İçindekiler
a) Deprem Nedeniyle Ortaya Çıkan Zarardan Hukuki Sorumluluk
Anayasa‘nın 125. maddesinin 1. fıkrasında idarenin her türlü eylem ve işlemlerine karşı yargı yolunun açık olduğu belirtildikten sonra, son fıkrasında idarenin kendi eylem ve işlemlerden doğan zararı ödemekle yükümlü olduğu hükme bağlanmıştır.
Belediyeler ve plan yapmaya yetkili diğer kamu idareleri, imar planlarını hazırlarken mevzuat uyarınca kendilerine yüklenen ödevleri tam olarak yerine getirmek zorundadır. Bu ödevlerini hiç veya tam olarak yerine getirmemeleri nedeni ile ortaya bir zarar çıkar ise bu zararın idarece tazmini gerekir.
Örneğin jeolojik-jeoteknik etüt raporunun hazırlanmaması nedeni ile deprem veya heyelan bölgesi olduğu halde, konut alanı olarak düzenlenen alanlarda inşaat ruhsatı verilir ve yapı yapılır ise bu yapının deprem veya heyelan nedeni ile yıkılması sonucu kişilerin uğradıkları zararın ilgili idarece tazmin edilmesi gerekir. (D.6.D. 16.04.1984, E:1981/2740, K:1984/1712)
Yapıların imar açısından denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilip edilmediği, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini, projelendirme esaslarını, ülkenin deprem haritalarını hazırlamak konusunda idarelerin üzerlerine düşen görev ve yetkileri yerine getirip getirmediği konusu sorumluluk açısından önem taşımaktadır.
Afetlerin önlenmesi ve zararların azaltılması amacıyla alınması gereken tedbirleri araştırmak, bu konudaki temel hedef ve politikaları belirlemek, ülke içindeki bilimsel, teknik ve idari çalışmaları koordine etmek, ortak sonuçları tüzük, yönetmelik, talimat ve eğitim yoluyla uygulamaya aktarmak ve denetlemek, afet zararlarının azaltılması amacıyla ulusal ve uluslararası işbirliği, proje ve programları oluşturmak, elde edilen sonuçları uygulamaya aktarmak, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı veya ikamet için yasaklanmış afet bölgelerini tespit ve ilan etmek, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralları, yapı tekniklerini ve projelendirme esaslarını tespit etmek, depremleri ve etkilerini incelemek, elde edilen sonuçlara göre deprem katalogları ve ülkenin deprem haritalarını hazırlamak ve geliştirmek ve depremlerden dolayı hasar görmüş yapıların takviye ve onarım yöntemleriyle ilgili çalışmalar yapmak Devletin görev, yetki ve sorumlulukları arasında bulunmaktadır
Bu görevlerin pek çoğu, imar planlarını hazırlamakla görevli belediyelerin ve il özel idarelerinin görev alanına girmektedir.
Bu nedenle, imar planları hazırlanırken gerekli jeolojik ve jeoteknik raporları hazırlamayan, afete uğrayabilecek ve yapı yapılması mahzurlu bulunan bölgeleri tespit ettirmeyen, bu bölgeleri imar planında göstermeyen, plan notlarına bu konu ile ilgili hükümler koymayan ve bunların sonucu olarak bölgede yapı yapılmasına göz yuman idareler, bu yapıların deprem nedeni ile yıkılması sonucu ortaya çıkan zarardan kusurları oranında sorumludur. (D.6.D. 12.04.2004, E:2004/1477, K:2004/2115)
Danıştay, imar planları ile yapılaşmaya açılacak zeminin özelliği, zemin durumuna göre depreme dayanıklılığının kontrolü, bu alanlarda yapılacak yapıların inşaat ruhsatlarının ve yapı kullanma izninin bulunup bulunmadığının denetlenmesi, afete uğramış ve uğrayabilecek bölgeler ile yapı ve ikamet için yasaklanmış afet bölgelerinin tespit ve ilan edilmesi, afet bölgelerinde yapılacak yapılarla ilgili kuralların, yapı tekniklerinin, projelendirme esaslarının belirlenmesi ve ülkenin deprem haritalarının hazırlanması konusunda idarenin hareketsiz kalarak görevlerini yerine getirmemesini “olumsuz eylem” olarak nitelendirmektedir.
Bu eylemden kaynaklanan zararın da 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesi kapsamında tazmin edilmesi gerekir.
Üstelik bu zararlardan doğan sorumluluk açısından deprem, “mücbir sebep” olarak kabul edilmemektedir. Bu kapsamda deprem kuşağında yer alan bir bölgede, yapılaşmaya ilişkin kararların alınması, uygulanması ve denetlenmesiyle ilgili idari faaliyetlerin bütünündeki olumsuzluklardan oluşan idarenin “olumsuz eyleminin” bulunması durumunda, depremin mücbir sebep olarak değerlendirilerek zararla illiyet bağını kestiğini kabule olanak bulunmamaktadır. (D.11.D. 29.06.2007, E:2005/1353, K:2007/6248)
b) Deprem Nedeniyle Ortaya Çıkan Zarar Nedeniyle Açılacak Davanın Görüleceği Yargı Yeri
İmar planları konusunda idarelerin yapmakla yükümlü oldukları araştırma, inceleme ve zemin etüdü gibi görevlerin yerine getirilmemesi idari eylem; imar planlarının hazırlanması, parselasyon yapılması ve inşaat ruhsatı verilmesi gibi işlemler ise idari işlem olarak kabul edilmektedir.
Bu nedenle, deprem nedeni ile uğranıldığı ileri sürülen zararın tazmini istemi ile açılan davanın tam yargı davası olarak idari yargıda görülmesi gerekir.
Uyuşmazlık Mahkemesinin 12.11.2001 tarihli ve E:2001/87, K:2001/94 sayılı kararına göre; aktif haldeki fay hattının imar planı ile iskana açılması nedeni ile uğranılan zararın idarece tazmini istemi ile açılan davanın çözüm yeri idari yargıdır.
c) Deprem Nedeniyle Ortaya Çıkan Zarar Nedeniyle Açılacak Tam Yargı Davasında Süre
Deprem nedeni ile uğranılan zararın tazmini ile açılan davalarda dava açma süresi davaya esas işlemin idari işlem ya da idari eylem niteliğinde olmasına göre değişmektedir.
İdari işlemler ve bu işlemlerin uygulanması ile idari eylemler sonucu meydana gelen hak ihlallerinin giderilmesi istemiyle açılacak tam yargı davalarına yönelik olarak 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nda ayrı usul hükümleri ve farklı dava açma süreleri öngörülmüştür.
2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunundaki bu farklı düzenleme nedeniyle öncelikle zarara yol açtığı öne sürülen tasarrufların nitelendirilmesi, idari işlem mi yoksa idari eylem mi olduklarının belirlenmesi gerekmektedir.
İdari işlemlerin, hukuk aleminde değişiklik, yenilik doğuran irade açıklamaları olmalarına karşın; idari eylemler, sadece ilgililerin hak ve yetkilerini kullanmaları koşuluyla hukuki etki ve sonuç doğurmaktadırlar.
İdari işlemlere karşı açılan davalar, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 11. maddesine tabidirler. Buna karşılık idari eylemler nedeni ile açılan davalarda süre 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanunu’nun 13. maddesine göre hesaplanmaktadır. Madde hükmüne göre idari eylemlerden hakları ihlal edilmiş olanların idari dava açmadan önce, bu eylemleri yazılı bildirim üzerine veya başka suretle öğrendikleri tarihten itibaren bir yıl ve her halde eylem tarihinden itibaren beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gereklidir. Bu isteklerin kısmen veya tamamen reddi halinde, bu konudaki işlemin tebliğini izleyen günden itibaren veya istek hakkında altmış gün içinde cevap verilmediği takdirde bu sürenin bittiği tarihten itibaren, dava süresi içinde dava açılabilir.
Buna göre imar planlarının usulüne uygun olarak hazırlanmaması nedeni ortaya çıkan zararın öğrenilmesinden itibaren bir yıl içinde veya her halde beş yıl içinde ilgili idareye başvurarak haklarının yerine getirilmesini istemeleri gerekir.
İdarenin bu isteğe altmış gün içinde cevap vermesi halinde cevabın tebliği tarihinden, istek zımnen reddedilmiş ise altmış günlük sürenin bitiminden itibaren dava açma süresi olan altmış gün içinde dava açılması gerekmektedir.
İmar planlarının usulüne uygun olarak yapılmaması nedeni ile ortaya çıkan zararın tazmini için açılacak davalarda hem idari işleme hem de idari eyleme karşı dava açılması durumunda, dava açma süresinde idari eyleme karşı dava açma süresi esas alınır.
Bir başka anlatımla tazminat istemine idari işlem ve idari eylem olarak nitelendirilen birden fazla idari tasarruf neden olmuş ve zarara yol açmaları yönünden idari işlem ve idari eylemlerin ayrılması mümkün değil ise, dava açma süresinin, 2577 sayılı İdari Yargılama Usulü Kanununun 13. maddesine göre belirlenmesi gerekir. (D.10.D. 28.5.2007, E:2005/9126, K:2007/3069) Bu husus, hak arama özgürlüğünün bir gereğidir.
d) Deprem Nedeniyle Ortaya Çıkan Zarar Nedeniyle Ceza Sorumluluğu
Yargıtay 4. Ceza Dairesinin 30.05.2000 tarihli ve E:2000/4422, K:2000/4607 sayılı kararına göre İmar Kanununa ve imar yönetmeliklerine aykırı olarak plan ve plan değişikliği yapmak 765 sayılı Türk Ceza Kanunun 240. (5237 sayılı TCK 257.) maddesinde belirtilen görevi kötüye kullanma suçunu oluşturur.