1. Anasayfa
  2. Gayrimenkul Makaleleri

Kamu Malı Nedir? Kamu Mallarının Özellikleri ve Türleri Nelerdir?


1) Kamu Malları Nedir?

Türk Hukukunda kamu mallarını ifade etmek için kullanılan terimlerde birlik yoktur. Kamu hizmetlerinde kullanılan bu malların tümünü ifade etmek üzere “devlet malları”, “devlet emlâki”, “idare malları”, “idare emlâki”, “milli emlâk”, “kamu malları”, hazine malları” gibi deyimler kullanılmaktadır. Fransa Medeni Kanununa göre, kamu idare ve kurumlarının gerek kamunun doğrudan kullanımına ayrılmış, gerekse nitelikleri gereği veya hizmetin amacına uygun düzenlenmiş olmak koşulu ile kamu hizmetine özgülenmiş malların tümü kamu malıdır.

İslam hukukunda ve Osmanlı İmparatorluğu uygulamasında kamu malları konusunda bilgi almak için şu yazımıza bakabilirsiniz: İslam Hukuku ve Osmanlı Uygulamasında Kamu Malları

Danıştay; İdare Hukuku ilkelerine göre, kamunun kullanma ve yararlanmasına ait olan veya bu amaca tahsis edilen eşya ve mallarla bir kamu hizmetinin unsuru ve ayrılmaz parçası sayılabilecek olan malları kamu malı olarak kabul etmektedir.

2) Devlet Malı Nedir?

Mevzuatımızda devlet mallarına ilişkin tek yasal tanım 1050 sayılı Muhasebe-i Umumiye Kanununda yer almaktadır. Bu Kanunun 2. maddesine göre Devletin malvarlığı; – Devletçe konulan ve alınan türlü vergi, resim ve harçlar, – Devlete ait nakit (Hazine veznelerindeki ve banka hesaplarındaki paralar ) – Her türlü hisse senedi (kambiyo senetleri ), – Her türlü taşınır, taşınmaz mal, – Diğer kıymetler (Özel mülkiyete konu olabilen  ve yukarıda belirtilen değerler dışındakiler), – İrat ve satış bedelleri, (Taşınır ve taşınmaz malların, kambiyo senetlerinin, diğer kıymetlerin işletilmesinden, kiraya verilmesinden ve satışından doğan faiz, temettü, kar payı, kira ve satış bedelleri)

Aynı Kanunun 23. maddesinde de Devlete ait tüm taşınmaz malların tapu idaresince Hazine adına tescil ve Maliye Bakanlığınca idare olunacağı, bunlardan bir daireye tahsisi gerekenlerin o daireye, kullandıkları müddetçe bedelsiz verileceği hükme bağlanmıştır. Buradaki “ devlet malı” kavramının içine nelerin gireceği konusu tartışmalara yol açmış, bunun üzerine görüş almak için Danıştay’a başvurulmuştur. Danıştay Genel Kurulunun 26.12.1946 tarihinde verdiği 46/213/199 sayılı istişari kararda; 1050 Sayılı Kanunda sözü edilen “devlet” kavramının dar kapsamlı olduğu ve sadece genel bütçeli idareleri kapsadığı sonucuna varılmıştır. Buna göre katma ve özel bütçeli idareler kendi adlarına taşınmaz sahibi olabileceklerdir.

Görüldüğü gibi, 1050 sayılı Kanun “devlet malları” kavramını dar anlamda kullanarak sadece genel bütçeli idarelerin tapuya tescil edilebilecek nitelikteki mallarını esas almaktadır. Genel Bütçeye dahil dairelerin hangileri olduğu her yıl yayımlanan Bütçe Kanununun (A) cetvelinde gösterilmektedir.

2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanununun 5. maddesine göre; “ Devlete, kamu kurum ve kuruluşlarına ait taşınmazlar ile özel hukuk hükümlerine tabi gerçek ve tüzel kişilerin mülkiyetinde bulunan taşınmazlarda varlığı bilinen veya ilerde meydana çıkacak olan korunması gerekli taşınır ve taşınmaz kültür ve tabiat varlıkları Devlet malı niteliğindedir.”

2644 sayılı Tapu Kanununda da taşınmaz malların tescilinde o mal Devlete ait ise bulunduğu yerdeki en büyük mal memurunun, özel idareye ait ise valinin, belediyeye ait ise belediye başkanının, köye ait ise muhtarın ve özel kanunla kurulan tüzel kişilere ait ise bunların kanuni temsilcilerinin yetkili olduğu hükme bağlanmaktadır. Burada da devlet kavramı yine yerel yönetimleri dışarıda  bırakacak şekilde dar anlamda ele alınmıştır. 2004 sayılı İcra ve İflas Kanununun 82. maddesinde de devlet mallarının haczedilemeyeceği hükme bağlanmıştır.

3) Kamu Malları – Devletin Özel Malları Ayrımı

Devlet mallarının hepsi aynı nitelikte değildir. Bir bölümü kamu hizmeti ile yakından ilgili değildir. Toplum bunlardan çok dolaylı bir biçimde yararlanır. Bunlar devlete gelir getirir ve bu gelirin kamu harcamalarının finansmanında kullanılması halinde kamu hizmetleriyle ilişkilendirilmiş olur. Devlet mallarının önemli bir bölümü de kamu hizmeti ile daha yakından ilgilidir. Toplum bunlardan doğrudan yada kamu hizmetleri dolayısıyla yararlanır. Yararlanma biçimlerindeki bu farklılık bu malların elde edilmesinde, elden çıkarılmasında, yönetiminde ve nihayet denetiminde de görülmektedir.

Devlet mallarının sınıflandırılması, gerek yabancı ülkelerde gerekse Türkiye’de öğretide görüş farklılıklarına yol açmıştır. Bu konuda değişik teoriler ortaya atılmıştır. Biz, burada sadece genellikle üzerinde birleşilen sınıflandırmaya değineceğiz.

Fransa’da devlet malları ilke olarak, kamu malları ve özel mallar olmak üzere ikiye ayrılmıştır. Almanya’da ise “geniş anlamda kamu malları” olarak adlandırılan devlet malları; mali mamelek, idari mamelek ve kamunun ortak kullanmasına açık mallar olmak üzere üçe ayrılmıştır. İsviçre’de de Almanya’dakine benzer bir sınıflandırma yapılmaktadır. İsviçre’de devlet mallarının bazıları Medeni Kanun hükümlerine, bir kısmı da kamu hukuku kurallarına tabidir.

Türkiye’de ise, durum biraz daha farklıdır. Devlet mallarını ayrıntılı bir biçimde düzenleyen sistematik ve genel bir kanun yapılmamıştır. Türk Medeni Kanununun 641 inci maddesi, sahipsiz şeyler ile menfaati umuma ait malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğuna işaret ederek, bunlar hakkında özel kurallar konulacağını belirtmektedir. Böylece, Medeni Kanun kendi uygulama alanını çizmiş ve kamu malı olarak adlandırılan malların kamu hukuku kuralları ile düzenleneceğini öngörmüştür. Böyle bir kanun da günümüze kadar çıkarılmadığı için bu malların hukuksal durumunu açıklayabilmek için bilimsel öğretiye ve yargısal kararlara dayanmak gerekmektedir.

Kamu malları kavramını ve hukuki durumunu sağlıklı bir temele dayandırabilmek için öncelikle, malların kamu malı olduğu veya olmadığı şeklinde ayırıma tabi tutulmasının ve neden böyle bir ayrıma ihtiyaç duyulduğunun açıklığa kavuşturulması gerekir. Çünkü, esas olan kamu yararıdır ve bunu sağlayabilmek de kamu mallarının ayrı bir hukuki düzene tabi kılınması ile mümkün olabilecektir.

Kamu mallarının ayrı bir hukuki düzene oturtulmasının temeli, bu mallardan kamunun ortak ve eşit şekilde yararlanmasını, kamu hizmetlerinin kesintisiz sürdürülmesini, milli servetin ve kültürün korunmasını sağlamaktır. Kişilerin bu mallara tecavüz ve müdahaleleri veya bunları herhangi bir şekilde iktisap etmeleri, toplum yararına aykırı düşer; tatmininde kamu yararı bulunan toplumsal bir ihtiyacı karşılayan kamu hizmetlerinin işlemesine engel olur. Bu nedenle, kamu ihtiyaç ve menfaatlerinin karşılanmasında maddi unsur niteliğinde olan kamu mallarının bazı ayrıcalıklı hukuk kurallarına tabi tutulması bir zorunluluktur.

Kamu mallarının diğer mallardan ayrılması ve özel bir rejime tabi kılınması gerekliliğinin ortaya konulması, hangi malların bu kategoriye dahil edileceğini belirleyecek kapsamı belirleme, bunun sonucunda bir kamu malları tanımı yapma gerekliliğini beraberinde getirmektedir.

4) Devletin, Kamu Malları ve Devletin Özel Mülkiyetindeki Mallar Üzerindeki Hakkının Niteliği

Burada değinilmesi gereken bir diğer husus ise devletin, kendisine ait olan ya da hüküm ve tasarrufu altındaki mallar üzerindeki haklarının mülkiyet hakkı olup olmadığıdır. Bilindiği üzere devletin mülkiyeti; devletin özel mülkiyeti ve kamu malları olmak üzere iki kısımda irdelenmektedir. Bunlardan devletin özel malları, kamu hizmetlerinin görülmesinde doğrudan doğruya bir rol oynamayan, halkın yararlanmasına özgülenmemiş olan ve yalnız sağladıkları gelir dolayısıyla kamu yararı sağlayan mallardır (Giritli ve Pertev, 1979: 120). Devletin bu mallar üzerinde satış, kira, irtifak hakkı tesisi, bedelsiz devir gibi şekillerde tasarruf etmesi mümkündür. Bundan dolayı devletin, bu mallar üzerinde mülkiyet hakkına sahip olduğu görülmektedir (Akipek, 1977: 10).

Buna karşılık kamu malları ise kamu hizmetinde kullanılan ya da halkın bir kısmının ya da tamamının doğrudan yararlanmasına tahsis edilmiş mallardır. Devletin kamu malları üzerindeki yetkisinin niteliği oldukça tartışmalıdır. Bu konuda temel olarak üç görüş bulunmaktadır.

Bunlardan ilki, devletin kamu malları üzerindeki hakkının özel hukuktaki mülkiyet hakkından farklı olduğu, bu yetkinin sadece koruma ve gözetim yetkisi olduğu, bu malların devletin hüküm ve tasarrufu altında olduğu yönündedir (Onar, 1966: 1327; Esmer, 1956: 45; Cin, 1975: 12). İkinci görüş devletin kamu malları üzerindeki hakkını kamu hukuku kurallarıyla sınırlandırılmış bir mülkiyet hakkı olduğunu savunmaktadır (Akipek, 1973: 55; Gürsoy, 1970: 210). Üçüncü görüş ise devletin kamu malları üzerindeki hakkını özel hukuktaki mülkiyete benzetmektedir.

Kanaatimizce devletin kamu malları üzerindeki hakkı, özel hukuktaki mülkiyet hakkından oldukça farklıdır. Ancak bu hakkı sadece koruma ve gözetim yetkisine indirgemek de doğru değildir. Eğer mülkiyet hakkının malike tanıdığı yetkileri kullanma, yararlanma ve tasarruf olmak üzere üçe ayırırsak devletin bu haklardan bazılarına sahip olduğu görülmektedir. Örneğin kamu mallarının bir türü olan hizmet malları devlet tarafından kullanılır.

Yine ormanlardan, tabii servet ve kaynaklardan yararlanmak da devletin hakkıdır. Benzer şekilde devletin kamu malları üzerinde tasarruf etmesi söz konusudur. Örneğin devlet, kamu malı niteliğinde olan meraların tahsis amacını değiştirerek onu özel mülkiyete konu hale getirebilir.

Aynı şekilde hizmet mallarının tahsisi kaldırıldığında, bu mallar özel mülkiyete konu hale gelebilir. Anayasamız kıyılar, ormanlar, tabii servet ve kaynaklar bazı kamu mallarının özel mülkiyete konu olmayacağını hüküm altına almıştır. Devletin bu malları özel mülkiyet haline getirmesi söz konusu değildir.

Ancak bunlar dışında kalan kamu malları üzerinde tasarrufta bulunmasına da anayasal bir engel yoktur. Elbette ki devlet kamu mallarını, bu nitelikleri devam ettiği sürece satamaz; ancak bu durum devletin kamu malı üzerindeki tasarruf yetkisine halel getirmez. Devlet, Anayasal engel bulunanlar hariç olmak üzere, diğer kamu mallarının bu niteliklerine her zaman son verme yetkisine sahiptir.

Dolayısıyla devletin kamu malları üzerindeki hakları ne özel hukuktaki mülkiyet hakkına benzeyecek kadar geniştir, ne de koruma ve gözetim yetkisine indirgenecek kadar dardır. Bu haklar mülkiyet hakkı ile koruma ve gözetim yetkisi arasında özel bir hak kategorisi oluşturmaktadır.

5) Kamu Malları Nasıl Yapılır? Kamu Mallarını Kim Yapar? 

Kamu malları, doğaları gereği ya da kadimden beri kamunun ortak kullanımına açık veya bir kamu hizmetinin görülmesine tahsis edilmiş olan veya bir kamu hizmetinin unsuru olan taşınmaz mallardır. 

6) Kamu Mallarının Özellikleri

a) Kamu Malları Özel Mülkiyete Konu Olmazlar

Kamu malları bu niteliklerini korudukları sürece özel mülkiyete konu olmazlar, kamu mallarının özel mülk edinilmeye elverişli hale gelmeleri ancak kamu malı niteliğini kaybetmeleri halinde olur. Bu konudaki düzenlemeler çeşitli kanunlarda yer almıştır.

b) Kamu Malları Tapuya Tescil Edilmezler

Kamu malları tapuda tescilli değildir. Medeni Kanunun 912. maddesinde;” Kimsenin hususi mülkiyetinde bulunmayan ve ammenin kullanmasına tahsis edilen gayri menkuller onlara müteallik ve tescili muktazi ayni bir hak olmadıkça, tescile tabi değildir.

Sicille mukayyet bir gayrimenkul, kaydı lazım gelmeyen bir gayrimenkule tahavvül ettikte; kaydı sicilinden çıkarılır” denilmektedir.

Fakat kamu mallarından hizmet malları tapuya tescil edilir. Ancak   912. maddenin, 641. maddede belirtilen mallarla paralel hüküm içerdiğini ve kapsamanın sahipsiz mallarla, orta malları olduğunu söylemek mümkündür. Çünkü 641. madde “sahipsiz şeylerle” dedikten sonra menfaati umuma ait malları örneklerken nitelik itibariyle orta mallarını kastetmektedir. Ayrıca 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16/A maddesinde hizmet malı niteliğindeki taşınmazların tescili düzenlenmektedir. Buna göre “Kamunun ortak kullanmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden;

A) Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler,(Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği, adlarına tespit olunur.

B) Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı veya parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi veya tanık beyanı ile ispat edilen orta malı taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır.

Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler. Yol, meydan, köprü gibi orta malları ise haritasında göstermekle yetinilir.

C) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi, tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır.

D) Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ormanlar, bu kanunda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabidir.”

Öte yandan kamu mallarının tapuya tescil edilmeleri onların özel mülkiyete elverişli oldukları sonucunu doğurmaz. Yani kamu mallarının tapuda tescil edilmesi niteliklerinin değişmesine yol açmaz.

c) Kamu Malları Kamulaştırılamazlar

Anayasanın 46. maddesinde; “Devlet ve kamu tüzel kişileri; kamu yararının gerektirdiği hallerde, gerçek karşılıklarını peşin ödemek şartıyla, özel mülkiyette bulunan taşınmaz malların tamamını veya bir kısmını, kanunla gösterilen esas ve usullere göre kamulaştırmaya ve bunlar üzerinde idari irtifaklar kurmaya yetkilidir” denilmektedir. Kamu mallarının kamulaştırılması mümkün değildir. Çünkü kamu malları özel mülkiyete tabi değildirler.

2942 sayılı Kamulaştırma Kanununun 30. maddesinde bir idareye ait taşınmaz malın diğer idareye devri düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Kamu tüzel kişilerinin ve kurumlarının sahip oldukları taşınmaz mal, kaynak veya irtifak hakları diğer bir kamu tüzel kişisi veya kurumu tarafından kamulaştırılamaz. Taşınmaz mala; kaynak veya irtifak hakkına ihtiyacı olan idare, 8 inci madde uyarınca bedelini tespit eder. Bu bedel esas alınarak ödeyeceği bedeli de belirterek mal sahibi idareye yazılı olarak başvurur. Mal sahibi idare devire muvafakat etmez veya altmış gün içinde cevap vermez ise anlaşmazlık, isteyen idarenin başvurusu üzerine Danıştay ilgili idari dairesince incelenerek iki ay içinde kesin karara bağlanır. Taraflar bedelde anlaşamadıkları takdirde; alıcı idare, devirde anlaşma tarihinden veya Danıştay kararının tebliği tarihinden itibaren otuz gün, içinde 10 uncu maddede yazılı usule göre mahkemeye başvurarak, kamulaştırma bedelinin tespitini ister. Bu durumda yapılacak yargılamada mahkemece, 29.06.1938 tarih ve 3533 sayılı Kanun hükümleri uygulanmaz.” hükmü bulunmaktadır.           

d) Kamu Malları Kazandırıcı Zaman Aşımı Yoluyla İktisap Edilemezler

Kamu mallarının kazandırıcı zamanaşımı ile kazanılması mümkün değildir. Medeni Kanunun 638. maddesinde adi zamanaşımı, 639. maddesinde ise olağanüstü zamanaşımı düzenlenmiştir.

638.maddede “Muhik bir sebep yok iken tapu sicilinde uhdesine malik sıfatı ile mukayyet bulunan bir gayrilmenkulü fasılasız ve nizasız on sene müddetle ve hüsnüniyetle yedinde bulunduran kimsenin o gayrimenkulün üzerindeki hakkına itiraz olunamaz” denilmektedir. Ancak niteliği itibariyle özel mülkiyet konusu olmayan bir taşınmazın tapuya tescil edilmiş olması halinde, 638. maddeden yararlanılması mümkün değildir.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir:  Konut İhtiyaç Nedeniyle Tahliye Davası

Olağanüstü zamanaşımı yolu ile mülkiyet hakkının kazanılmasını düzenleyen 639. maddede “Tapu sicilinde mukayyet olmayan bir gayrimenkulü nizasız ve fasılasız 20 sene müddetle ve malik sıfatıyla yedinde bulundurmuş olan kimse o gayrimenkulü kendi mülkü olmak üzere tescili talebinde bulunabilir.

Tapu sicilinde maliki kim olduğu anlaşılamayan veya 20 sene evvel vefat etmiş yahut gaipliğine hüküm verilmiş bir kimsenin uhdesinde mukayyet olan bir gayrimenkulü aynı şerait altında yedinde bulunduran kimse dahi o gayrimenkulün, mülkü olmak üzere tescilini talep edebilir.

Tescil davası Hazine ile ilgili amme hükmi şahsiyeti aleyhine açılır ve mahkemece gazete ile ve ayrıca mahallinde münasip vasıtalarla en az 3 defa ilan olunur. Son ilandan itibaren 3 ay içinde bir itiraz davası açılmaz veya açılıp da reddedilir ve iddia sabit olursa tescile karar verilir; karara gayrimenkulün haritası veya ebatlı krokisi eklenir. Hususi kanun hükümleri mahfuzdur” hükmü bulunmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 18/2 maddesinde kazandırıcı zamanaşımı ile iktisap edilemeyecek taşınmazlar sayılmıştır. Anılan maddeye göre “Orta malları, hizmet malları, ormanlar ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da bir kamu hizmetine tahsis edilen yerler ile kanunları uyarınca Devlete kalan taşınmaz mallar tapuda kayıtlı olsun olmasın kazandırıcı zamanaşımı yolu ile iktisap edilemez.”

e) Kamu Malları Haczedilemezler

İcra ve İflas Kanununun “Haczi caiz olmayan mallar ve hakları” düzenleyen 82. maddesinin 1. bendinde, Devlet mallarının haczedilemeyeceği belirtilmiştir. Malın Devletin özel mülkiyetinde ya da kamu malları arasında yer almış olması neticeyi değiştirmemektedir.

f) Kamu Malları Devir ve Ferağ Edilemezler: Kamu Mallarının Devir ve Ferağı Yasağı

Bir malın devir ve ferağa konu olması onun özel mülkiyete tabi olmasının sonucudur. Dolayısıyla özel mülkiyete konu olamayacak kamu mallarının devir ve ferağ edilmeleri mümkün değildir. Çünkü kamu malları özel mülkiyete konu olamayacak yerlerdendir. Bundan dolayı kamu mallarının satışı ve tapuda satın alan kişi adına tescil edilmeleri mümkün değildir. Hatta kamu mallarının satışı ve tapuda satın alan kişi adına yapılan tescil, hukuken yok hükmündedir. Bu satış işlemleri, hukuk aleminde hiç doğmamış sayılır.

Bunun bazı önemli sonuçları şunlardır: 1) Kamu malını satın alan kişi, tapu siciline güven ilkesinden yararlanamaz. 2) Kamu malını satın alan kişiden satın alan kişi de tapu siciline güven ilkesinden yararlanamaz. 3) Kamu malını satın alan kişi ve halefleri, 4721 sayılı Türk Medeni Kanunu‘nun 712. maddesinde yer alan olağan zaman aşımıyla mülkiyet ediniminden yararlanamaz. 4) Kamu malını satın alan kişi ve halefleri, 3402 sayılı Kadastro Kanunu’nun 13. maddesindeki imkanlardan yararlanamazlar.

g) Kamu Mallarının Devir ve Ferağ Yasağı Kamu Hizmetine Egemen Olan İlkelerden Hangisinden Kaynaklanır

Kamu malları özel mülkiyete konu olamayacağı için kamu mallarının satışı ve tapuda satın alan kişi adına tescil edilmeleri mümkün değildir. Buna kamu mallarının devir ve ferağ yasağı denir. Kamu mallarının devir ve ferağ yasağı, kamu hizmetine egemen olan ilkelerden süreklilik ve düzenlilik ilkesine dayanır. Çünkü kamu mallarının özel mülkiyete konu olmaları, kamu hizmetinin sürekliliğini aksatır.

h) Kamu Malları Özel Mallara Nazaran Daha Ayrıcalıklı Bir Korumaya Tabidirler

Kamu mallarının özel mallara göre daha ayrıcalıklı bir korumaya tabi oldukları konusunda değişik yasalarda hükümler bulunmaktadır. Kamu mallarının özel mallara nazaran özel bir korunmaya ihtiyaç duydukları açıktır. Ancak değişik kanunlarda bu konuyla ilgili hükümler varsa da kamu mallarına yönelik tecavüzlerin sağlıklı şekilde tespit edilip sona erdirildiğini söylemek, maalesef mümkün değildir. Şayet kamu malları için özel bir korunma sağlanmamış olsaydı, açıktır ki, bu mallar bugünkü kadar dahi korunamayacaklardı. Kamu mallarının korunması konusunda Anayasanın da 43, 63, 169. maddelerinde hükümler bulunmaktadır.

ı) Kamu Malları Üzerinde Kanunen Öngörülmedikçe Medeni Hukuk Tasarrufunda Bulunulamaz

Özel mallar üzerindeki tasarruf yetkisinin sınırları ile kamu malları üzerindeki tasarruf yetkisinin sınırları farklıdır. Özel mallar üzerindeki tasarruf yetkisi son derece geniştir. Sadece kamu yararının gerektirdiği durumlarda bu yetkinin kısıtlanması mümkündür. Oysa kamu malları üzerindeki tasarruf yetkisi son derece kısıtlıdır. Ancak kanunen öngörülen hallerde kamu malları üzerinde Medeni Hukuk tasarruflarında bulunulabilir.

7) Kamu Mallarını Kim Yapar? Kamu Malları Nasıl Yapılır?

Bir taşınmaz malın kamu malı olabilmesi için iki unsurdan birinin varlığı gerekir: Bunlardan birincisi yetkili kamu idaresi tarafından alınmış bir tahsis kararıdır. Bu uygulamada kanunen yetkili kılınan kamu idaresi, alacağı bir kararla, bir taşınmazı kamu malı haline getirir. Örneğin bir taşınmazı vergi dairesi, hastane veya sağlık ocağı olarak tahsis edilirse bu taşınmaz kamu malı haline gelir. Meralar, açısından mera komisyonunun alacağı bir tahsis kararı bir hazine taşınmazını mera olarak kamu malı haline getirir.

Kamu malı olmanın ikinci yolu, taşınmazın eskiden beri o amaçla kullanılıyor olmasıdır. Bunun hukuk dilindeki karşılığı kadimden beri o amaçla kullanılıyor olmaktır. Kadim, evveliyatını (ondan öncesini) kimsenin bilmediği zaman dönemidir. 

Buna göre bir mal, kadimden beri (öncesini kimsenin bilmediği zamandan beri) kamu malı olarak kullanılıyor ise kamu malı olarak kabul edilir. Örneğin kadimden beri kullanılan meralar, yollar bir tahsis kararı olmasa da kamu malı sayılırlar.

Orman, kıyı gibi mallar ise niteliği gereği kamu malı statüsündedir. Bunlar için bir tahsis kararına gerek olmadığı gibi kadimden beri kullanım şartı da gerekmez.

8) Kamu Malları Nelerdir? Devleti Mallarının Türleri/Kamu Mallarının Türleri Nedir?

Türkiye’de bilimsel öğreti, Fransız Hukukunun da etkisiyle devlet mallarının kamu malları ve devletin özel malları olmak üzere ikili bir sınıflandırmaya tabi tutulmasında genellikle birleşmektedir. Türk hukukunda kamu malları, a) hizmet malları, b) orta malları, c) sahipsiz mallar (devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler) olmak üzere 3 kısma ayrılır.

9) Hizmet Malı Nedir? Hizmet Malları Nedir?

Kamu hizmet malları, bir kamu hizmetine, o hizmetin öğesini (unsurunu) oluşturacak biçimde bağlanmış taşınmazlardır. Sahipsiz mallar ve orta mallarında olduğu gibi hizmet mallarında da ayrıntılı bir kanun yoktur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinin (A) bendinde; “Kamu hizmetinde kullanılan, bütçelerinden ayrılan ödenek veya yardımlarla yapılan resmi bina ve tesisler, (Hükümet, belediye, karakol, okul binaları, köy odası, hastane veya diğer sağlık tesisleri, kütüphane, kitaplık, namazgah, cami, genel mezarlık, çeşme, kuyular, yunak ile   kapanmış olan yollar, meydanlar, pazar yerleri, parklar ve bahçeler ve boşluklar ve benzeri hizmet malları) kayıt, belge veya özel kanunlarına göre Hazine, kamu kurum ve kuruluşları, il, belediye, köy veya mahalli idare birlikleri tüzel kişiliği adlarına tespit olunur” denilmektedir. Hizmet mallarının en belirgin özelliği görülen kamu hizmetinin doğrudan bir unsuru olmalarıdır.

Hizmet mallarının tapuya tescil edilmeleri onların özel mülkiyet konusu olabilecekleri anlamına gelmez. Hizmet malları bir kamu hizmetinin görülmesinde doğrudan kullanılan mallardır. Hizmet malları bu niteliklerini bir tahsis işlemi ile kazanırlar; tahsisin kaldırılması ise, malı tekrar özel mülkiyete konu olabilecek hale getirir.

10) Kamu Orta Malları Nelerdir?

Orta malları, devletçe herkesin veya bir kısım halkın yararlanmasına tahsis edilen ya da kadimden beri kamunun müşterek olarak yararlanmasına açık olan mallardır. Orta mallarında durum diğer kamu mallarına göre daha da düzensizdir. Bir malın orta malı olarak nitelendirilebilmesi için yukarda belirtilen iki durumdan birinin varlığı şarttır. Yani mal ya kadimden beri insanlarca ortak kullanıla gelmiştir ya da idare tarafından toplumun yararlanmasına tahsis edilmiştir.

Orta malları Medeni Kanunun 641. maddesinde “menfaati umuma ait mallar” şeklinde ifadesini bulmuş ve Devletin hüküm ve tasarrufu altında oldukları belirtilmiştir.

Orta malları herkesin yararlanmasına açık olabilecekleri gibi sadece belli bir topluluğun yararlanmasına da açık olabilirler. Yolların ve meydanların kullanma hakkı herkese ait iken mera ve yaylakta kullanma hakkı belli bir topluluğa aittir.

Orta malları eski hukukumuzdaki metruk arazinin özelliklerini taşımaktadır. Bu çeşit yerlerden faydalanma zilyetliğe dayanan bir temellük hakkı olmayıp Devletin hükümranlığı altındaki topraklardan halkın yararlanmasına müsaade etmesidir. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinin (B) bendinde orta mallarının sınırlandırılacağı, parsel numarası verilerek yüzölçümünün hesaplanacağı ve bu gibi taşınmaz malların özel siciline yazılacağı hüküm altına alınmıştır. Anılan maddede bu sınırlandırmanın tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz malların özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmeyeceklerdir.

Yol, meydan, köprü gibi herkesin ortak yararlanmasına açık malların ise haritasında gösterilmekle yetinileceği, belirtilmiştir. Orta mallarının tapuya tescil edilmeleri niteliklerinin değişmesine yol açmaz.

11) Sahipsiz Mallar Nelerdir?

Sahipsiz mallar herkesin doğrudan doğruya ortak yararlanmasına doğal nitelikleri gereği açık olan mallardır. İnsanların  bu malları ortak kullanmaları için tahsis işlemine (idari) gerek yoktur. Medeni Kanunun 641. maddesinde; “Sahipsiz şeyler ile menfaati umuma ait olan mallar Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Hilafı sabit olmadıkça menfaati umuma ait sular ile ziraata elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar kimsenin mülkü değildir. Sahipsiz şeylerin ihraz ve işgali, yollar ve meydanlar, akar sular ile yatakları gibi menfaati umuma ait malların işletilmesi ve kullanılması hakkında ahkamı mahsusa vazolunur” denilerek, sahipsiz malların neler olduğu belirtilmiştir. Buna göre; tarıma elverişli olmayan yerler, kayalar, tepeler, dağlar ve onlardan çıkan kaynaklar sahipsiz mallardır.

Ancak sahipsiz mallar maddede sayılanlar ile sınırlı değildir. Anayasada kıyılar, ormanlar ile tabii servetler ve kaynaklar da özel mülkiyete konu olmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerden sayılmaktadır.

3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinin (C) bendinde “Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan kayalar, tepeler, dağlar (bunlardan çıkan kaynaklar) gibi tarıma elverişli olmayan sahipsiz yerler ile deniz, göl, nehir gibi genel sular tescil ve sınırlandırmaya tabi değildir, istisnalar saklıdır” denilerek Medeni Kanunun 641. maddesindeki ifade tekrarlanmıştır. Kadastro Kanununun 18. maddesinde ise söz konusu yerlerin hangi durumlarda tescile tabi olabilecekleri düzenlenmiştir. Anılan maddede; “Yukarıdaki maddelerin hükümleri dışında kalan ve tescile tabi bulunan taşınmaz mallar ile tarım alanına dönüştürülmesi veya ekonomik yarar sağlanması mümkün olan yerler Hazine adına tespit olunur” denilmektedir.

Bu genel belirlemeden sonra, nitelikleri açısından farklılık arzeden sahipsiz malları farklı başlıklar altında incelemek gerekir.

(1) Tarıma Elverişli Olmayan Arazi

Medeni Kanunun 641.maddesi anlamında tarıma elverişli olmayan arazi, üzerinde düzenli bir tarımsal faaliyet yapılmayan, bir tarımsal yararlanma sağlanamayan arazidir. Bazı yerlerinde yabani bir şekilde yetişmiş meyvaların, mantarların ve çiçeklerin varlığı, bir araziye tarıma elverişli arazi niteliğini kazandırmaz.

3083 sayılı Sulama Alanlarında Arazi Düzenlemesine Dair Tarım Reformu Kanununun 2/b maddesine göre tarım arazisi; “orman sınırları dışında kalan, zirai üretim yapılan çayır, mer’a, yaylak ve kışlak olarak kullanılan, kullanma şekillerinden birine tahsis edilen veya ekonomik olarak imar, ihya ve ıslah edilerek üretime açılabilecek arazilerdir.”

“Tarım Alanlarının Tarım Dışı Gaye İle Kullanılmasına Dair Yönetmelik” te aynı paralelde bir tanım getirmiştir. Yönetmeliğin 3/b maddesine göre tarım arazisi; “orman sınırları dışında kalan ve üzerinde kültür bitkileri yetiştirilen veya çayır, mer’a ya da kışlak olarak kullanılan  arazidir.”

Tarıma elverişli olmayan arazi kültüre ve tarımsal faaliyete elverişli hale gelirse, sahipsiz arazi olmaktan çıkar ve devletin özel malı haline gelir. Tarıma elverişli olmayan sahipsiz arazinin doğal olaylar sonucu değil de, özel kişilerin imar ve ihyası sonucu tarıma elverişli hale getirilmesi de söz konusudur. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 17.maddesine göre; “orman sayılmayan, Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan ve kamu hizmetine tahsis edilmeyen araziden, masraf ve emek sarfı ile imar ve ihya edilerek tarıma elverişli hale getirilen taşınmazlar 14.maddedeki şartlar mevcut ise imar ve ihya edenler veya halefleri adına, aksi takdirde Hazine adına tespit edilir.” Maddenin ikinci fıkrasında ise, il, ilçe ve kasabaların imar planlarının kapsadığı alanlar imar ve ihya ile edinimin kapsamı dışında bırakılmıştır.

(2) Kıyılar

Sahipsiz mallar arasında yer alan kıyılar, Anayasanın 43. maddesinde özel olarak düzenlenmiştir. Anayasanın anılan maddesine göre; “Kıyılar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır. Deniz, göl ve akarsu kıyılarıyla deniz ve göllerin kıyılarını çevreleyen sahil şeritlerinden yararlanmada öncelikle kamu yararı gözetilir. Kıyılarla sahil şeritlerinin kullanılış amaçlarına göre derinliği ve kişilerin bu yerlerden yararlanma imkan ve şartları kanunla düzenlenir.” Bu amaçla 04.04.1990 tarih ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu çıkarılmıştır. Bu kanunun 4’üncü maddesinde kıyı; Kıyı çizgisi ile kıyı kenar çizgisi arasındaki alan olarak tanımlanmıştır. Bu konu hakkında şu yazımıza bakabilirsiniz: Kıyı Nedir, Kıyı Çizgisi Nedir, Kıyı Kenar Çizgisi Nedir?

(3) Ormanlar

Ormanlar bir ülke için önem taşıması ve kamu yararı ile çok yakın ilişkisi olması nedeniyle diğer taşınmazlardan farklı bir düzenlemeye tabi tutulmaktadırlar. Ormanların korunması ve geliştirilmesi konusu Anayasanın 169. maddesiyle düzenlenmiştir. Ayrıca 31.08.1956 tarih ve 6831 sayılı Orman Kanunu bulunmaktadır. 3402 sayılı Kadastro Kanununun 16. maddesinin (D) bendinde, ormanların Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunduğu ve Kadastro Kanununda hüküm bulunmayan hallerde, özel kanunları hükümlerine tabi olduğu belirtilmektedir. İmar ve ihya yoluyla taşınmaz mal kazanılmasını düzenleyen Kadastro Kanunun 17. maddesinde, ormanların ihya edilerek kazanılmasının mümkün olmadığı, ifade edilmiştir.

(4) Genel Sular

Genel sular da doğal nitelikleri gereği sahipsiz mallardandır ve herkesin yararlanmasına açık yerlerdir. Medeni Kanunun 641. maddesinde bunların, menfaati umuma ait olup kimsenin mülkü olmadığı belirtilmiştir. Genel sular herkesin yararlanmasına açık olmakla beraber bu durum kadim haklara halel gelmemek kaydıyla mümkündür. Ayrıca, 167 sayılı Kanuna göre, yeraltı suları da genel sular kapsamındadır.

(5) Tabii Servet ve Kaynaklar

Tabii servet ve kaynaklar bir ülkenin gelişebilmesi için son derece önemli ve faydalı doğal zenginliklerdir. Anayasanın 168. maddesinde tabii servetlerin ve kaynakların aranması ve işletilmesi düzenlenmiştir. Adı geçen maddede; tabiî servet ve kaynakların aranması ve işletilmesi hakkının Devlete ait olduğu, Devletin bu hakkını belli bir süre için gerçek ve tüzel kişilere devredebileceği, ifade edilmiştir.

(6) Sahipsiz Yerler ve Yararı Kamuya Ait Mallar

Kanunun 715. maddesine göre sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait mallar, Devletin hüküm ve tasarrufu altındadır.

Aksi ispatlanmadıkça, yararı kamuya ait sular ile kayalar, tepeler, dağlar, buzullar gibi tarıma elverişli olmayan yerler ve bunlardan çıkan kaynaklar, kimsenin mülkiyetinde değildir ve hiçbir şekilde özel mülkiyete konu olamaz.

Sahipsiz yerler ile yararı kamuya ait malların kazanılması, bakımı, korunması, işletilmesi ve kullanılması özel kanun hükümlerine tâbidir. “Yerler” ve “buzullar ifadesi 4721 sayılı Kanunla getirilmiştir.

Kamu Malları Nasıl Alınır?

Bu konuda karşılaşılan en önemli sorulardan bir tanesi, “kamu malı nasıl alınır?” sorusudur. Bu konudaki görüşler, doktrin ve içtihat oldukça tutarlıdır. Buna göre kamu malı nasıl alınır sorusunun cevabı “hiçbir şekilde alınamaz” olmalıdır. Kamu malları bu nitelikleri devam ettiği sürece satın alınamaz ve satılamaz.

Kamu-Mallarinin-Turleri
Kamu Mallarının Türleri ve Kamu Mallarının Sınıflandırılması
Kamu Mallari Nedir
Kamu Malları Nelerdir?