1. Anasayfa
  2. Gayrimenkul Makaleleri

Cumhuriyet Döneminde Ormanlar


Osmanlı hukukunda, İslam hukukunun da etkisiyle, taşınmazlar üzerinde özel mülkiyet kurulabileceği kabul edilmiştir. Buna paralel olarak ormanların bir kısmı da özel mülkiyete konu olmuştur.

İmparatorluğun bu kabulü, kısa bir dönem hariç olmak üzere, Cumhuriyet tarafından da benimsenmiştir. 1929 buhranına kadar olan dönem içerisinde özel ormanların bulunması, sorun teşkil etmemiştir. Ancak buhrandan sonra ortaya çıkan devletçilik akımı, kaçınılmaz olarak, özel orman mülkiyetini de etkilemiştir. 1930’lu yıllardan itibaren, milli servet olan ormanların tamamının devlet mülkiyetinde olması gerektiği, özel mülkiyetin toplum yararına uygun olmadığı görüşü yayınlaşmaya başlamıştır (Ayaz, 2010: 190). Bu görüşlerin etkisi altında çıkarılan 3116 ve 4785 sayılı Kanunlarla tüm ormanlar devletleştirilmiştir.

Ancak 4785 sayılı Kanun’un “tüm ormanların devletleştirilmiş sayılacağına” ilişkin hükmü, pek çok mülkiyet uyuşmazlıklarına neden olmuştur. Bu Kanun’la devletleştirilmiş sayılan ormanların bir kısmı, 1950 yılında çıkarılan 5658 sayılı Kanun’la iade edilmiş ise de gerek 4785 ve gerekse 5658 sayılı Kanunların kapsadığı ormanların tam olarak tespit edilememesi nedeniyle, 4785 sayılı Kanun’dan kaynaklanan mülkiyet uyuşmazlıkları hala devam etmektedir.

Bunun yanı sıra orman kadastrosundan kaynaklanan bazı nedenlerle, arazi kadastrosu çalışmaları esnasında, aslında orman olan bazı alanlar özel şahıslar adına tespit ve tescil edilebilmiştir.

Üstelik Türk Medeni Kanunu’nun olağanüstü zamanaşımıyla taşınmaz iktisabına ilişkin hükümleri çerçevesinde açılan davalar neticesinde orman vasıflı alanlar şahıslar adına tescil edilebilmiştir. Gerek kadastro ve gerekse tescil davaları neticesinde şahıslar adına tescil edilen bu taşınmazların bir kısmı için, tescil tarihinden çok sonra bile, Orman Genel Müdürlüğü tarafından dava açılmakta ve bu taşınmazların tapuları iptal edilerek Hazine adına tescil gerçekleştirilmektedir. Ancak ormanlar üzerinde ortaya çıkan mülkiyet uyuşmazlıklarının bir kısmı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınmış ve davalar Türkiye’nin tazminata mahkum olmasına neden olmuştur.

Bunun yanı sıra gerek 1961 Anayasası ve gerekse 1982 Anayasası devlet ormanlarının ve özel mülkiyette bulunan ormanların mülkiyet durumu ile ilgili önemli ilkeler getirmişlerdir.

1924 Anayasası Döneminde Ormanlar

1924 Anayasası’nda başlangıçta ormanlarla ilgili herhangi bir hüküm yer almamaktaydı. Cumhuriyet döneminin ilk yıllarında, uygulanan liberal politikalara bağlı olarak ormanlar üzerinde özel mülkiyetin kabulüne dair Osmanlı geleneğinin devam ettirildiğini görmekteyiz. Osmanlı toprak düzeninden Cumhuriyet toprak düzenine geçilirken miri arazinin özel mülkiyet haline gelmesi dolayısıyla miri arazide bulunan ormanlar özel mülkiyete geçmiştir (Korkmaz, 2010: 107).

Ancak 1929 bunalımının ortaya çıkardığı devletçilik anlayışı, orman mülkiyeti konusunu da etkilemiş ve tüm ormanların devlet mülkiyetine alınması düşüncesi ortaya çıkmıştır. Bu dönemde milli servet olarak görülmeye başlanılan ormanların devlet mülkiyetinde olması gerektiği görüşü yaygınlaşmaya başlamıştır (Ayaz, 2010: 190). Bunun bir gereği olarak, ormanların devletleştirilmesi fikrinin yaygınlaşması ve dönemin iktidarı tarafından da benimsenmesi üzerine ormanların devletleştirilmesine anayasal zemin hazırlamak amacıyla 05.02.1937 tarihli ve 3115 sayılı Kanun’la Anayasa’nın kamulaştırmayı düzenleyen 74. maddesi değiştirilerek ormanların devletleştirilmesine imkan tanınmıştır. Söz konusu değişikliğe göre ormanları Devlet tarafından idare etmek için kamulaştırılacak arazi ve ormanların kamulaştırma bedelleri ve bu bedellerin ödenme şekli özel kanunlarla düzenlenecektir.

a) 3116 sayılı Orman Kanunu

1924 Anayasası döneminde, 1937 yılında 3116 sayılı Orman Kanunu yürürlüğe konulmuştur. Aslında 3116 sayılı Kanun ormanlar üzerinde özel mülkiyeti tamamıyla reddetmiş değildir. Bu Kanun’a göre ormanlar mülkiyet bakımından; devlet ormanları, umuma mahsus ormanlar, vakıf ormanlar ve hususi (özel) ormanlar olmak üzere dörde ayrılmıştır.

Ancak bir bütün olarak bakıldığında 3116 sayılı Kanun’un ormanların özel mülkiyete konu olmasına yaklaşımının çelişkili olduğu görülmektedir. Kanun bir yandan özel mülkiyette bulunan ormanların devlet mülkiyetine alınmasını öngörürken bir yandan da devlet mülkiyetindeki ormanların satışına cevaz vermektedir. 3116 sayılı Kanun’un 16. maddesine göre Devlet ormanları, bu konuda çıkarılacak özel bir kanun üzerine Bakanlar Kurulu (Vekiller Heyeti) kararıyla toprağı ile birlikte şahıslara veya müesseselere devir ve temlik edilebileceği gibi bunlar üzerinde herhangi bir şekilde irtifak hakkı da tesis edilebilecektir.

Ancak Kanun temel hedefi tüm ormanların devlet mülkiyetine geçirilmesi olduğu için her nasılsa devletten başkalarının eline geçmiş ormanların da tekrardan devlet mülkiyetine alınması (kamulaştırılması) amaçlanmıştır (Ayaz, 2010: 190).

Kanun’un geçici 1. maddesiyle özel mülkiyette bulunan ve belli bir büyüklüğün üzerinde olan ormanların devletleştirilmesi öngörülmüştür (Ayaz ve İnanç, 2009: 56). Madde hükmüne göre mülkiyeti Devletten başkasına ait ve 3116 sayılı Kanun’un yürürlüğe girdiği tarihte mevcut olan ormanlardan miktarları ne olursa olsun Devlet ormanlarına bitişik olanlar (köylülerin şahsî mülkiyetinde olup da sahaları miktarı elli hektarı geçmeyenler hariç olmak üzere) ile devlet ormanlarına bitişik olmayanlardan yüzölçümü bin hektarı geçenler Devletçe kamulaştırılır.

Kanun’un gerekçesinde bu durum “kamu malı olan ormanların kar amacı güden yükleniciler elinden kurtarılması gerektiği” şeklinde ifade edilmiştir (Birben, 2008: 4).

Ayrıca Kanun’un 14 ve 15. maddeleri ormanların de kamulaştırma ve trampa konularını düzenleyerek özel mülkiyette bulunan ormanların devlet mülkiyetine alınması konusunda destek sağlamıştır.

Bu açıdan bakıldığında 3116 sayılı Orman Kanunu’nun, 3115 sayılı Kanun’la Anayasa’ya devletçilik ilkesinin yerleştirilmesinden hemen sonra çıkması oldukça anlamlı durmaktadır. O dönem benimsenen devletçilik politikası özel mülkiyeti ve özel teşebbüs ilkesini kabul etmekle beraber devletin ve milletin yüksek menfaatlerinin gerektirdiği durumlarda özel mülkiyetin kısıtlanmasını öngörmüştür (Cin, 1981/c: 368). Bu anlamda 3115 sayılı Kanun’la Anayasa’da yapılan değişiklik 3116 ve daha sonra çıkarılan 4785 sayılı Kanun’la ormanların devletleştirilmesi için uygun bir zemin oluşturmuştur (Birben, 2008: 3).

Ancak Kanun’un devletleştirmeye ilişkin hükümleri yeterince etkin şekilde uygulanmamıştır. Bunun başlıca sebepleri ise personel ve kaynak yetersizliği ile devletleştirme işlemlerinin çok sayıda mülkiyet uyuşmazlığına neden olmasıdır (Ayaz, 2010: 190). Her ne kadar Kanun’un temel hedeflerinden birisi ormanlar üzerindeki her türlü mülkiyet ihtilafını çözmek (İnal, 1957: 147) ise de bu dönemde özel mülkiyette bulunan orman miktarının 543.200 hektar olarak hesaplanmasına (TBMM, 1945) rağmen sadece 28.839 hektar orman alanı devletleştirilebilmiştir (Çağlar, 1979: 138).

Kanun özel orman mülkiyetine de belirli kısıtlamalar getirmiştir. Kanun’un 4. maddesine göre devletten başkasına ait ormanlar da devletin denetimine tabidir.

Ayrıca Kanun ormanlar üzerinde irtifak hakkı kurulmasına da izin vermiştir. Kanun’un 25. maddesine göre Devlet ormanları içinde yeniden yerleşilmesi ve ormanların Devlet tarafından işletilmesine ve muhafazasına yönelik olarak yapılacaklardan başka her çeşit binalar ve ağıl inşası ve hayvanların barınmasına mahsus yerler yapılması ve yeniden tarla açılması yasaktır. Ancak ormanlarda genel sağlık, emniyet ve menfaat icabı yapılacak her nevi bina ve tesisat ile orman hasılatı işleyeceklerin yapacakları bina ve tesisat için Ziraat Bakanlığından izin almak gerekmektedir.

b) Tüm Ormanların Devletleştirilmesi

3116 sayılı Kanun’la öngörülen devletleştirmenin yeterince başarılı olmaması devleti yeni arayışlara itmiştir. Çünkü tüm ormanların devlet mülkiyetinde olması gerektiği düşüncesi bu dönemde daha da kuvvetlenmiştir (Ayaz, 2010: 190). Bunun üzerine 1945 yılında çıkarılan 4785 sayılı Kanun’la bazı istisnalar dışındaki tüm ormanlar “hiçbir işlem ve bildirime lüzum olmaksızın” devletleştirilmiştir. 

c) Devletleştirilen Ormanların Bir Kısmının İade Edilmesi

Devletleştirilen ormanlardan bir kısmı 1950 yılında çıkarılan 5658 sayılı Kanun’la eski sahiplerine iade edilmiştir. 5658 sayılı Kanun’la 3116 sayılı Kanun’a eklenen Ek 2. maddeye göre 4785 sayılı Kanun’la devletleştirilmiş ormanlardan; Devlet ormanları içinde olmayan ve etrafı tarla, bağ, bahçe gibi kültür arazisi, özel orman, şehir, kasaba, köy merası ve Orman Kanunu’nun birinci maddesine göre orman sayılmayan yerlerle çevrili olmak şartıyla Devlet ormanlarından tamamen ayrılmış bulunan köy, belediye tüzel kişiliklerine ve gerçek kişilere ait ormanlar sahipleri veya mirasçıları istedikleri takdirde geri verilir. İade edilecek ormanlardan, devletleştirme karşılığı ödenmemiş bulunanlar bir işleme tabi tutulmaksızın sahiplerine intikal eder ve müracaatları üzerine keyfiyet Orman İdaresince kendilerine yazılı olarak bildirilir. Devletleştirme bedeli kısmen veya tamamen ödenmiş bulunan ormanların, bu bedel aynı miktar ve taksitlerle ödenmek üzere, yazı ile müracaatları halinde sahipleri adına tapuya tescili yapılır. Taksitler zamanında ödenmediği takdirde ormanın işletilmesine izin verilmez. Ormanın geri verilmesine müteallik tescil muameleleri her türlü harç ve resimden muaftır. Geri verilen ormanların hududu içindeki orman işletmeleri tarafından istihsal edilmiş ve henüz satılmamış orman mahsulleri, ormanın tescili sırasında sahiplerinin yazılı müracaatları üzerine bulundukları mevki ile miktar ve vasıfları tespit edilerek hususi orman tarife bedeli ve hakiki istihsal masrafları peşin ödenmek şartıyla orman sahiplerine teslim edilir. Geri verilen ormanlarda devletleştirmeden doğan muamelelerle geri vermeden dolayı, orman sahipleriyle Devlet birbirleri aleyhine dava açamazlar.

5658 sayılı Kanun, iade işleminin yapılabilmesi için kısıtlı bir süre öngörmemiştir. Dolayısıyla Kanun’un aradığı şartları taşıyan ormanların her zaman iadesi söz konusu olabilecektir. Orman kadastro komisyonları ilk kez kadastro yapacakları yerde 5685 sayılı Kanun hükümlerini uygulayarak bu gibi yerleri özel orman olarak sınırlandıracaklardır (Başpınar, 2009: 375-376).

Görüldüğü üzere madde, devletleştirilen ormanların eski maliklerine iadesini öngörmüştür. Ancak o günün şartlarında, eski maliklerin iadeden haberi olmadığı için bir kısmı iade imkânından faydalanamamışlardır (Korkmaz, 2010: 109).

Bu Kanun’un Anayasa’ya aykırılı ileri sürülmüşse de Anayasa Mahkemesi 28.2.1967 tarihli ve E: 1966/24, K: 1967/8 sayılı kararında 5618 sayılı Kanun’un Anayasa’ya aykırı olmadığına karar vermiştir. Anayasa Mahkemesine göre 5658 sayılı Kanun’un 1. maddesi hükmünde Anayasa’nın 36. maddesine aykırı bir yön yoktur. Aksine bu hüküm, devletleştirilen bir kısım ormanları, eski sahiplerine geri vermek suretiyle bunların mülkiyet haklarına daha önce konulmuş olan Devlet elini kaldırarak Anayasa’nın 36. maddesine uygun bir düzenleme yapmış bulunmaktadır. Çünkü 4785 sayılı Kanun’un 1. maddesiyle devletleştirilmiş bulanan ormanlardan bazılarının, nitelikleri, yerleri ve özel tarım işletmeleriyle olan bağlantıları göz önüne alınarak, korunmaları, geliştirilip çoğaltılmaları ve verimli bir tarzda işletilmeleri bakımından, özel mülkiyette kalmalarının, Devlet elinde tutulmalarından..i daha doğru olacağı düşüncesi ile eski sahiplerine verilmelerini öngörmüş bulunduğu anlaşılmaktadır.

d) 6831 sayılı Orman Kanunu

1956 yılında çıkarılan 6831 sayılı Orman Kanunu ormanları mülkiyet ve idare bakımından; devlet ormanları, hükmi şahsiyeti haiz amme müesseselerine ait ormanlar ve özel ormanlar olarak üçe ayırmıştır. Bu Kanun ormanların özel mülkiyette ya da tüzel kişiliğe sahip kamu idarelerinin mülkiyetinde bulunmasına izin vermiştir.

1961 Anayasasında “Ormanlar” Konusu

1961 Anayasası hem ormanların kamulaştırılmasına cevaz vermiş, hem de ormanların korunmasını ayrı bir madde ile düzenlemiştir.

Temsilciler Meclisi Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan Anayasa tasarısında ormanlar 131. maddede düzenlenmişti (Temsilciler Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 2, Sayfa: 78). Madde metni hakkında yapılan bazı eleştiriler üzerine Anayasa Komisyonu maddeyi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlemiş ve madde bu haliyle Temsilciler Meclisinden geçmiştir.

“Madde 131 – Devlet, ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir. Devlet ormanlarının mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi özel kişilere devrolunamaz. Bu ormanlar, zaman aşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.

Ormanlar içinde ve hemen yakınında oturan halkın kalkındırılması ve ormanı koruma bakımından gerekirse, başka yere yerleştirilmesi kanunla düzenlenir.

Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.

Orman suçları için genel af çıkarılamaz; ormanların tahribine yol açacak hiçbir siyasi propaganda yapılamaz.”

Maddenin Temsilciler Meclisindeki ikinci görüşmelerinde de herhangi bir değişiklik olmamıştır.

Milli Birlik Komitesinde yapılan görüşmelerde maddede herhangi bir değişiklik yapılmamıştır (Milli Birlik Komitesi, Genel Kurul Toplantısı 86. Birleşim Tutanakları, Cilt: 6, Sayfa: 4). Madde bu haliyle yasalaşmıştır.

Bu madde 1970 yılında 1254 sayılı Kanun’la değiştirilmiştir. Maddenin 1254 sayılı Kanunla değişik şekli şu şekildedir:

“Madde 131 – (Değişik madde:  17/04/1970 – 1254) Devlet, ormanların korunması ve ormanlık sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanları, kanuna göre Devletçe yönetilir ve işletilir. Devlet ormanlarının mülkiyeti, yönetimi ve işletilmesi özel kişilere devrolunamaz. Bu ormanlar, zamanaşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.

Ormanlar içinde veya yakınında oturan halkın kalkındırılması ve ormanı koruma bakımından, ormanın gözetilmesinde ve işletilmesinde Devletle bu halkın işbirliği yapmasını sağlayıcı tedbirler ve gereken yerlerde başka yere yerleştirme kanunla düzenlenir.

Anayasa’nın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvalık, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamaz. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.

Ormanların tahribedilmesine yol açan hiçbir siyasî propaganda yapılamaz.”

Maddede yapılan değişiklik esas itibarıyla orman sınırı dışına çıkarılma ile ilgilidir. 1255 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle orman sınırları dışına çıkarma işlemi ilk defa mevzuatımıza girmiştir. Maddenin 5. fıkrasına göre Anayasanın yürürlüğe girdiği tarihten önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar bulunan topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında hiçbir daraltma yapılamaz. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir ve bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz.

1961 Anayasası ormanların kamulaştırılmasını da düzenlemiştir. Kamulaştırmayı düzenleyen 38. madde hükmüne göre çiftçinin topraklandırılması, ormanların devletleştirilmesi, yeni orman yetiştirilmesi ve iskân projelerinin gerçekleştirilmesi amaçlarıyla kamulaştırılan taşınmaz mal ve kıyıların korunması ve turizm amacıyla kamulaştırılan toprak bedellerinin ödeme şekli kanunla gösterilir. Bu maddede 1971 yılında 1488 sayılı Kanun’la yapılan değişiklikle devletleştirilen ormanların bedellerinin yirmi yılda taksitle ödenebileceği hüküm altına alınmıştır. 38. maddenin 1488 sayılı Kanun’la değişik beşinci fıkrası şu hükmü ihtiva etmektedir: “Kanunun taksitle ödemeyi öngördüğü hallerde çiftçinin topraklandırılması, ormanların devletleştirilmesi, yeni orman yetiştirilmesi ve iskân projelerinin gerçekleştirilmesi için konulacak süre yirmi yılı; kıyıların korunması ve turizm amacıyla yapılacak kamulaştırmalarda ise bu süre on yılı aşamaz. Bu takdirde, taksitler eşit olarak ödenir ve kanunla gösterilen faiz haddine bağlanır.”

1961 Anayasası 37. maddede yer alan “Toprak dağıtımı, ormanların küçülmesi veya diğer toprak servetlerinin azalması sonucunu doğuramaz” hükmü ile de toprak ve tarım reformu amacıyla yapılacak uygulamaların ormanları azaltmasını engellemek istemiştir.

1982 Anayasası Hazırlık Çalışmalarında “Ormanlar” Konusu

1982 Anayasası’nın ormanların korunmasıyla ilgili hükümleri 1961 Anayasası ile hemen hemen aynıdır. Yalnızca orman sınırları dışına çıkarma işlemleri biraz daha ayrıntılı düzenlenmiş ve orman sınırı dışına çıkarılabilecek alanlar genişletilmiştir. Bu Anayasa’da ormanlar 169 ve 170. maddelerde düzenlenmiştir.

1982 Anayasasını hazırlamakla görevli Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu tarafından hazırlanan tasarıda orman konusu 162 ve 163. madde olarak yer almıştır (Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Raporu, Sayfa: 40, Alıntı: Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 7, Sayfa: 110):

“H. Ormanların ve orman köylüsünün korunması, ormanların geliştirilmesi

1. Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Madde 162 – Devlet, ormanların korunması ve orman sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.

Devlet ormanları, kanuna göre devletçe yönetilir ve işletilir. Devlet ormanlarının mülkiyeti ve yönetimi, özel kişilere devrolunamaz. Bu ormanlar, zaman aşımıyla mülk edinilemez ve kamu yararı dışında, irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez.

Bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen topraklarla şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

2. Orman köylüsünün korunması

Madde 163 – Ormanlar içinde veya hemen yakınında oturan halkın kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerle orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin olarak ekonomik yarar olduğu saptanan yerlere, gerektiğinde orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen yerleştirilmesi, bu amaçla bu yerlerin tespiti, orman sınırlan dışına çıkarılması ve devlet eliyle ihya edilerek orman köylülerine dağıtımı kanunla düzenlenir.

Devlet bu halkın işletme araç ve gereçleriyle girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı önlemleri alır.

Orman içinden nakledilen köyler halkına ait araziler devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.”

Danışma Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda 162. maddeyle ilgili olarak şu gerekçelere yer verilmiştir (Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Raporu, Sayfa: 56, Alıntı: Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 7, Sayfa: 175):

“Maddenin 1 inci fıkrası doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi olan ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için Devlete gereken tedbirleri alıp kanunlar koymayı ve bütün ormanların gözetimi ödevini getirmektedir.

2 nci fıkrada, Devlet ormanlarının yalnız Devletçe yönetilmesi ve işletilmesinin kanunla düzenleneceği, mülkiyeti ve yönetiminin özel kişilere devrolunamayacağı belirtilmekte, maksatlı olarak yapılan orman tahripleri, amaçlar ve ormanlara vakî tecavüzlerle ormanların zamanaşımı suretiyle mülk edinilemeyeceği, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağı kesin olarak hükme bağlanmış bulunmaktadır.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceği hususu da 3 üncü fıkrada Anayasal bir hüküm olarak yer almaktadır.

Bu hükümlerle, orman tahribatı dolayısıyla meydana gelecek olan erozyon ve sel tahribatına engel olmak, orman bütünlüğünü korumak, yeni orman alanları tesis etmek ve ormanları Devletin gözetiminde bulundurarak tekniğe uygun verimli şekilde işletilmesini sağlamak amacı güdülmüştür.

Maddenin son fıkrasında ise bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybettiği belirlenen ve orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında kesin olarak ekonomik yarar olduğu tespit edilen yerlerle şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında daraltma yapılamayacağı hükmü yer almaktadır.”

Danışma Meclisi Anayasa Komisyonunun raporunda 163. maddeyle ilgili olarak şu gerekçelere yer verilmiştir (Danışma Meclisi Anayasa Komisyonu Raporu, Sayfa: 56 – 57, Alıntı: Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 7, Sayfa: 175-176):

“Nüfusumuzun dörtte birine yakın kısmı orman içi ve civarında yaşamını sürdürmektedir. Orman içi ve civarı köy yerleşimleri genellikle sağlıksız ve usulsüzdür. Yerleşim nüfusunun devamlı artması, arazi yapısının bozuk ve verimsiz olması, yeni toprak edinilmesi zorunluluğunu doğurmakta ve bu husus da yerleşim ve gelişimin daima orman aleyhine ve tahribine yol açmaktadır. Ülkemizde millî gelirden en az pay alanlar arasında olan orman köylüsünün sosyo – ekonomik yapısı iç açıcı bir düzeyde olmadığı gibi Devlet imkânları ve hizmetleri de bu uzak ve dağınık orman köylerine yeterince götürülememektedir. Bu köyler halkının Devletle olan ilişkileri de düzenli olamamakta, ormana yapılan tecavüzler ve el atmalar dolayısıyla yüzbinleri bulan ceza, mülkiyet ihtilafı, hukuk ve tapulama davaları uzun yıllardan bu yana süregelmektedir.

Orman içinde veya yakınında oturan halkın kalkındırılması, ormanların korunması ve bütünlüğünün muhafazası için Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirler getirilmesi, gelişi güzel yerleşimin önlenmesi gereği göz önünde tutularak, bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman olarak muhafazasında hiç bir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin olarak ekonomik yarar olduğu tespit edilen yerlere, gerektiğinde orman içindeki köyler halkının yerleştirilmesi maksadıyla bu yerlerin tespiti, orman sınırları dışına çıkarılması ve Devlet eliyle ihya edilerek orman köylülerine dağıtmının kanunla düzenlenmesi hükmü getirilmiştir.

Bu şekil bir uygulama ile, orman olarak değerlendirilemeyeceği bilim ve fen bakımından tespit edilen, aksine ihya suretiyle tarım arazisine dönüştürülmesinde kesin ekonomik yarar görülen ve fakat orman bütünlüğünü bozmayan bu yerlere, orman içine usulsüz yerleşmiş, ekonomik yönden kendi kendine kalkınması mümkün olmayan orman köylüsünün yerleştirilerek hem ormanların tahribi önlenmiş, hem de bu halkın millî ekonomiye katkıda bulunacak tarzda üretici hale getirilip kalkınması sağlanmış olacaktır. Orman içinden nakledilen köyler halkına ait arazinin Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılması hükmü de ormanların bütünlüğünü ve devamlılığını sağlayacak, orman alanlarının daraltılmasını önleyecektir.

Orman sınırları dışına çıkarılarak veya Devlet eliyle ihya edilerek dağıtılan yerlere yerleştirilen orman köylüsünün üretici hale getirilmesi ve kalkınması için bu halkın işletme araç ve gereçleriyle girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı önlemleri alması da Devlete görev olarak verilmiş bulunmaktadır.”

Maddenin Danışma Meclisinde görüşülmesi esnasında bazı eleştiriler söz konusu olmuştur. Ancak bunlardan pek çoğu mülkiyet hakkıyla ilgili olmadığı için burada değinilmeyecektir. Eleştiriler üzerine maddeler tekrar Komisyona iade edilmiştir. Komisyon maddeyi aşağıdaki şekilde yeniden düzenlemiştir (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 10, Sayfa: 402):

“1. Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Madde 162 – Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirlerini alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz.

31.12.1981 tarihinden önce, bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen arazilerle, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler ve orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin olarak yarar olduğu tespit edilen yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.”

Madde Danışma Meclisinde 3. fıkraya “Orman suçlan için af çıkarılamaz” ve 4. fıkraya “… ve orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir fayda görülmeyen…” ibaresi eklenerek kabul edilmiştir.

Ayrıca 163. madde Komisyon tarafından aşağıdaki şekilde yeniden düzenlenmiştir (Danışma Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt: 10, sayfa: 407):

“2. Orman köylüsünün korunması

Madde 163 – Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı önlemleri alır.

Orman içimden nakledilen köyler halkına ait araziler devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.”

163. madde herhangi bir değişiklik yapılmadan Komisyondan geldiği şekliyle kabul edilmiştir. Bu maddeler Danışma Meclisindeki ikinci görüşmelerde de herhangi bir değişiklik yapılmaksızın kabul edilmiştir.

Anayasa tasarısı, Danışma Meclisinde kabul edildikten sonra, maddelere uygun olarak gerekçeler hazırlanmıştır.  Milli Güvenlik Konseyine sunulan tasarıda ormanlarla ilgili bu maddelerin gerekçesi, şu şekilde düzenlenmiştir (Danışma Meclisince Kabul Edilen Anayasa Tasarısı ve Gerekçesi, Sayfa: 24):

“Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Maddenin 1 inci fıkrası doğal kaynaklarımızın en önemlilerinden birisi olan ormanların, korunması ve sahalarının genişletilmesi için Devlete gereken tedbirleri alıp kanunlar koymayı ve bütün ormanların gözetimi ödevini getirmektedir.

2 nci fıkrada, Devlet ormanlarının yalnız Devletçe yönetilmesi ve işletilmesinin kanunla düzenleneceği, mülkiyeti ve yönetiminin özel kişilere devrolunamayacağı belirtilmekte, maksatlı olarak yapılan orman tahripleri, amaçlar ve ormanlara vaki tecavüzlerle ormanların zamanaşımı suretiyle mülk edinilemeyeceği, kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamayacağı kesin olarak hükme bağlanmış bulunmaktadır,

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemeyeceği hususu da 3 üncü fıkrada Anayasal bir hüküm olarak yer almaktadır.

Bu hükümlerle, orman tahribatı dolayısıyla meydana gelecek olan erozyon ve sel tahribatına engel olmak, orman bütünlüğünü korumak, yeni orman alanları tesis etmek ve ormanları Devletin gözetiminde bulundurarak tekniğe uygun verimli şekilde işletilmesini sağlamak amacı güdülmüştür,

Maddenin son fıkrasında ise bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybettiği belirlenen ve orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında kesin olarak ekonomik yarar olduğu tespit edilen yerlerle şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında orman sınırlarında daraltma yapılamayacağı hükmü yer almaktadır.”

“Orman köylüsünün korunması

Nüfusumuzun dörtte birine yakın kısmı orman içi ve civarında yaşamını sürdürmektedir. Orman içi ve civarı köy yerleşimleri genellikle sağlıksız ve usulsüzdür. Yerleşim nüfusunun devamlı artması, arazi yapısının bozuk ve verimsiz olması, yeni toprak edinilmesi zorunluluğunu doğurmakta ve bu husus da yerleşim ve gelişimin daima orman aleyhine ve tahribine yol açmaktadır. Ülkemizde millî gelirden en az pay alanlar arasında olan orman köylüsünün sosyo – ekonomik yapısı iç açıcı bir düzeyde olmadığı gibi Devlet imkânları ve hizmetleri de bu uzak ve dağınık orman köylerine yeterince götürülememektedir. Bu köyler halkının Devletle olan ilişkileri de düzenli olamamakta, ormana yapılan tecavüzler ve el atmalar dolayısıyla yüzbinleri bulan ceza, mülkiyet ihtilafı, hukuk ve tapulama davaları uzun yıllardan bu yana süregelmektedir.

Orman içinde veya yakınında oturan halkın kalkındırılması, ormanların korunması ve bütünlüğünün muhafazası için Devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirler getirilmesi, gelişi güzel yerleşimin önlenmesi gereği göz önünde tutularak; bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş ve orman olarak muhafazasında hiç bir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin olarak ekonomik yarar olduğu tespit edilen yerlere, gerektiğinde orman içindeki köyler halkının yerleştirilmesi maksadıyla bu yerlerin tespiti, orman sınırları dışına çıkarılması ve Devlet eliyle ihya edilerek orman köylülerine dağıtımının kanunla düzenlenmesi hükmü getirilmiştir.

Bu şekil bir uygulama ile, orman olarak değerlendirilemeyeceği bilim ve fen bakımından tespit edilen, aksine ihya suretiyle tarım arazisine dönüştürülmesinde kesin ekonomik yarar görülen ve fakat orman bütünlüğünü bozmayan bu yerlere, orman içine usulsüz yerleşmiş, ekonomik yönden kendi kendine kalkınması mümkün olmayan orman köylüsünün yerleştirilerek hem ormanların tahribi önlenmiş, hem de bu halkın millî ekonomiye katkıda bulunacak tarzda üretici hale getirilip kalkınması sağlanmış olacaktır. Orman içinden nakledilen köyler halkına ait arazinin Devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılması hükmü de ormanların bütünlüğünü ve devamlılığım sağlayacak, orman alanlarının daraltılmasını önleyecektir.

Orman sınırları dışına çıkarılarak veya Devlet eliyle ihya edilerek dağıtılan yerlere yerleştirilen orman köylüsünün üretici hale getirilmesi ve kalkınması için bu halkın işletme araç ve gereçleriyle girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı önlemleri alması da Devlete görev olarak verilmiş bulunmaktadır.”

Anayasa tasarısı Danışma Meclisinde kabul edildikten sonra Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu tarafından değerlendirilmiştir. Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu tarafından ormanların korunması ve geliştirilmesiyle ilgili maddenin 3. fıkrası, münhasıran orman suçlarını kapsar nitelikte genel ve özel af çıkarılamayacağı, ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen orman suçlarının ise hiçbir şekilde genel ve özel af kapsamına alınamayacağını belirtecek şekilde yeniden düzenlenmiştir. Ayrıca madde redaksiyona tabi tutulmuştur (Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu Raporu, Sayfa: 89, Alıntı: Milli Güvenlik Konseyi Tutanak Dergisi, Cilt: 7, Sayfa: 485). Milli Güvenlik Konseyi Anayasa Komisyonu tarafından benimsenen metin şu şekildedir:

“IV. Ormanlar ve orman köylüsü

  1. Ormanların korunması ve geliştirilmesi

Madde 169 – Devlet, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerinde yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir.

Devlet ormanlarının mülkiyeti devrolunamaz. Devlet ormanları kanuna göre, Devletçe yönetilir ve işletilir. Bu ormanlar zamanaşımı ile mülk edinilemez ve kamu yararı dışında irtifak hakkına konu olamaz.

Ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasî propaganda yapılamaz; münhasıran orman suçları için genel ve özel af çıkarılamaz. Ormanları yakmak, ormanı yok etmek veya daraltmak amacıyla işlenen suçlar genel ve özel af kapsamına alınamaz.

Orman olarak muhafazasında bilim ve fen bakımından hiçbir yarar görülmeyen, aksine tarım alanlarına dönüştürülmesinde kesin yarar olduğu tespit edilen yerler ile 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tam olarak kaybetmiş olan tarla, bağ, meyvelik, zeytinlik gibi çeşitli tarım alanlarında veya hayvancılıkta kullanılmasında yarar olduğu tespit edilen araziler, şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerler dışında, orman sınırlarında daraltma yapılamaz.

  1. Orman köylüsünün korunması

Madde 170 – Ormanlar içinde veya bitişiğindeki köyler halkının kalkındırılması, ormanların ve bütünlüğünün korunması bakımından, ormanın gözetilmesi ve işletilmesinde devletle bu halkın işbirliğini sağlayıcı tedbirlerle, 31.12.1981 tarihinden önce bilim ve fen bakımından orman niteliğini tamamen kaybetmiş yerlerin değerlendirilmesi; bilim ve fen bakımından orman olarak muhafazasında yarar görülmeyen yerlerin tespiti ve orman sınırları dışına çıkartılması, orman içindeki köyler halkının kısmen veya tamamen bu yerlere yerleştirilmesi için devlet eliyle ihya edilerek bu halkın yararlanmasına tahsisi kanunla düzenlenir.

Devlet, bu halkın işletme araç ve gereçleriyle diğer girdilerinin sağlanmasını kolaylaştırıcı önlemleri alır.

Orman içimden nakledilen köyler halkına ait araziler devlet ormanı olarak derhal ağaçlandırılır.”

Milli Güvenlik Konseyinde yapılan görüşmelerde maddelerde herhangi bir değişiklik yapılmamış ve madde 169 ve 170. maddeler olarak aynen kabul edilmiştir (Milli Güvenlik Konseyi Tutanak Dergisi, Cilt: 7, Sayfa: 347). Maddeler bu haliyle yasalaşmıştır.