İslam hukukçuları; eşya üzerindeki hakların kullanılmasına göre mülkiyeti milk, hukuk ve ibaha olmak üzere üçe ayırmışlardır (Çalış, 2004/a: 25). Bu ayrıma göre mülk üzerinde en güçlü yetkileri veren haklar milk olarak adlandırılmıştır. Milk niteliğindeki haklardan daha zayıf olan bazı haklar daha vardır (Hacak, 2006: 185); bunlardan ibaha eşya üzerindeki en zayıf hakları, hukuk ise milk ve ibaha arasındaki hakları ifade edilmektedir.
1. İslam Hukukunda Milk
Milk kavramı, sahibine eşya üzerinde en geniş yetkileri tanıyan hakları ifade etmektedir. Milk kavramı dar ve teknik anlamda “ayni hakları”, geniş anlamda ise ayni haklarla beraber (alacak haklarında olduğu üzere) ileride ayni hakka dönüşmesi muhtemel olan tüm haklar ile irtifak hakkı, rehin hakkı gibi sınırlı ayni hakları da kapsar (Hacak, 2006: 184). Bir başka ifadeyle milk kavramı mutlak anlamında kullanıldığında mülkiyet hakkını ifade etmektedir; ancak mülkiyet hakkı olarak sadece maddi varlığı olan eşyalar üzerinde değil, haklar ve menfaatler üzerinde de söz konusudur; bundan dolayı milk kavramı, bugünkü hukukta mülkiyet hakkını da kapsayan malvarlığı haklarına daha yakındır (Hacak, 2005: 100).
Dar ve teknik anlamda kullanıldığında milk kavramı ayni hakları kastetmek üzere kullanılmaktadır. Öyle ki ayni hakkın kapsamı açısından, mutlak ayni hak (mülkiyet) ve sınırlı ayni haklar (irtifak, rehin vb.) şeklindeki ayırımına oldukça benzer ve paralel olarak milk terimi de klasik literatürde yine kapsam bakımından mutlak milk ve sınırlı (nakıs) milk olarak ikiye ayrılır (Hacak, 2005: 101). Buna göre bir mülkün aynı ve menfaati aynı kişide ise buna mutlak milk (milkü’l-ayn ve’l menfa veya el-milkü’t-tam) denir (Çalış, 2004: 68). Örneğin mülk arazinin hem aynı, hem de menfaati aynı kişiye ait olduğu için burada mutlak milk söz konusudur. Buna karşılık bir mülkün menfaatine sahip olmaksızın sadece aynına ya da aynına sahip olmaksızın sadece menfaatine sahip olmaya sınırlı milk denilmektedir. Örneğin miri arazide olduğu üzere kuru mülkiyeti devlete, menfaat mülkiyeti ise toprak tefviz edilen kişilere ait ise her biri açısından eksik mülkiyet söz konusu olacaktır.
İslam hukukçuları milk kavramını değişik şekillerde tanımlamışlardır. Örneğin Mâlikî hukukçu Karâfî milk kavramını “Bir ayn ya da menfaatte takdir olunan, nisbet edildiği şahsa ondan yararlanma ve ferâgat ettiği taktirde karşılığını (ivaz) alma yetkisi veren hukukî bir hükümdür” şeklinde tanımlarken (Çalış, 2004/a: 27); İbnü’ş-Şât ise bu tanımı yeterli görmemekte ve tanıma “doğrudan doğruya veya vekili vasıtasıyla ayn veya menfaatten faydalanma” ibaresinin eklenmesi gerektiğini belirtmektedir (Çalış, 2003: 187; 2004/a: 27). Bunların yanında Serahsî, milkin malike tasarruf yetkisi vermesinden, Hanefi fakihlerden Abdülaziz el-Buhârî ve Cürcani ise tasarruf hakkının yanı sıra “başkasının tasarrufunu engelleme” şartından bahsetmektedir (Çalış, 2003: 187; 2004/a: 27).
Hanefi hukukçular milki; mülk üzerinde hak sahibine ait, diğer tüm şahısların hâkimiyet ve müdahale alanından çıkarılmış en geniş bir ihtisas ve öncelik yetkisi olarak tanımlamışlardır (Hacak, 2005: 101). Hanefi hukukçuların Maliki hukukçulardan temel farkı milkin malike tanıdığı yetkileri “yararlanma ve bedel alma” olarak değil, daha geniş bir ifade olan “tasarruf” ile tanımlamalarıdır.
Mustafa ez-Zerkâ’nın “Milk, bir engel olmadığı sürece, şer’an, sahibine tasarruf yetkisi veren ve başkasının tasarrufunu engelleyen bir aidiyet bağıdır” şeklindeki tanımı ise en fazla kabul gören tanım olmuştur (Çalış, 2004/a: 29).
Bunun yanı sıra bazı tanımlarda “başkasına zarar vermeme” ifadesinin de yer aldığı görülmektedir. Buna göre milk, başkasına zarar vermemek şartıyla mülkü üzerinde tasarruf yetkisi vermektedir. Ancak Çalış, Zerka’nın tanımında geçen “bir engel olmadığı sürece” ibaresinin, başkasına zarar vermeme unsurunu da içerdiğini, bundan dolayı başkasına zarar vermeme şartının ayrıca belirtilmesine gerek olmadığını ifade etmektedir (Çalış, 2004/a: 31).
Milk, malike hem mülkü üzerinde dilediği gibi tasarrufta bulunma, hem de başkalarının haksız tasarruflarını engelleme hakkı vermektedir. Dolayısıyla milk kavramının malike tanıdığı iki temel yetki söz konusudur. Öncelik milk, konusu olan şey üzerinde malike inhisari (tekelci) bir tasarruf yetkisi verir. Milke ilişkin tanımlarda geçen “ihtisas”, “haciz” gibi kavramlar, milkin inhisarilik fonksiyonuna işaret eder (Çalış, 2004/a: 28). Milk konusu nesne üzerinde başka hiç kimsenin hak iddiasında bulunamaması, nesne üzerinde tasarruf yapamaması, nesnenin sadece malike özgü olması milkin temel niteliklerindendir. Bundan dolayı herkesin başkasına zarar vermemek şartıyla yararlanma hakkına sahip olduğu mubah mallar üzerine milk söz konusu değildir (Çalış, 2004/a: 29).
Bu açıdan bakıldığında milk kavramı, günümüz medeni hukuk sistemlerinde görülen ayni hak kavramına benzemektedir. Zaten İslam fakihlerinin pek çoğu da milk ile ayni hak kavramını aynı anlamda kullanmışlardır (Çalış, 2003: 192; 2004/a: 32). Bundan dolayı milk nitelikli hakların terk ya da zamanaşımı ile sona ermesi söz konusu değildir. Örneğin varis mirastaki hissesini terk ettiğini beyan ederse bu terk geçerli olmaz, zira milk nitelikli haklar terk ile batıl olmaz (Hacak, 2006: 185).
“Milk” ve “mülk” kavramları arasında farklılık olduğunu, bunlardan birincisinin kişinin eşya üzerindeki hakimiyetini, ikincisinin ise Allah’ın eşya ve insan dahil olmak üzere tüm kainat üzerindeki hakimiyetini ifade ettiğini ifade eden hukukçular olduğu gibi, bu iki kavram arasında herhangi bir fark bulunmadığını ifade eden hukukçular da olmuştur.
2. İslam Hukukunda Hukuk
Hukuk kavramı, eşya üzerinde malike tanıdığı haklar açısından milkten zayıf, fakat aşağıda açıklanacak olan ibahadan güçlü durumları ifade etmektedir. Hukuk kavramı ile ifade edilen durumlar, mülkiyete yakın olmakla birlikte sahibine milk kadar geniş yetkiler tanımayan durumlardır. Bundan dolayı bu hak yarı ayni hak olarak da tanımlanmaktadır (Hacak, 2006: 185).
Burada kullanılan “hukuk” kavramı, genel ve yaygın olarak bilinen “hak” anlamında olmayıp, milk nitelikli haklardan daha zayıf bazı hakları ifade etmektedir (Hacak, 2006: 185). Nitekim dört büyük mezhebin tamamı, milk ve hukuk kavramını farklı durumları ifade etmek üzere kullanmışlardır (Hacak, 2006: 184).
Hukuk nitelikli hakların, milk nitelikli haklardan önemli bir farkı, terk ve zamanaşımı ile sona erebilmesidir. Örneğin leş, hayvan derisi gibi şeyler üzerindeki haklar hukuk niteliğindedir, dolayısıyla bir kişi elinde bulunan bu derileri atar, bir başkası da bunu alıp işlerse işleyen kişi malik olur. Deriyi daha önceden elinde bulunduranın geri alma hakkı yoktur, zira “mücerred ihtisâs hakkı, terk ve yüz çevirme ile zayıflar” (Çalış, 2003: 194).
Hukuk nitelikli haklardan bazıları nitelik olarak mülkiyet hakkına çok yakındır. Bu haklardan hakku’l milk ve hakku’t temellük, hak sahibi açısından mülkiyet hakkı ile sonuçlanacak bir takım durumları ifade etmektedir (Çalış, 2003: 192). Bu iki durumda aslında hak oluşmakta, ancak malın ya da hak sahibinin bazı özel durumları nedeniyle mülkiyet hakkının gerçekleşmesi ertelenmektedir. Bu haklar ilk durumda milk niteliğinde olmasa da tek taraflı bir irade beyanı ya da başka bir hukuki olayın meydana gelmesiyle milk nitelikli haklara dönüşmektedir. Zaten hukuk nitelikli haklardan hakku’t-temellük Chehata tarafından Theorie Generale isimli eserinde “yarı ayni hak” olarak nitelendirilmiştir (Hacak, 2006: 186). Milk nitelikli hakların ayni hakka denk geldiği dikkate alındığında, hukuk nitelikli haklardan olan hakku’t-temellükün yarı ayni hak olarak nitelendirilmesi oldukça anlamlı durmaktadır. Zerka ise sadece hakku’t-temellükü değil, hakku’t-taalluku da yarı ayni hak kavramı içinde değerlendirmiştir (Hacak, 2006: 186). Buna karşılık hakku’l-ihtisasta gerçek anlamda bir mülkiyet bulunmamakta, sadece hak sahibi özel mülkiyete konu olması mümkün olmayan bir nesne üzerinde yararlanma hakkına sahip olmaktadır.
Milk nitelikli haklardan farklı olarak hukuk nitelikli hakların hangi haklardan oluştuğu sistematik olarak yeterince incelenmemiştir. Bu haklar ilk olarak Hanbelî hukukçu İbn Receb tarafından El-Kavaid isimli eserinde sistematik şekilde ortaya konulmuştur (Çalış, 2004/a: 33). Buna göre hukuk kavramı oluşturan unsurları şu şekilde sıralamak mümkündür:
2.1. Hakku’l Milk
Hakku’l milk, sebebi oluşmuş, ancak kişinin bulunduğu durum nedeniyle tam olarak milke dönüşmemiş hakları ifade etmektedir. Milke dönüşmeyi engelleyen durum ortadan kalktığında hak da milke dönüşecektir. Hakku’l milkin, milke dönüşmesi için kişinin tek taraflı bir irade beyanına gerek bulunmamaktadır. Hakkın milke dönüşmesinin engelleyen durum ortadan kalktığında hak kendiliğinden milke dönüşür (Hacak, 2006: 188). Bundan dolayı hakku’l milk, milk nitelikli haklara en yakın hak kategorisini oluşturur. Örneğin mukatebeli kölenin malları üzerindeki hakları hakku’l milk niteliğindedir (Çalış, 2003: 192; 2004/a: 33). Mukatebeli kölenin kazancı kendisine aittir, ancak bunlar üzerinde tam olarak hak sahibi olabilmesi, yani bunun milke dönüşmesi için kölenin mukatebe anlaşmasında belirtilen kölelik bedelini ödemesi ve kölenin hür insan haline gelmesi gerekir.
Mukatebe köle ile sahibi arasında yapılan ve köleyi kazancı konusunda derhal, kölelik ve esaretten kurtulması hususunda daha sonra ödenmek üzere belli bir meblağ karşılığında hürriyetine kavuşturmak için yapılan anlaşma ve yazışmadır. Mukatebe anlaşması yapmış olan köle kölelikten kurtulma bedelini ödeyinceye kadar köle ile hür insan arasında bir konumdadır. Bu aşamada hür insan gibi kazanç elde edebilir ancak bunların tam anlamıyla maliki olamaz.
Aynı şekilde gazilerin savaşta elde edilen ganimet üzerinde, ganimetin taksiminden önceki durumda sahip olduğu haklar da hakku’l milk niteliğindedir (Hacak, 2006: 188). Bu aşamada ganimetten düşecek pay, mirasla intikal etmez. Ganimet dağıtıldığında hak, milke dönüşür ve mirasla intikal edebilecek duruma gelir. Kurduğu tuzakta av bulunurken vefat eden kişinin ihramda olan varisinin, ihramdayken sahip olduğu hak da hakku’l milktir. Zira ihramda bulunan kişinin miras edinmesi söz konusu değildir. İhramdan çıkınca hak, milke dönüşecektir.
Hakku’l milkin, milke dönüşebilmesi için hak sahibinin tek taraflı bir irade beyanına gerek yoktur. Hakkın, milke dönüşmesine engel olan durumun ortadan kalkması yeterlidir. Örneğin mukatebeli köle açısından kölelik bedelinin tamamen ödenmesi, gaziler açısından ganimetlerin dağıtılması, hakkın milk nitelikli haklara dönüşmesini sağlar.
2.2. Hakku’t Temellük
Hakku’t temellük, henüz milk nitelikli olmamakla beraber sahibinin tek taraflı bir irade beyanı ile milke dönüşen haklardır (Hacak, 2006: 190). Bu beyan olmadığı sürece eşya üzerinde bir hak söz konusu değildir. Örneğin şufa hakkı sahibinin şufa hakkı kullanılarak sahip olunacak nesne üzerinde şufa hakkını kullanmadan önceki durumu hakku’t temellük niteliğindedir (Çalış, 2004/a: 33). Kişi şufa hakkını kullandığını beyan ederse hak, milke dönüşecektir. Yine borçlar hukuku anlamda icaba karşı kabul hakkı, hakku’t temellük niteliğindedir. Kabul yapılmadıkça hak milke dönüşmez. Yenilik doğurucu bir hak olan kabulün yapılmasıyla akit konusu üzerinde milk nitelikli hak söz konusu olur. Ayrıca babanın oğlunun malı üzerindeki hakkı da bu kategoriye dahildir (Çalış, 2004/a: 34).
Hakku’t temellük ile hakku’l milk arasındaki en önemli fark, hakku’l milkin, milke dönüşmesi için irade beyanına ihtiyaç olmamasına rağmen, hakku’t temellükün milke dönüşmesi için irade beyanına ihtiyaç olmasıdır. Bu anlamda hakku’t temellük günümüz hukukundaki yenilik doğurucu haklara oldukça benzemektedir (Hacak, 2006: 190).
2.3. Hakku’l-İhtisas
İbn Recep hakku’l ihtisası şu şekilde tanımlamaktadır (Hacak, 2006: 193): “Ayn’ına malik olunmayan bir nesnenin sadece belirli bir şekilde yararlanma konusunda inhisar (ihtisas) altında olması, fakat bedel karşılığı devredilme imkânının bulunmamasıdır.” Çalış bu hakkı “hiçbir özel şahsın mülkü olmayan bir nesneden hak sahibinin sadece istifade (intifâ) etmesini mümkün kılan, muâvaza yollu akidlerle devri mümkün olmayan haklar” olarak tanımlamaktadır (Çalış, 2003: 192; 2004/a: 34).
Hakku’l ihtisas niteliğindeki hakların belirgin iki temel özelliği bulunmaktadır. Bunlardan ilki hakku’l ihtisas nitelikli hakların sadece nesneden yararlanma hakkı sağlaması, buna karşılık mülkiyet hakkı sağlamamasıdır. Hakku’l ihtisas nitelikli hakları hakku’l milkten ve hakku’t temellükten ayıran en önemli özellik de budur. Hakku’l milk ve hakku’t temellük niteliğinde haklar eninde sonunda milke dönüşerek kişiye tam bir mülkiyet hakkı sağlarken, hakku’l ihtisas kişiye mülkiyet hakkı sağlamaz.
Hakku’l ihtisas, kişiye, necis kabul edilmesi nedeniyle mülkiyete konu olmamasına rağmen günlük hayatta ihtiyaç duyulduğu için kullanılan ve bu nedenle “muhterem şey” olarak adlandırılan (Hacak, 2006: 194) av köpeği, meyte derisi gibi şeyler üzerinde kullanma hakkı verir (Çalış, 2004/a: 33).
Hukuken özel mülkiyete konu olması mümkün olmayan (hayvan derisi gibi), fakat işlenmesi durumunda üzerinde özel mülkiyet kurulması (hayvan derisinin tabaklanması gibi) mümkün olan şeyler üzerinde, henüz özel mülkiyet kurulması mümkün olmayan durumda (hayvan derisinin tabaklanmasından öncekinde olduğu gibi) eşya üzerindeki hakları, kamuya ait yol, park, cadde ve kaldırımlar ile mescitlerden istifade hakkı ya da av köpeği gibi mülkiyet konusu olamayacak bir nesneden yararlanma haklarını hakku’l ihtisasa örnek olarak vermek mümkündür. Bu nesneler üzerinde milk nitelikli haklar kurulamadığı için bunlar ancak hakku’l ihtisas şeklinde yararlanmaya konu olurlar.
Ancak hakku’l- ihtisas’ı değerlendirirken mülkiyet konusu olmayacak şeylerin zamanın koşullarına göre değerlendirilmesi gerekir. Geçmişte iktisadi bir değer ifade etmeyen nesnelerin günümüzde iktisadi değer ifade etmesi mümkündür. Bu anlamda iktisadi bir değer ifade etmeyen nesneler üzerindeki haklar hakku’l- ihtisas ve dolayısıyla hukuk; iktisadi değer ifade eden nesneler üzerindeki haklar ise milk olarak değerlendirilmelidir. Çalış, H. (2003) “İslam Hukuku Literatüründe Eşya Hukukunun Temel Kavramları ve Konu ve Kapsam Açısından “Milk” Terimi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Yıl: 2003, Sayı: 2, s: 193
Ayrıca hakku’l ihtisasa konu nesnelerin bedel karşılığı devredilmesi de mümkün değildir (Hacak, 2006: 194). Ancak bunların mirasla intikal etmesi ve vasiyete konu olması mümkündür. Bu haklar, milk nitelikli haklar gibi korunmadığı için bu malların gasp edilmesi durumunda iade yükümlülüğü olsa da tüketilmesi durumunda tazmin edilmesi gerekmez. Örneğin gasp edilmiş av köpeğinin her halükarda iade edilmesi gerekir ise de öldürülmesi durumunda tazmin edilmesi gerekmez (Hacak, 2006: 194).
Bunun yanı sıra bu haklar milk nitelikli haklar kadar güçlü olmadıkları için terk edilmeleri durumunda ihtisas zayıflar. Örneğin tabaklanmamış hayvan derisinin bırakılması durumunda bunun bir başkası tarafından alınıp tabaklanması halinde bu kişi malik olur.
2.4. Hakku’t-Tealluk
Malikin henüz mülkiyet hakkına sahip olmadığı, fakat herhangi bir şekilde doğmuş bir hakkın elde edilebilmesi amacıyla kullanılabilecek nesneler üzerindeki hakları hakku’t tealluk olarak adlandırılmaktadır (Çalış, 2003: 192-194). Çalış bu hakkı “doğrudan borçlu konumundaki kişinin zimmetinde sabit olmayıp (zimmetine taalluk etmeyip) bu kişiye ait belirli bir eşya üzerinde kurulu olan (eşyaya taalluk eden) alacaklar” şeklinde tanımlamaktadır. Bu tür haklarda hak sahibi, nesnenin aynına da, menfaatine de o anda malik değildir, sadece herhangi bir sebeple doğmuş bulunan bir hakkın elde edilmesi bu nesneye bağlı kılınmıştır (Çalış, 2003: 194). Örneğin rehin alan kişinin, alacağını tamamen tahsil edinceye kadar rehin üzerindeki hapis hakkı (milku’l-ayn fi hakki’l-habs), alacaklının tereke malları üzerindeki hakları ya da mahcûr müflis ve borçlunun malı üzerinde, alacaklıların hakkı hakku’t-tealluka örnek olarak verilebilir (Çalış, 2004/a: 36).
Hakku’t teallukun yarı ayni haklara benzetilmesinin nedeni bunların belirli bir nesne üzerinde kurulması ve nesne kimin mülkiyetinde olursa olsun ya da sonradan el değiştirsin herkese karşı ileri sürülebilmesidir (Hacak, 2006: 198). Zaten bundan dolayı bu haklara eşyaya bağlı alacaklar denilmektedir.
2.5. Hakku’l İntifa
Hakku’l intifa, bir başkasına ait nesne üzerinde, arada hukukî bir işlem olmaksızın doğrudan kanundan kaynaklanan hakları ifade etmektedir (Hacak, 2006: 205; Çalış, 2004/a: 34).
Bu hak, milk nitelikli haklardan oldukça uzaktır. Kişiye sadece başkasına ait nesne üzerinde yararlanma hakkı verir. Örneğin zaruret halinde komşusunun arazisindeki su mecrasından temiz ya da atık suları akıtma, komşusunun duvarına zarar vermemek kaydıyla kiriş koyma gibi haklar hakku’l-intifâ olarak kabul edilmektedir (Çalış, 2003: 193).
3. İslam Hukukunda İbaha
İbaha, bir eşyadan yararlanmak (örneğin arabasına binmek) ya da onu tüketmek (örneğin yemeğini yemek) üzere malik tarafından üçüncü şahıslara verilen yetkileri ifade ettiği (Çalış, 2003: 195) gibi kamu mallarından bireylerin yararlanma haklarını da ifade etmektedir. Bu anlamda ibaha hem malik tarafından özel hukuk hükümlerine göre başkasına verilen izin ve ruhsatı, hem de herkesin ortak kullanımında olan kamu mallarından başkasına zarar vermeyecek şekilde yararlanmayı ifade eder. İbaha türü bir yetki özel mülkiyetteki taşınmazlar üzerinde tanındığında kaynağı malikin iradesi, kamu malları üzerinde tanındığında ise kaynağı doğrudan doğruya kanundur (Çalış, 2003:1 95).
Şâfiî hukukçu Zerkeşî ibahayı özel hukuk anlamında ele almış ve “bir aynı tüketmek ya da menfaatten yararlanmak üzere nesne sahibinin verdiği milk nitelikli olmayan bir yetki ve ruhsat” şeklinde tanımlamıştır (Çalış, 2003: 195; 2004/a: 37).
Malik tarafından verilen ve “ibaha hassa” olarak ifade edilmekte olan ibaha, malik tarafından yetki verilen kişiye (ibaha lehtarı) kullanma veya tüketme hakkı tanımakta, ancak bu hakkın verilmesiyle malikin eşya üzerindeki mülkiyet hakkı sona ermemektedir (Çalış, 2003: 195). Hakkın tanındığı kişi (ibaha lehtarı) sadece kullanma, tüketme, faydalanma hakkına sahip olup şeyin mülkiyetini elde etmemektedir (Çalış, 2004/a: 38).
İbaha lehtarının sahip olduğu hakkın, milk değil, ibaha nitelikli olduğu konusunda çoğunluk görüşü söz konusudur. Zaten Mecelle’de de ibaha lehtarının sahip olduğu hakkın milk nitelikli olmadığı görüşü benimsenmiştir. Bu nedenle ibaha lehtarı; şeyden ancak kendisi yararlanabilir, şeyi tüketebilir ve ondan faydalanabilir; şeyi satamaz, kiralayamaz (Çalış, 2003: 196).
Ancak ibaha sadece özel mülkiyet konusunda görülmez, İslâm hukukçuları, bütün bireylerin serbestçe ve başkasına zarar vermeden serbest (mübâh) mallardan ve kamu mallarından eşit seviyede yararlanma yetkisini ifade etmek üzere de ibâha kavramını kullanmışlardır (Çalış, 2003: 195).
Kamu mallarından ve özel mülkiyete konu olamayacak mallardan yararlanma hakkı “ibaha amme” olarak adlandırılmaktadır. Kanundan doğan ibaha amme bireylere kamu mallarından, başkasına zarar vermemek şartı ile, kullanma, yararlanma ve (ormanlardaki odunların kesilmesi ve toplanmasında olduğu üzere) mülkiyetine geçirme hakkı sağlamaktadır (Çalış, 2003: 196; 2004/a: 39). Bundan dolayı ibaha hassa milk nitelikli hak sağlamazken ibaha amme (ormanlardaki odunların kesilmesi ve toplanmasında olduğu üzere) toplanan şeyler üzerinde milk nitelikli haklar sağlar (Çalış, 2003: 196).
Kaynakça
Hacak, H. (2006) “İslam Hukukunda Yarı Ayni Hak (Hukûk) Kavramının Analizi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Yıl: 2006, Sayı: 8
Çalış, H. (2003) “İslam Hukuku Literatüründe Eşya Hukukunun Temel Kavramları ve Konu ve Kapsam Açısından “Milk” Terimi”, İslam Hukuku Araştırmaları Dergisi, Yıl: 2003, Sayı: 2
Çalış, H. (2004) “İslam Hukukunda Özel Mülkiyet ve Sınırlamaları”, Yediveren Yayınları, Konya, 2004
Çalış, H. (2004) “İslam Hukukunda Servet / Mülkiyet Tahdidinin İmkânı Üzerine”, Selçuk Üniversitesi, İlahiyat Fakültesi Dergisi, Yıl: 2004, Sayı: 17