1. Anasayfa
  2. Gayrimenkul Makaleleri

Meralarda İmar Uygulaması (Parselasyon) İşlemleri


Bu çalışmada kamu mallarının diğer bir türü olan orta mallarında imar uygulamasını izah etmeye çalışacağız. Bu kapsamda ilk olarak orta malı kavramını, sonrasında ise orta malı türlerinde imar uygulamalarını izah edeceğiz.

Orta Malları Nedir?

Orta malları, devletçe herkesin veya bir kısım halkın yararlanmasına tahsis edilen ya da kadimden beri kamunun müşterek olarak yararlanmasına açık olan mallardır[2]. Bir malın orta malı olarak nitelendirilebilmesi için yukarda belirtilen iki durumdan birinin varlığı şarttır. Yani mal ya kadimden beri insanlarca ortak kullanıla gelmiştir ya da idare tarafından toplumun yararlanmasına tahsis edilmiştir.

Mera Nedir?

1998 yılında kabul edilen 4342 sayılı Mera Kanunu, mera, yaylak ve kışlakları özel bir koruma altına almış ve bunların Mera Kanunu’nun amacı dışında kullanılamayacağını hükme bağlamıştır. Meralarla ilgili detaylı bilgi için şu yazımıza bakabilirsiniz: Mera Nedir? Merayı Satın Almak Mümkün Mü? Mera Satın Alınabilir Mi?

1. Meraların Uygulamaya Tabi Tutulması

Meraların imar planları kapsamına alınması ve arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulması konusunda Mera Kanunu bir dönüm noktasıdır. Bu nedenle meraların arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulması konusunu, Mera Kanunu’ndan önce ve sonra olmak üzere iki kısımda değerlendirmek gerekir.

Bu ayrımdaki kriter, 4342 sayılı Mera Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce imar planı kapsamına alınmadır[3]. İmar planı kapsamına alınma açısından, taşınmazın nazım imar planı içerisine alınma tarihi (nazım imar planının kesinleşme tarihi) esas alınır. Bir başka anlatımla, Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce nazım imar planı kapsamına alınan bir meranın uygulama imar planı Mera Kanunu’nun yürürlüğünden sonra yapılsa bile tahsis amacı değişikliğine gerek yoktur.

Danıştay’ın görüşü de bu doğrultudadır. Danıştay Altıncı Dairesinin 28.01.2008 tarihli ve E:2006/5630, K:2008/423 sayılı kararı: “Dava, … İli, …, … Köyünde bulunan hazineye ait Mera Özel siciline kayıtlı 517 parsel sayılı taşınmazı da kapsayan alanda 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca tesis edilen ve 29.03.2002 günlü, 42 sayılı belediye encümeni kararıyla kabul edilen parselasyon işleminin iptali istemiyle açılmış; İdare Mahkemesince, yerinde yaptırılan keşif ve bilirkişi incelemesi sonucunda düzenlenen raporla dosyada yer alan bilgi ve belgelerin birlikte incelenmesinden, 3194 sayılı İmar Kanunu‘nun 11. maddesinin 28.02.1998 günü yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu’nun 35. maddesi ile değiştirildiği, parselasyona konu alana ilişkin 1/5000 ölçekli nazım imar planının 4342 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce 15.06.1993 günlü, 8 sayılı belediye meclis kararı ile kabul edilerek yürürlüğe girdiği, 3194 sayılı Yasanın 11. maddesinin 4342 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önceki şekline göre, nazım imar planı ile getirilen kullanım kararı ile meranın vasfını kendiliğinden yitirdiği, parselasyon işlemi sırasında, düzenleme sınırı belirleme kriterlerine uyularak tüm parsellerden eşit oranda DOP kesintisi yapıldığı, tesis edilen işlemde dağıtım esasları, tahsis ilkeleri ve kamu yararına aykırılık bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu Erzurum İdare Mahkemesinin 30.10.2003 günlü, E:2002/1485, K:2003/1381 sayılı kararında, (…) onanmasına, (…) karar verildi.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesinin 4342 sayılı Mera Kanunu ile değişmeden önceki şeklinde; “hazırlanan imar planı sınırları içindeki …. meralar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliklerinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanım amacına konu ve tabi olurlar” hükmü yer almaktaydı. Bu dönemde, meraların imar planı kapsamına alınması için herhangi bir kurumun iznine gerek bulunmadığı, imar planı kapsamında kalan meraların bu vasıflarının kendiliğinden kalktığı konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktaydı.

Ancak bu madde 1998 yılında yürürlüğe giren 4342 sayılı Mera Kanunu ile değiştirilmiş ve mera kelimesi madde metninden çıkarılmıştır. Ayrıca Mera Kanunu ile meraların plan kapsamına alınabilmesi için yetkili makamlardan izin alınması zorunluluğu getirilmiştir.

Bu açıdan bakıldığında meralar için izin zorunluluğu açısından ikili bir durum söz konusudur: Mera Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarihten önce imar planı kapsamına alınan meralar ile Mera Kanunu’ndan sonra imar planı kapsamına alınan meralar.

2) Mera Kanunu’ndan Önce İmar Planına Alınan Meralar

Önce 4342 sayılı Mera Kanunu’ndan önceki dönemde meraların arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulması konusunu irdeleyelim. 4342 sayılı Mera Kanunu yürürlüğe girmeden önce imar planları içerisinde kalan meraların, bu vasıfları kendiliğinden kalkmaktaydı[4]. Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce imar planı kapsamına alınan meraların tahsis amacı değişikliği işlemleri, (tescil Mera Kanunundan sonra yapılsa bile) Mera Kanunu’na tabi değildir; bu konuda Mera Kanunundan önceki hükümler uygulanır[5].

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesinin Mera Kanunu ile değişmeden önceki şeklinde; “hazırlanan imar planı sınırları içindeki …. meralar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliklerinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanım amacına konu ve tabi olurlar” hükmü yer almaktaydı.

3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesinin Mera Kanunu ile değişmeden önceki şeklinde; “hazırlanan imar planı sınırları içindeki …. meralar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliklerinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanım amacına konu ve tabi olurlar” hükmü yer almaktaydı.

Mera Kanunu’nun yürürlüğe girdiği tarih olan 28.02.1998 tarihinden önce imar planı kapsamına alınan meralar açısından uygulanması gereken hüküm budur. Bundan dolayı Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce imar planı kapsamına alınan meralar açısından herhangi bir kurumdan izin alınması gerekmemektedir.

Danıştay 6. Dairesi, 28.01.2008, E:2006/5630, K:2008/423: Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce nazım imar planı kapsamına alınan bir meranın uygulama imar planı Mera Kanunu’nun yürürlüğünden sonra yapılsa bile tahsis amacı değişikliğine gerek yoktur. 

3) Mera Kanunu’ndan Önce İmar Planına Alınan Meraların Kimin Adına Tescil Edileceği

Bu kapsamda imar planı kapsamında kalan meraların bu vasıflarının kendiliğinden kalktığı konusunda herhangi bir duraksama bulunmamaktaydı. Fakat 1998 yılından önceki bu dönemde imar planı kapsamına alınan meraların, arazi ve arsa düzenlemesi esnasında kimin adına tescil edileceği önemli bir sorun oluşturmaktaydı.

Bu konudaki genel uygulama meraların, arazi ve arsa düzenlemesi esnasında ilgili belediye adına tescil edilmesiydi. 11. maddede yer alan “imar planında getirilen kullanım amacına tabi olma” ifadesi; imar planında yol, meydan, park gibi özel mülkiyete konu olamayacak alanlara ayrılan kısımların doğrudan bu amaca tahsis edilmesi, konut alanı gibi özel mülkiyete konu olabilecek alanlara ayrılan meraların ise belediye adına tescil edilmesi şeklinde algılanmakta ve uygulanmaktaydı. Bu konudaki uygulama esas itibarıyla, 11. maddeyi bu şekilde yorumlayan TKGM’nin 07.11.1985 tarih ve 1477 sayılı Genelgesi ve ekindeki Yönergeye dayanmaktaydı.

Bunun yanı sıra 1580 sayılı (mülga) Belediye Kanunu’nun 159. maddesi de meraların arazi ve arsa düzenlemesi esnasında belediyeler adına tesciline dayanak olarak kullanılmıştır. Belediyeler, “Belediye sınırları içinde sahipsiz arazi mahiyetindeki seyrangah, harman yeri, koruluk ve bataklıkların ve belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin ve yıkılmış kale ve kulelerin metruk arsaları ve enkazının tasarruf, idare ve nezareti kaffei hukuk ve vecaibi ve varidatı ile beraber belediyelere devrolunur.” hükmünü ihtiva eden bu hükmü gerekçe göstererek meraları kendi adlarına tescil ettirmekteydiler.

Bu tescilde Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir yorum kararı (17.05.1934 tarihli ve 808 sayılı) da önemli bir gerekçe olmuştur. Türkiye Büyük Millet Meclisinin söz konusu yorum kararında, belediyelere devrolunan hususun yalnız idare ve nezaret hakkı olmayıp tasarruf hakkını da kapsadığı belirtilmiştir.

Ancak Yargıtay 159. maddenin belediyelere meralar üzerinde sadece tasarruf etme imkanı tanıdığı, meraların mülkiyetinin belediyelere devredilmediği yönünde kararlar vermiştir. Örneğin Yargtay Hukuk Genel Kurulu tarafından verilen 26.03.1976 tarihli ve E:1975/14-19, K:1976/1172 sayılı kararda, meraların 159. madde karşısındaki hukuki durumu ile ilgili olarak şu görüşlere yer verilmiştir: “Belediye sınırları içerisindeki meraların yalnızca tasarruf, idare ve nezaret hakkı belediyelere verilmiştir. Meraların mülkiyeti Devlet üzerinde kalmıştır. Eğer kanun vazıı (kanun koyucu) meraların mülkiyetinin belediyelere devrini isteseydi bunu madde metninde açıkça yazardı. Devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan meralar özel mülkiyete konu teşkil etmezler. Aynı Kanunun 70. maddesinin 11. bendine göre belediye meclisleri, belediye sınırları içerisindeki meraların sadece kullanma ve yararlanma şeklini değiştirebilir.”

Aynı şekilde, Yargıtay 14. Hukuk Dairesi tarafından verilen 27.01.1995 tarihli ve E:1994/9923, K:1995/673 sayılı kararda da; 1580 sayılı Kanun hükümlerine göre belediye sınırları içindeki meraların yalnızca tasarruf, idare ve nezareti belediyelere devredildiği, meraların mülkiyetinin Devlete, intifa hakkının ise, sınırları dahilinde bulunduğu belediyeye ait olduğu, belediye meclislerinin, mülkiyeti Devlete ait olan meraların sadece kullanma ve yararlanma şeklini değiştirebilecekleri, 3194 sayılı Kanunun 11 maddesi ile getirilen “hazırlanan imar planı sınırları içindeki meralar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliklerinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanım amacına konu ve tabi olurlar” kuralının, onaylanmış imar planında genel hizmetler dışında bir amaca ayrılmış olması halinde, çıplak mülkiyeti Hazineye ait olan meraların belediyeye terkininin ve özel mülkiyet olarak belediyeye geçmesinin mümkün olmadığı şeklinde anlaşılması gerektiği, bu durumda, böyle bir yerin belediyece satışına olanak bulunmadığı ifade edilmiştir.

Ancak Maliye Bakanlığı (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) imar planında umumi hizmetlere ayrılan alanlara rastlayan kamuya ait taşınmazların 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesi gereğince belediye veya özel idareleri terk edilmesi gerektiğini, fakat imar planında özel mülkiyet konusu olacak alanlara rastlayan taşınmazların ise Hazine adına tescil edilmesi gerektiğini belirterek uygulamanın hatalı olduğunu ifade etmiştir.

Konunun ilgili idareler arasında itilafa neden olması sonucunda Maliye Bakanlığının istemi ile Danıştay’ın istişari görüşüne başvurulmuştur. Konuya ilişkin olarak Danıştay Birinci Dairesi tarafından verilen 10.02.1989 tarihli ve E:1988/326, K:1989/19 sayılı kararda “imar planı sınırları içindeki meraların planın onayı ile birlikte hukuki bakımdan meralık niteliğini yitireceği, bu yerlerden genel hizmetlere ayrılanların belediye veya özel idareye bedelsiz terkinin gerekeceği, genel hizmetler dışında özel mülkiyete konu olabilecek bir amaca ayrılan yerlerin onaylanmış imar planıyla kullanma amacına konu ve tabi olacakları ancak bu durumun meralardan elde edilen yerlerin belediyeler adına tescilini gerektirmeyeceğini” belirtmiştir.

Danıştay’ın bu kararı, kamu malları teorisi açısından, bir kamu malı olan meranın kuru mülkiyetinin Maliye Hazinesine ait olduğu konusundaki yaygın görüş ile paraleldir[6]. Buna göre mera, yaylak ve kışlak gibi orta malları tapu siciline kaydedilmemekle ve özel mülkiyete konu olamamakla birlikte, kuru mülkiyeti Maliye Hazinesi’ne aittir. İslam hukukuna göre mülkiyet hakkının kuru mülkiyet (ayn, rekabe), tasarruf hakkı (menfaat) ve zilyetlik olmak üzere üç unsuru bulunmaktadır[7]. Bunlardan kuru mülkiyet ve tasarruf, mülk-ü mal; zilyetlik ise mülk-ü yed olarak adlandırılmıştır[8]. Ayn, bizatihi kaim olan, aklen, varlığından söz edebilmek için başka bir şeye ihtiyaç duyulmayan şey olarak tanımlanmaktadır[9]. Ayn belirli ve görülebilen (Mecelle’nin ifadesiyle muayyen ve muşahhas) şeyler demektir. Ayn mülkiyeti, mülkün kuru mülkiyetine (rekabesine) sahip olmayı ifade eder. Rekabe ya da çıplak mülkiyet olarak da adlandırılan kuru mülkiyet, kişiye mülkü üzerinde sahiplik yetkisi verir. Günümüzde mülkiyet hakkının maliye tanıdığı yetkileri kullanma, yararlanma ve hukuki tasarrufta bulunma olarak sınıflandırırsak, rekabe hukuki tasarrufta bulunma yetkisine denk gelir[10]. İslam hukukuna ve Osmanlı uygulamasına göre orta mallarının kuru mülkiyeti devlete (Hazine’ye veya beytülmal’e), yararlanma hakkı ise ilgili köy ya da kasaba halkına aittir.

Bu yazımız da ilginizi çekebilir:  Hazine Taşınmazlarının 4706 Sayılı Kanunun 5. Maddesine Göre Belediyelere Devri

Danıştay’ın bu kararından sonra TKGM 1477 sayılı Genelgenin ilgili bölümünü Danıştay kararı doğrultusunda değiştirmiştir. Buna göre 11. maddesinin son fıkrası uyarınca imar planı kapsamında kalan mera, yaylak ve kışlak ve harman yeri gibi tescil harici yerler ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerlerden olması nedeniyle tespit harici bırakılmış yerler, imar planının kesinleşmesi ile bu vasıflarını yitirerek imar planındaki kullanım amacına konu ve tabi olacağından, imar parselasyon planlarının tescili sırasında, imar planında meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerler dışında kalan ve konut, sanayi ve ticaret alanı gibi özel mülkiyete konu olan kısımlar arsa vasfı ile Maliye Hazinesi adına tescil edilecektir. İmar planında yol, meydan, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış olan bu yerler, sonradan yeni bir imar planıyla kullanılış şekli değiştirilerek özel mülkiyete konu olabilecek hale getirildiği takdirde, 3194 sayılı Kanunun 11. maddesinin 3. fıkrası hükümleri nedeniyle Hazine adına tescil edilecektir. Ayrıca, tescil işlemi sırasında imar planında özel mülkiyet konusu edilen yerlerin belediye adına tescil edilmesi için Maliye Bakanlığının yazılı muvafakati sağlanabilirse, doğrudan belediye adına tescil yapılması da mümkündür.”

Bu uygulamada özel mülkiyete konu olan yerler Hazine adına tescil edilecek, özel mülkiyete konu olmayan kısımlar ise Hazine adına tescil edilmeden doğrudan terk edilecektir[11]. Ancak yol, meydan, park gibi alanlara rastlayan meralar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin Hazine adına tescil edilmeden doğrudan terk edilmesi uygulamada sorunlara yol açmıştır. Bunun üzerine Maliye Bakanlığının (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) talebi üzerine TKGM’ tarafından yayımlanan 1993/5 sayılı Genelgede; meralar ile Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin imar planında özel mülkiyete konu olamayacak yerlere rastlaması durumunda bile öncelikle Hazine adına tescil edilmesi, sonrasında ise terk yapılması gerektiği ifade edilmiştir. Dolayısıyla 4342 sayılı Mera Kanunu’ndan önceki dönemde imar planı kapsamına alınan meraların, meralık vasfı kendiliğinden kalkacak ve bu meralar arazi ve arsa düzenlemesi esnasında Hazine adına tescil edilecektir. Bunlardan yol, meydan, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış olan yerler, 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesi kapsamında ilgili belediye ya da il özel idaresine bedelsiz olarak terk edilecektir.

1998 yılından önceki dönemde belediyeler adına tescil edilen yerlerin geri alınabilmesi amacı ile Maliye Bakanlığının (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) 10.05.1989 tarih ve 153 sıra sayılı Genel Tebliğinde, Danıştay’ın istişari görüşü esas alınarak imar planında özel mülkiyet konusu olan alanlara rastlayan kamuya ait gayrimenkullerin belediyeler adına tescil edilmiş olması halinde yapılacak işlemler belirtilmiş ise de, hatalı olarak belediyeler adına tescil edilen taşınmazların Hazine mülkiyetine geçmesi sağlanamamıştır. Bu konudaki ihtilafları sona erdirmek amacı ile Mera Kanununa eklenen geçici 3. madde ile “hatalı olarak belediye adına tescil edilen taşınmazların” belediye mülkiyetinde kalmasına, “şahıslar adına tescil edilen taşınmazların” ise şahıslara doğrudan satışına imkan sağlanmıştır. Konu hakkında Maliye Bakanlığınca çeşitli genel tebliğler yayımlanmıştır. Bu nedenle bu konu hakkında bu maddenin de dikkate alınması gerekir.

4) Mera Kanunu’ndan Sonraki Dönem

1998 yılında yayımlanan 4342 sayılı Mera Kanunu ile, meraların tahsis amacı değiştirilmedikçe Mera Kanununda belirtilen amaçlar dışında kullanılamayacağı hüküm altına alınmış ve meraların imar planı sınırları içerisine alınmasında özel hükümler getirilmiştir.

Ayrıca 3194 sayılı Kanun’un 11. maddesinde geçen “meralar” ifadesi madde metninden çıkarılarak, imar planı içerisine alınan mera, yaylak ve kışlakların, bu vasıflarının kendiliğinden kalkmasının önüne geçilmiştir.

4342 sayılı Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden sonraki dönem için meraların arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulmasında iki husus önem arz etmektedir. İlk olarak 4342 sayılı Kanunun 14. maddesine göre imar planı sınırları içerisine alınan meraların Kanunun öngördüğü şekilde tahsis amacının değiştirilmesi gerekir. Bu kapsamda; mera, yaylak ve kışlaklar ile umuma ait çayır ve otlak alanları, harman yeri, panayır, sıvat ve eyrek yerleri gibi kamu orta malı taşınmazların imar planı sınırı içerisinde kalması durumunda, imar uygulamasını yapacak kurumca, bu yerlerin öncelikle Mera Kanunu kapsamında vasıflarının değiştirilerek Hazine adına tescilleri yapılmalıdır.

Aslında bu iznin imar planının hazırlanması esnasında alınması gerekir. Ancak Mera Yönetmeliği imar planı kapsamına alınan mera parsellerinin tahsis amacı değişikliğine izin vermektedir.

 Tahsis amacı değişikliği için ilgili belediyenin Gıda, Tarım ve Hayvancılık Bakanlığı il müdürlüğüne başvurması gerekir. Tahsis amacı değişikliği il müdürlüğü bünyesindeki mera komisyonu ve sonrasında da ilgili defterdarlık tarafından uygun görülürse tahsis amacı değiştirilmiş sayılır. Bu şekilde tahsis amacı değiştirilmedikçe meraların arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulması mümkün değildir[12].

Danıştay 6. Dairesi, 22.04.2008, E:2006/1662, K:2008/2479: Tahsis amacı değiştirilerek mera vasıfları kaldırılmadıkça parselasyon işlemine dahil edilmesi olanaklı olmadığı. 4342 sayılı Mera Kanununun 14. maddesinde, tahsis amacı değiştirilmedikçe (..) hükme bağlanmıştır. Anılan hüküm uyarınca mera olarak tahsisli taşınmazların belirtilen usul çerçevesinde tahsis amacı değiştirilerek mera vasıfları kaldırılmadıkça parselasyon işlemine dahil edilmesi olanaklı olmadığından, dava konusu işlemle düzenleme sınırı içine alınan mera vasıflı taşınmazların durumunun buna göre incelenmesi gerekmektedir.

5) Mera Kanunu’ndan Sonra İmar Planına Alınan Meraların Kimin Adına Tescil Edileceği

İkinci olarak, tahsis amacı değiştirilen meraların arazi ve arsa düzenlemesi esnasında Hazine (vakıf meraların, vakıflar) adına tescil edilerek uygulamaya dâhil edilmesi gerekmektedir. Mera Kanunu, bir orta malı olarak meraların kuru mülkiyetinin (rekabesinin) Maliye Hazinesine ait olduğu yolundaki genel görüşü, mevzuatımıza yerleştirmiştir. Bu Kanun yürürlüğe girdikten sonraki dönem için meraların belediyeler adına tesciline imkan bulunmamaktadır.

6) İmar Planı Kapsamına Alınmada Esas Alınacak Tarih

İmar planı kapsamına alınma açısından, taşınmazın nazım imar planı içerisine alınma tarihi (nazım imar planının kesinleşme tarihi) esas alınır[1]. Bir başka anlatımla, Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce nazım imar planı kapsamına alınan bir meranın uygulama imar planı Mera Kanunu’nun yürürlüğünden sonra yapılsa bile tahsis amacı değişikliğine gerek yoktur. Konu hakkında TKGM’nin (Tasarruf İşlemleri Dairesi Başkanlığı) 01.03.1999 tarihli ve 498 sayılı talimatında “3194 sayılı İmar Yasasının 19 uncu maddesi uyarınca ilân edilip kesinleştirilen parselasyon plânlarının kesinleştiği tarih değil, bu parselasyon plânının dayanağı olan ve adı geçen Yasanın 8/b maddesinde tanımlanan imar plânlarının (nazım imar plânı ile mevzi imar plânı) kesinleştiği tarihi esas alınır.” şeklinde görüş bildirilmiştir.

Danıştay 6. Dairesi, 28.01.2008, E:2006/5630, K:2008/423: Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce nazım imar planı kapsamına alınan bir meranın uygulama imar planı Mera Kanunu’nun yürürlüğünden sonra yapılsa bile tahsis amacı değişikliğine gerek yoktur. Parselasyona konu alana ilişkin 1/5000 ölçekli nazım imar planının 4342 sayılı Yasanın yürürlüğünden önce 15.06.1993 günlü, 8 sayılı belediye meclis kararı ile kabul edilerek yürürlüğe girdiği, 3194 sayılı Yasanın 11. maddesinin 4342 sayılı Yasa ile değişiklik yapılmadan önceki şekline göre, nazım imar planı ile getirilen kullanım kararı ile meranın vasfını kendiliğinden yitirdiği, parselasyon işlemi sırasında, düzenleme sınırı belirleme kriterlerine uyularak tüm parsellerden eşit oranda DOP kesintisi yapıldığı, tesis edilen işlemde dağıtım esasları, tahsis ilkeleri ve kamu yararına aykırılık bulunmadığının anlaşıldığı gerekçesiyle davanın reddine karar verilmiş; bu karar davacı tarafından temyiz edilmiştir. Davanın yukarıda özetlenen gerekçeyle reddi yolundaki temyize konu Erzurum İdare Mahkemesinin 30.10.2003 günlü, E:2002/1485, K:2003/1381 sayılı kararında, (…) onanmasına, (…) karar verildi.

Kaynakça

Aksay, Behlül (1992), Kamu Malları, Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi, Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Ankara, 1992

Ansay, Sabri Şakir (1954) Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Yayınları, Ankara, 1954

Cin, Halil (1978) Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, Kültür Bakanlığı Yayınları, Ankara, 1978

Kahveci, Nuri (2006) “İslam Hukuku Açsından Menfaatlerin Tazmini”, KSÜ İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 2006, Sayı: 8

Şimşek, Suat (2011) Türk Hukukunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, Maliye Bakanlığı Strateji Geliştirme Başkanlığı Yayınları, Ankara, 2011

Şimşek, Suat (2013) “Kamu Malları Teorisi Açısından Arazi ve Arsa Düzenlemesi İşlemleri: Yargıtay ve Danıştay Kararları Işığında Bir Değerlendirme”, Adalet Dergisi, Yıl: 2013, Sayı: 46

[2] Aksay, Behlül (1992), “Kamu Malları” s: 33  [3] Şimşek, Suat (2013) “Kamu Malları Teorisi Açısından Arazi ve Arsa Düzenlemesi İşlemleri: Yargıtay ve Danıştay Kararları Işığında Bir Değerlendirme”, s: 250  [4] Şimşek, Suat (2013) “Kamu Malları Teorisi Açısından Arazi ve Arsa Düzenlemesi İşlemleri: Yargıtay ve Danıştay Kararları Işığında Bir Değerlendirme”, s: 252  [5] İmar planı kapsamına alınma açısından, taşınmazın nazım imar planı içerisine alınma tarihi (nazım imar planının kesinleşme tarihi) esas alınır. Bir başka anlatımla, Mera Kanunu’nun yürürlüğe girmesinden önce nazım imar planı kapsamına alınan bir meranın uygulama imar planı Mera Kanunu’nun yürürlüğünden sonra yapılsa bile tahsis amacı değişikliğine gerek yoktur. Bkz. Danıştay Altıncı Dairesinin 28.01.2008 tarihli ve E:2006/5630, K:2008/423 sayılı kararı  [6] Şimşek, Suat (2013) “Kamu Malları Teorisi Açısından Arazi ve Arsa Düzenlemesi İşlemleri: Yargıtay ve Danıştay Kararları Işığında Bir Değerlendirme”, s: 254  [7] Cin, Halil (1978) Osmanlı Toprak Düzeni ve Bu Düzenin Bozulması, s: 8   [8] Ansay, Sabri Şakir (1954) Hukuk Tarihinde İslam Hukuku, s: 91   [9] Kahveci, Nuri (2006) “İslam Hukuku Açsından Menfaatlerin Tazmini”, s: 44  [10] Şimşek, Suat (2011) Türk Hukukunda ve Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinde Mülkiyet Hakkı, s: 37 [11] Şimşek, Suat (2013) “Kamu Malları Teorisi Açısından Arazi ve Arsa Düzenlemesi İşlemleri: Yargıtay ve Danıştay Kararları Işığında Bir Değerlendirme”, s: 254 [12] Danıştay Altıncı Dairesi, 22.04.2008, E:2006/1662, K:2008/2479

Meralarda İmar Uygulaması (Parselasyon) İşlemleri
Meralarda İmar Uygulaması İşlemleri