bir paydaşın tutum ve davranışlarıyla diğer paydaşların tümüne veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır suretle ihlal etmesi ve bu davranışı yüzünden müşterek mülkiyet ilişkisinin devamının çekilmez hale gelmesi gerekmektedir. Maddede bahsedilen yükümlülüklerin ağır surette ihlali deyiminden kusurun özel bir yoğunlukta ve önemde bulunması amaçlanmıştır. Ağır surette ihlal unsurunun gerçekleşebilmesi için, paydaşın kasten ve bilerek müşterek mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hale getirmesi gerekir.
Olayımızda; davacılar dava dilekçesinde davalıların paydaşı olduğu dava konusu 91 parsel sayılı taşınmaza ait ortak gider ve vergi borcunu ödemeyerek diğer paydaşlara yük getirdiğini, davalıların sürekli borçlanarak haklarında icra takibi yapılmasına ve alacaklılar tarafından taşınmaz hakkında ortaklığın giderilmesi davası açılmasına sebebiyet vererek ortak kullanımı imkansız hale getirdiklerini belirterek davalıların ortaklıktan çıkarılmasını istemişlerdir. Davacıların ileri sürdüğü bu sebepler, Türk Medeni Kanunun 696. maddesinde açıklanan, davalıların diğer paydaşlara karşı olan yükümlülüklerini ağır surette ihlal ettiği ve müşterek mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hale getirdiğini göstermediğinden davanın reddine karar verilmesi gerekirken yazılı şekilde karar verilmesi doğru olmadığından hükmün bozulması gerekmiştir.
Yargıtay Ondördüncü Hukuk Dairesi, E: 2005/11960, K: 2006/516, T: 30.01.2006
TMK.nun 683. maddesi hükmünce; bir şeye malik olan kimse hukuk düzeninin sınırları içerisinde o şey üzerinde kullanma yararlanma ve tasarrufta bulunma yetkisine sahiptir. Dava konusu taşınmazda Muharrem’in 248/16000, Özcan’ın ise 180/16000 payı bulunmaktadır. Taşınmazdan üzerindeki bina suretiyle yararlanılmaktadır. Bina, zemindeki arza bağlı bulunduğundan ve burada taraflar paydaş olduklarından TMK.nun 688. maddesi uyarınca; paydaşlardan her biri kendi payı bakımından malik hak ve yükümlülüklerine sahip olur. TMK.nun 689. maddesince de paydaşlar, kendi aralarında anlaşarak yararlanma, kullanma ve yönetime ilişkin konularda düzenleme yapabilirler. Şayet tarafların bu şekilde yaptıkları yazılı bir yararlanma ve kullanma sözleşmeleri yoksa yararlanma ve kullanmanın nasıl sürdürüleceğine ilişkin TMK.nun 693. maddesine bakmak gerekir.
Bilindiği üzere, 1 Ocak 2002 tarihinde yürürlüğe giren 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu’nda paylı mülkiyet, Yasa’nın 688 ile 700. maddelerinde düzenlenmiş, düzenlemede, genellikle 1926 tarihli önceki yasa hükümleri dikkate alınmış, “Yönetim ve Tasarrufa” ilişkin bazı konularda açıklık sağlanmış, bu arada 693. madde ile de önceki yasadan farklı bir yasa hükmü getirilmiştir.
Sözü edilen maddede aynen “Paydaşlardan her biri, diğerlerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde paylı maldan yararlanabilir ve onu kullanabilir. Uyuşmazlık halinde yararlanma ve kullanma şeklini hakim belirler. Bu belirleme, paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibarıyla paydaşlar arasında bölünmesi biçiminde de olabilir. Paydaşlardan her biri, bölünemeyen ortak menfaatlerin korunmasını diğer paydaşlara temsilen sağlayabilir” ifadelerine yer verilmiştir. Önceki yasada bu maddeyi tam olarak karşılayan bir hüküm mevcut değildir. Özellikle, hükümet gerekçesinde değinildiği gibi, maddenin ikinci fıkrası ile paydaşlar arasında, paylı malı kullanma ve bu maldan yararlanma şekliyle ilgili olarak ortaya çıkacak uyuşmazlıkların çözümünde hakimin yetkili olduğu; bu bölünmenin paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle bölünme biçiminde mümkün olacağı dile getirilmiştir.
Maddede hakime tanınan yetki, paylı malın yer itibariyle olduğu kadar, zaman bakımından da bölünebileceği esasına dayandırılmıştır.
Yasa’nın paylı mülkiyete ilişkin hükümleri bütün olarak incelendiğinde, 688. maddeden, 695. maddeye kadar, paylı taşınmazda yönetim, tasarruf, yararlanma, koruma, giderlere katılma ve bu konularda paydaşlarca verilen kararların etkisi düzenlenmiş, bu suretle paydaşların mülkiyet haklarını bir çekişmeye meydan vermeden, uyum ve düzen içerisinde kullanmaları amaçlanmıştır. Böyle bir amacın gerçekleşme olasılığı bulunmayan hallerde, sorunlu paydaş yönünden paydaşlıktan çıkarma (Md. 696, 697), nihayet paylı mülkiyetin sonra ermesi (Md. 698-699) düşünülmüştür. Görüldüğü üzere yasa koyucu, öncelikle, zorunlu paylı mülkiyet ilişkisinin ayakta tutulmasına özen göstermiş, paydaşlık ilişkisinin ve paydaşlığın sona erdirilmesini son çare olarak amaçlamıştır.
Yasa’nın bu amacı 693/2. maddesi ile birlikte değerlendirildiğinde, mülkiyet çekişmesi ve sorunu olmayan paylı taşınmazlarda kullanma ve yararlanma biçimi yönünden hakimin müdahale zorunluluğu bulunduğu tartışmasızdır. (Yargıtay Birinci Hukuk Dairesi, 17.06.2004 tarih 2004/7170 E.7389 K.)
Gerçekten de bir paydaşın paylı mülkiyet hükümlerine tabi bir taşınmazda yararlanma ve kullanma, paydaşlardan her birinin diğerinin hakları ile bağdaştığı ölçüde ve bu ölçü ile sınırlı olarak olanaklıdır. Tarafların az yukarıda sözü edilen yararlanma ve kullanmayı belirleyici sözleşmeleri yoksa ve somut olayda olduğu gibi bu konuda uyuşmazlık bulunmakta ise yararlanma ve kullanma biçiminin hakim tarafında saptanması gerekir. Bu halde hakim paydaşlık ilişkisinin devamında fayda ve zorunluluk olan hallerde paydaşların sicilden kaynaklanan haklarını ihlal etmeksizin diğer paydaşların hakları ile bağdaştığı ölçüde, somut olayın özelliğini, taşınmazın konumunu, kullanma amaçlarını, niteliklerini, yöresel örf ve adetleri, tarafların ihtiyacı ve gerçeklerini gözetmek suretiyle paylı malın kullanılmasının zaman veya yer itibariyle paydaşlar arasında ne şekilde bölünebileceğini saptayıp buna göre karar vermek durumundadır.
Bunun için de, mahkemece yapılması gereken iş; üzerinde zemin artı iki kat ile yedi bağımsız bölüm yapıldığı anlaşılan binada, kat irtifakı ya da kat mülkiyeti kuruluncaya kadar paydaş olan kişilerin yararlanma ve kullanma haklarını yukarıdan beri sayılan ilkelere göre belirleyerek bir yararlanma ve kullanma projesi düzenlettirmek, taşınmaza elattığı ileri sürülen kişilerin hukuki durumlarını paydaşlarla olan ilişkilerine göre ortaya koymak, bu projeye göre hangi bağımsız bölümün hangi malike ait olacağını adalete uygun olarak saptadıktan sonra elatmanın önlenmesi hakkında sonucu doğrultusunda hüküm kurmak olmalıdır. Temyiz olunan mahkeme hükmünün açıklanan bu nedenlerle bozulması gerekirken onandığı bu defa yapılan incelemede anlaşıldığından hükmün karar düzeltme isteğinde bulunan davalılar Yaşar, Gülsen, Tülün ve Şafak yararına bozulmasına karar vermek gerekmiştir.
Yargıtay Altıncı Hukuk Dairesi, E: 1998/10763, K: 1998/10762, T: 15.12.1998
Dava ortaklıktan çıkarma istemine ilişkindir. Mahkemece istem gibi karar verilmiş, hüküm davalı vekili tarafından temyiz olunmuştur. 3678 sayılı yasa ile Medeni Kanunun 626. maddesine eklenen 626/a maddesi gereğince hissedarlıktan çıkarma kararı verilebilmesi için;
a) Bir paydaşın tutum ve davranışı ile diğer paydaşların tümüne veya bir kısmına karşı olan yükümlülüklerini ağır surette ihlal etmesi,
b) Bu davranışı yüzünden müşterek mülkiyet ilişkisinin devamının çekilmez hale gelmesi gerekmektedir.
Madde de bahsedilen yükümlülüklerin ağır surette ihlali deyiminden kusurun özel bir yoğunlukta ve önemde bulunması amaçlanmıştır. Ağır surette ihlal unsurunun gerçekleşebilmesi için, paydaşın kasten ve bilerek müşterek mülkiyet ilişkisinin devamını çekilmez hale getirmesi gerekir. Fiilin işleniş tarzı, paydaşların sosyal ve ekonomik koşulları ile, objektif iyi niyet kuralları değerlendirilerek, her olayın özelliğine göre hakkaniyete uygun adil bir çözüm getirilmelidir.
Davanın açılması, paydaşların hem pay, hemde paydaş bakımından çoğunlukla karar vermelerine bağlı olduğu gibi, çıkarma istemini haklı gören hakimin, çıkarılacak paydaşın payını karşılayacak kısmın müşterek mülkten ayrılıp ayrılmayacağının ve çıkarılacak paydaşa tahsisinin mümkün olup olamayacağının incelenmesi, tahsis mümkünse fen ehline tanzim ettirilerek krokinin, taşınmaz Belediye ve mücavir alan hudutları içerisinde ise, imar yasası ve yönetmeliği uyarınca bu ayrımın mümkün olup olmadığının Belediyeden, taşınmaz Belediye ve mücavir alan dışındaysa aynı hususun İl İdare Kurulundan sorularak saptanması, ayrımı mümkün olmayan payın dava tarihindeki değeri ile, devrini isteyene verilmesinin dava dilekçesinde istenip istenmediğinin gözönünde tutulması, hisseyi karşılayacak kısmın maldan aynen ayrılması mümkün olmazsa ve bu paya talip olan paydaş bulunmazsa, ancak tayin edilen uygun süre içinde temlik edilmeyen payın açık artırma ile satışına karar verileceğinin düşünülmesi icabeder.
Maddeye eklenen 626/b bendi ile de, bu kuralların kıyas yolu ile intifa veya diğer bir ayni hak veya tapuya şerh edilmiş kira gibi şahsi hak sahibine de uygulanacağı kabul edilmiştir.
Olayımızda: Davacılar davalıyla müşterek olan taşınmazı kat karşılığı inşaat sözleşmesiyle müteahhide verip, davalıya da payının karşılığı olarak bir daire teklif ettiklerini, davalının önce kabul edip, sözleşmenin imzalanması aşamasında imzalamadığını, taşınmazın müşterek idaresini engellediğini davalının paydaşlıktan çıkartılmasını istemişlerdir.
Davalı vekili davalının müşterek kullanımı kasıtlı olarak engellemediğine, kendisini teklif edilen dairenin düşük nitelikli olduğundan kabul etmediğini davanın reddini savunmuştur.
Mahkeme istem gibi karar vermiştir.
Davalının diğer paydaşlarla birlikte kat karşılığı inşaat sözleşmesi yapmaması yasanın anladığı anlamda hissedarlara karşı yükümlülüklerini ağır surette ihlal ettiği anlamına gelmez. Bu durumda sübut bulmayan davanın reddine karar vermek gerekirken yazılı şekilde davanın kabulüne karar verilmesi hatalı olmuştur.