İslam hukukunun mülkiyet hakkına getirdiği bir diğer sınırlama komşuluk hukukundan kaynaklanan sınırlamalardır. İslam hukuku maliki, komşusunu rahatsız etmeyecek ve onun mülkünü kullanmasını engellemeyecek şekilde davranmakla yükümlü kılmıştır (Schacht, 1986: 149).
Mecelle’nin 1193 ila 1212. maddeleri, mülkiyet hakkının komşuluk hukukundan kaynaklanan sınırlamalarını düzenlemektedir. Bu kurallarının genel özelliği mülkiyet hakkı kullanılırken komşuya zarar verilmemesi gerektiğini düzenlemeleridir.
Mecelle’nin 1193. maddesine göre bir yapının farklı katlarına malik olan kişiler, aynı sokak kapısını kullanıyor iseler bu kapıyı müştereken kullanırlar, hiçbiri diğerini engelleyemez. Bu kural gereği, müşterek sokak kapısını kullanan kimseler, birbirlerinin kullanımını engelleyemezler (Ansay, 1954: 105).
Mecelle’nin 1195. maddesi ise hiç kimsenin evinde ihdas ettiği saçağın komşunun hanesine uzatılamayacağını, uzatılırsa komşunun hanesine gelen kısmın yıkılacağını hüküm altına almıştır. Bir kimsenin bahçesindeki ağaç komşusunu rahatsız eder ise komşusu ağacın dallarının kesilmesini isteme hakkına sahiptir.
Madde 1195 – Kimse, hanesinde ihdâs eylediği odasının saçağını, komşusunun hanesi üzerine uzatamaz. Uzatırsa, ol hane üzerine gelen mikdarı kat’ olunur.
Mecelle’nin 1196. maddesi böylesi durumlarda komşuya ağacın dallarını bağlayıp geri çektirmek ya da hakime müracaatla kestirmek konusunda yetki vermektedir. Fakat ağacın gölgesi komşuya zarar veriyor diye ağaç kestirilemez.
Madde 1196 – Bir kimsenin bahçesindeki ağacın dalları, komşusunun hanesi yahut bahçesi üzerine uzamış olsa, ol dalları bağlayıp da geri çektirmek yahut kestirmek ile kendi havasını tefrîğ ettirmeye komşusunun salâhiyeti vardır.
Mecelle’nin 1210. maddesine göre müşterek duvar sahiplerinden biri birinin izni olmadıkça onu yükseltemez ve üstüne bina yapamaz. Ayrıca müşterek duvar sahiplerinden hiç biri bu duvar üzerindeki kirişlerin yerlerini değiştiremez.
Madde 1210 – Hâit-i müştereki, sahiplerinden biri, diğerinin izni olmadıkça terfî’ edemez. Ve üzerine köşk vesaire yapamaz. Gerek, âhara muzır olsun ve gerek olmasın. Fakat birisi, arsası üzerine oda bina etmek üzre kiriş vaz’ edecek, yani kirişlerinin uçlarını ol hâit üzerine bindirecek olsa, müşâriki ana mân’i olamaz. Lâkin, on kadar kiriş vaz’ edecek ise, müşârikin dahi, ol kadar kiriş vaz’ına hakkı olacağından, hâit ne kadar kiriş vaz’ına mütehammil ise, ancak nısfı kadar kiriş vaz’ edebilip, ziyadeye tecâvüz edemez. Ve eğer, ol hâit üzerinde fi’l-asl, ikisinin dahi müsâvât üzre kirişleri olduğu halde, biri kendi kirişlerini tezyid edecek olsa, âharı men’ edebilir.
Ayrıca, 1212. maddeye göre, hiç kimse komşusunun kuyusunu kirletemez.
Madde 1212 – Bir kimsenin su kuyusu kurbunda, komşusu bir kenîf ya kârîz yapıp da, ol kuyunun suyunu ifsâd eylese, zararı def’ ettirebilir. Ve bir vechile def’-i zararı kaabil olmaz ise, o kenîf ya kârîz kapattırılır. Kezâlik, bir su yolunun yanında, birinin yaptığı kârîzin çirkâbı, suya vâsıl olarak zarar-ı fahîş olup da, kapatmaktan gayri sûretle def’-i zararı kaabil olmasa, ol kârîz kapattırılır.
1198. madde ise herkese, başkasına fahiş zarar vermemek kaydıyla, kendine ait duvar üzerinde dilediği kadar çıkabileceğini hüküm altına almıştır.
Madde 1198 – Herkes, kendi mülkü olan hâit üzerine, dilediği kadar çıkar ve istediği şeyi yapar. Zarar-ı fâhiş olmadıkça komşusu mân’i olamaz.
Ayrıca devamı maddeler de komşuya zarar veren fiillerin yasaklanacağını öngörmektedir. Mecelle’nin 1202. maddesine göre avlu, kuyu başı, mutfak gibi kadınların oturacakları ve bulunacakları yerlere nezareti olan pencere refedilir. Fahiş zararın ne olduğu ise 1199. maddede açıklanmıştır. Buna göre komşunun binasına zarar veren, binanın güçsüzleşmesine ve yıkılmasına neden olan ya da binadan yararlanılmasını engelleyen fiiller fahiş zarar olarak kabul edilir.
Madde 1202 – Mutfak ve kuyu başı ve hanenin havlısı gibi makarr-ı nisvân olan mahallin görünmesi, zarar-ı fâhiş addolunur. Binaen-alâ-zâlik, bir kimsenin hanesinde ihdâs eylediği penceresinden yahut müceddeden inşâ eylediği binanın penceresinden, câr-ı mülâsıkının, yahut sokak aşırı hanesi olan bir kimsenin, makarr-ı nisvân olan mahalli görünür olsa, bu zararın ref’iyle emr olunur. Ol kimse dahi, nisvân görülmeyecek sûrette duvar, yahut tahta perde yapıp ol zararı def’ etmeye mecbur olur. Amma beher hal, penceresini seddetmek üzre cebr olunamaz. Nitekim, çitten ma’mûl bir hâitin aralığından, komşunun makarr-ı nisvân olan mahalli görünür olsa, ol aralıkları seddetmek üzre, hâitin sahibine emr olunur. Amma yıkıp da, duvar yapmak üzre cebr olunamaz.
Müşterek mülkiyetten kaynaklanan önemli bir sınırlama da küçük akarsuların ve sulama kanallarının mülkiyeti ile ilgilidir. İslam hukukuna göre küçük akarsular ve sulama kanalları, bunlara bitişik arazilerin maliklerinin müşterek mülkiyetindedir. Bu malikler su yolunun açık tutulması için gerekli önlemleri almak ve su almak için tek yanlı bir takım değişikliklerde bulunmamakla yükümlüdürler (Schacht, 1986: 150).