İçindekiler
Medeni Kanunun 715. maddesi anlamında tarıma elverişli olmayan tescil harici arazi, üzerinde düzenli bir tarımsal faaliyet yapılmayan, bir tarımsal yararlanma sağlanamayan arazidir. Bu yerler, kural olarak özel mülkiyete konu olabilecek durumda olmakla beraber henüz hiç kimsenin mülkiyetinde olmayan sahipsiz yerlerdir. Bazı yerlerinde yabani bir şekilde yetişmiş meyvelerin, mantarların ve çiçeklerin varlığı, bir araziye tarıma elverişli arazi niteliğini kazandırmaz.
Tarıma elverişli olmayan tescil harici alanların, arazi ve arsa düzenlemesine tabi tutulması konusunda yaşanan en önemli sıkıntı, bu alanların kimin adına tescil edileceğidir. Bu konuda uygulama birliği bulunmamaktadır.
1. Tarıma Elverişli Olmayan Tescil Harici Alanların Tescilinde Farklı Uygulamalar
Tescil harici alanların parselasyon işlemlerindeki durumu konusunda farklı uygulamalar vardır. Şimdi, öncelikle bunları açıklayalım.
a) Tescil Harici Alanların Belediye Adına Tescil Edilmesi
Bazı belediyeler, tescil harici alanları AAD uygulamalarında kendi adlarına tescil ettirmektedirler. Bu uygulamaya dayanak olarak da (mülga) 1580 sayılı Belediye Kanununun 159. maddesini göstermektedirler. Söz konusu madde hükmüne göre “belediye sınırları içinde sahipsiz arazi mahiyetindeki seyrangah, harman yeri, koruluk ve bataklıkların ve belediye marifetiyle deniz, nehir ve gölden doldurulmuş olan yerlerin ve yıkılmış kale ve kulelerin metruk arsaları ve enkazının tasarruf, idare ve nezareti kaffei hukuk ve vecaibi ve varidatı ile beraber belediyelere devrolunur.”
Belediye adına tescilin olabileceğini öne süren görüşlerin dayanağı (mülga) 1580 sayılı Belediye Kanunu’nun 159. maddesidir. Bu belediyeler, bu nitelikteki yerlerin kendi adlarına tescillerini, (mülga) 1580 sayılı Belediye Kanununun 159. maddesine dayandırmaktadırlar. TKGM’nin 1477 sayılı Genelgesi de aynı gerekçeyi kullanmaktadır: “Büyük Millet Meclisinin 17/Mayıs/1934 tarih 808 sayılı tefsir kararında da belediyelere devrolunan hususun yalnız idare ve nezaret hakkı olmayıp, tasarruf hakkında kapsadığı belirtilmiştir. (Şimşek, S. ve Hazar, İ. (2019) “Açıklamalı – İçtihatlı ve Örnek Dilekçelerle İmar Davaları Rehberi, s: 579 )”
Ancak 159. madde, belediyelere Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerleri resen kendi adlarına tescil yetkisi vermemektedir. Pek çok Yargıtay ve Danıştay kararında belirtildiği üzere 159. madde belediyelere sadece tasarruf hakkı tanımaktadır. Bu tasarruf hakkı ise mülkiyet ile değil, sadece taşınmazın kullanım şekli ile ilgilidir.
b) Tescil Harici Alanların DOP Hesabından Düşülmesi
Bazı belediyelerin ise düzenleme alanındaki Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu taşınmazları DOP hesabında değerlendirdikleri, yani bu alanları DOP’tan düştükleri görülmektedir. Bu uygulamaya örnek vermek gerekir ise, düzenleme alanında umumi hizmetler için gereken miktarın (a), Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alan miktarının ise (b) olması durumunda belediyeler, (a)’dan (b) miktarını çıkararak DOP ihtiyacını belirlemektedirler.
c) Tescil Harici Alanların Kısmen Belediye Adına İhdas Edilmesi ve Kısmen DOP Hesabından Düşülmesi
Bazı belediyeler, bu alanlardan imar planına göre umumi hizmetlere denk gelenleri tescil etmemekte ve bunları DOP hesabından düşmekte; buna karşılık imar planına göre özel mülkiyete konu olabilecek alanlara rastlayanları ise kendi adları veya Hazine adına ihdas etmektedirler.
d) Tescil Harici Alanların Hazine Adına İhdas Edilmesi
Bazı uygulamalarda ise bu alanların tamamı Hazine adına ihdas edilmektedir. Böyle bir durumda bu taşınmazlar Hazine taşınmazı gibi uygulama görmekte, bunlardan DOP kesintisi ve diğer kesintiler yapıldıktan sonra kalanı imar parsellerine tahsis edilmektedir.
2. Tescil Harici Alanlar Konusunda Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü Uygulaması
Tapu ve Kadastro Genel Müdürlüğü’nün konuya ilişkin görüşleri, 1477 sayılı Genelgesinde ve 1498 sayılı Genelgesinde açıklanmıştır. 1477 sayılı Genelge bu alanların belediye ya da Hazine adına tescilini öngörmektedir.
1477 sayılı Genelgeye göre; imar planı sınırları içinde kadastral yollar, meydanlar ile Medeni Kanunu’nun 641’inci maddesi kapsamında olup, 766 sayılı Tapulama Kanununun 35’inci maddesi gereğince sadece sınırlandırılması yapılan mer’a, yaylak, kışlak ve harman yerleri ile tespit harici bırakılan yerler hazırlanan imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar. 1580 sayılı Belediye Kanununun 159’uncu maddesi ile belediye sınırları içerisindeki sahipsiz arazi mahiyetindeki seyrangah, harman yeri, çayır ve mer’alar belediyelere devrolunmuştur. Büyük Millet Meclisinin 17/Mayıs/1934 tarih 808 sayılı tefsir kararında da belediyelere devrolunan hususun yalnız idare ve nezaret hakkı olmayıp, tasarruf hakkında kapsadığı belirtilmiştir. Bu nedenle; imar planları içerisinde kalan mer’a, yallak, kışlak, harman yeri, seyrangah ve çayırlar ile tescil harici bırakılmış yerlerin tescili için Medeni Kanunun 912’nci maddesindeki tescili muktazi aynı hak doğmuş olacağından belediye sınırları içerisindeki bu gibi yerlerin imar parselasyon planının uygulanması sırasında, arsa vasfı ile planda gösterilen kullanım ve kamu hizmetine tahsis amacına göre belediye veya hazine adına tescil edilecek ve belediye adına yapılan tescillerden hazineyi temsilen maliye kuruluşuna bilgi verilecektir.
Fakat 1498 sayılı Genelgesi, imar planına göre tescil harici alanlarda (örneğin yol ya da park gibi) kalan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların tescil edilmeyeceğini (bir başka ifadeyle planla getirilen kullanım amacına tabi olacağını), bunların dışındaki alanların ise Hazine adına tescil edileceğini öngörmüştür. 1498 sayılı Genelgede “3194 sayılı İmar Yasasının 11’inci maddesinin son fıkrası uyarınca imar planı kapsamında kalan mera, yaylak, kışlak ve harman yeri gibi tescil harici yerler ile, Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki sahipsiz yerlerden olması nedeniyle tespit harici bırakılmış yerler, imar planlarının kesinleşmesi ile bu vasıflarını yitirerek imar planındaki kullanım amacına konu ve tabi olacağından, imar parselasyon planlarının tecili sırasında, imar planında meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılmış yerler dışında kalan ve konut, sanayi ve ticaret alanı gibi özel mülkiyete konu olan kısımlar arsa vasfı ile Maliye hazinesi adına tescil edilecektir.” görüşüne yer verilmiştir.
Aynı Genel Müdürlüğün 1993/05 sayılı Genelgesine göre; kesinleşen imar parselasyon planlarının tescilleri sırasında, imar planında meydan, yol, park, yeşil saha, otopark, toplu taşıma istasyonu ve terminal gibi umumi hizmetlere ayrılan ve tescile tabi olmayan yerlere isabet eden mera, yaylak, kışlak ve harman yeri gibi tescil harici yerler ile Devletin hüküm ve tasarrufu altında olup da tespit harici bırakılan alanların, öncelikle imar planındaki kullanım amacı kapsamında tasarrufa konu edilmeden Maliye Hazinesi adına tescil edilmesi, daha sonra sicilden terkin edilmesi ve terkin nedeniyle kapatılan kaydın kütük sayfasının beyanlar hanesine ‘bu taşınmaz malın, onaylı imar planında, … ayrılması nedeniyle, 3194 sayılı İmar Yasasının 11’inci maddesi uyarınca kamunu ortak kullanımına açık olmak üzere (Belediyesine / İl Tüzel Kişiliğine) bedelsiz terki yapıldığından, satılamaz ve başka bir maksat için kullanılamaz. İlerde, imar planı değiştirilerek kullanış şekli özel mülkiyete konu edilecek hale getirildiği takdirde, tekrar aynı şartlarla Hazine adına tescil edilir’ şeklinde belirtme yapılması gerekir.
Bu Genelgede ayrıca “tescile tabi olmayan Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki alanların tescili sadece imar planlarıyla yapılacak değişikliklerde taşınmazların hukuki durumunun izlenmesi amacına yönelik olduğundan, bu taşınmazların imar planı gereği sicilden terkinlerinde Maliye Bakanlığı onayının aranmasına gerek bulunmadığı” ifade edilmiştir (Şimşek, S. (2010) İmar Hukuku, s: 625=.
Ancak 1498 sayılı Genelge ile 1993/05 sayılı Genelge yürürlükten kaldırılmıştır. Bu nedenle konu hakkındaki TKGM görüşünün 1477 sayılı Genelge esas alınarak değerlendirilmesi gerekmektedir.
Mevcut durumda 1477 sayılı Genelgeye göre, düzenleme alanında kalan tescil harici taşınmazların belediye ya da Hazine adına tescil edilmesi gerektiğine göre bu alanların umumi hizmetler hesabında (DOP hesabında) değerlendirilmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle DOP’tan karşılanması gereken alanların, tescil harici Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlardan karşılanması mümkün değildir.
1477 sayılı Genelgeye göre bu alanlar parselasyon esnasında mutlaka (belediye ya da Hazine) ihdas edilecektir.
Ayrıca 1477 sayılı Genelgede “tespit harici bırakılan yerler hazırlanan imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar.” ifadelerine yer verilmiştir. Oysaki mevzuatımızda tescil harici Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların imar planıyla getirilen kullanım amacına tabi olacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesinin son fıkrası sadece kapanan kadastral yollar ile meydanları kapsamaktadır. Madde metnine göre hazırlanan imar planı sınırları içindeki kadastral yollar ile meydanlar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar. Görüldüğü üzere madde metninde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1477 sayılı Genelgedeki bu görüşe katılmak imkanı bulunmamaktadır.
3. Tescil Harici Alanlar Konusunda Danıştay Kararları
Danıştay kararlarına göre, tescil harici kalmış devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar, düzenleme ortaklık payı olarak düşülemez. Danıştay kararlarına göre tescil harici Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların DOP’tan düşülerek DOP ihtiyacının buna göre belirlenmesi mümkün değildir (Şimşek, S. ve Hazar, İ. (2019) “Açıklamalı – İçtihatlı ve Örnek Dilekçelerle İmar Davaları Rehberi, s: 581 ).
Örneğin Danıştay 6. Dairesinin 09.11.1992 tarihli ve E:1991/3280, K:1992/4042 sayılı kararına göre “İdare mahkemesince, yasa hükümlerine aykırı olarak, tescil harici kalmış devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların düzenlemenin yapıldığı özel kişilere ait taşınmazların alanına dahil edilerek birlikte düzenlemeye tabi tutulduğu ve bunların tamamının düzenleme ortaklık payı olarak düşüldüğü, böylece özel kişiler ve dağıtımda bazı parsellerin sahibi kılınan belediye adına haksız kazanımların yaratıldığı, düzenleme sırasında tescil harici kalmış yerlerin taşlık ve çalılık olarak vasıflandırılarak öncelikle 1580 sayılı Yasanın 159. maddesi uyarınca belediye adına tesciline karar verilmiş, sonra 18. madde uygulamasına geçilmiş ise de 159. maddenin re’sen tescil yetkisini içermemesi nedeniyle işlemde bu yönden de hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu düzenleme işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki temyize konu İzmir 3. İdare Mahkemesinin (…) kararında, (…) bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, (…) mahkeme kararının onanmasına, (…) 9.11.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
Danıştay 6. Dairesinin 09.11.1992 tarihli ve E:1991/3280, K:1992/4042 sayılı kararında da tescil harici kalmış devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazlar, düzenleme ortaklık payı olarak düşülemeyeceği vurgulanmıştır: “Dava, 6 pafta, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30 parsellerle 5 pafta, 89 parselin tamamının ve 5 pafta, 84 ve 97 parsellerin bir kısmının 3194 sayılı Yasanın 18. maddesi uyarınca düzenlemeye tabi tutulmasına ilişkin işlemin, taşlık-çalılık olarak gösterilen kısımların 1580 sayılı Yasanın 159. maddesine göre ihdasen belediye adına tescil edilerek düzenleme yapılması nedeniyle iptali istemiyle açılmış, İdare mahkemesince, yasa hükümlerine aykırı olarak, tescil harici kalmış devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan taşınmazların düzenlemenin yapıldığı özel kişilere ait taşınmazların alanına dahil edilerek birlikte düzenlemeye tabi tutulduğu ve bunların tamamının düzenleme ortaklık payı olarak düşüldüğü, böylece özel kişiler ve dağıtımda bazı parsellerin sahibi kılınan belediye adına haksız kazanımların yaratıldığı, düzenleme sırasında tescil harici kalmış yerlerin taşlık ve çalılık olarak vasıflandırılarak öncelikle 1580 sayılı Yasanın 159. maddesi uyarınca belediye adına tesciline karar verilmiş, sonra 18. madde uygulamasına geçilmiş ise de 159. maddenin re’sen tescil yetkisini içermemesi nedeniyle işlemde bu yönden de hukuka uyarlık bulunmadığı gerekçesiyle dava konusu düzenleme işleminin iptaline karar verilmiş ve bu karar davalı idare tarafından temyiz edilmiştir. Dava konusu işlemin yukarıda özetlenen gerekçeyle iptali yolundaki temyize konu İzmir 3. İdare Mahkemesinin (…) kararında, (…) bozma nedenlerinden hiçbirisi bulunmadığından, (…)mahkeme kararının onanmasına, 9.11.1992 gününde oybirliğiyle karar verildi.”
4. Tescil Harici Alanlar Konusunda 7181 sayılı Kanunla Yapılan Değişiklik
3194 sayılı İmar Kanunu’nun 18. maddesinin 5. fıkrası, 04.7.2019 tarihli ve 7181 sayılı Tapu Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun’un (10.07.2019 tarihli ve 30827 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır) 9. maddesiyle değiştirilerek, düzenleme ortaklık payı için maliklerden yapılan kesintinin yeterli olmaması durumunda tescil harici alanların düzenleme ortaklık payı hesabında değerlendirilmesi esası benimsenmiştir.
Fıkranın son hali şu şekildedir: “Düzenleme ortaklık paylarının toplamı, üçüncü fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olduğu takdirde, eksik kalan miktar, tescil harici alanlardan veya muvafakat alınmak kaydıyla; kamuya ait taşınmazlardan ya da Hazine mülkiyetindeki alanlardan karşılanır. Bu yöntemlerle karşılanamaması hâlinde belediye veya valilikçe kamulaştırma yoluyla tamamlanır.”
Bu düzenleme henüz 18. Madde Uygulama Yönetmeliğine yansıtılamamıştır. Ancak Kanun’da yer alan düzenlemeye göre tescil harici alanların parselasyon işlemlerindeki durumu açısından ilkeleri şu şekilde izah edebiliriz:
– Düzenleme ortaklık payı için maliklerden alınabilecek tutarın, üçüncü fıkrada sözü geçen umumi hizmetler için, yeniden ayrılması gereken yerlerin alanları toplamından az olması durumunda tescil harici alanlar düzenleme ortaklık payı hesabında değerlendirilir.
Dolayısıyla düzenleme ortaklık payının, Hazine ve belediye taşınmazları da dahil olmak üzere tüm parsel maliklerinden maksimum oranında (Kanunen % 40) alınmış olması, buna rağmen umumi hizmetler için yeniden ayrılması gereken yerlerin alanlarının karşılanamamış olması gerekir. % 40 düzenleme ortaklık payı kesilebilecekken, (örneğin) %30 oranında düzenleme ortaklık payı alınması ve geriye kalan alanların tescil harici alanlardan karşılanması mümkün değildir.
– Tescil harici alanların, düzenleme ortaklık payında değerlendirilmesi için Hazine’nin (Milli Emlak Genel Müdürlüğü) iznine veya muvafakatine gerek yoktur.
Kanun, kamuya ait ya da Hazine mülkiyetindeki taşınmazların ancak maliklerinden muvafakat alınmak kaydıyla, düzenleme ortaklık payında değerlendirilebileceğini hüküm altına almışken tescil harici alanlar için bu şekilde bir şart koşmamıştır.
– Tescil harici alanların, düzenleme ortaklık payında değerlendirilmeyen kısımlarının Hazine adına tescil edilmesi gerekir.
Mevcut durumda 1477 sayılı Genelgeye göre, düzenleme alanında kalan tescil harici taşınmazların belediye ya da Hazine adına tescil edilmesi gerekir. 1477 sayılı Genelgeye göre bu alanlar parselasyon esnasında mutlaka (belediye ya da Hazine) ihdas edilecektir.
Aslında, 1477 sayılı Genelgede “tespit harici bırakılan yerler hazırlanan imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar.” ifadelerine yer verilmiştir. Oysaki mevzuatımızda tescil harici Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki taşınmazların imar planıyla getirilen kullanım amacına tabi olacağına dair bir hüküm bulunmamaktadır. 3194 sayılı İmar Kanunu’nun 11. maddesinin son fıkrası sadece kapanan kadastral yollar ile meydanları kapsamaktadır. Madde metnine göre hazırlanan imar planı sınırları içindeki kadastral yollar ile meydanlar, imar planının onayı ile bu vasıflarını kendiliğinden kaybederek, onaylanmış imar planı kararı ile getirilen kullanma amacına konu ve tabi olurlar. Görüldüğü üzere madde metninde Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerler ile ilgili herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Bu nedenle 1477 sayılı Genelgedeki bu görüşe katılmak imkanı bulunmamaktadır.
Daha önceden de vurguladığımız üzere Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu alanların, kuru mülkiyeti Hazine’ye aittir. Bu taşınmazların uygulama esnasında Kadastro Kanununun 18. maddesi gereğince Hazine adına tescil edilmesi ve Hazine taşınmazı olarak uygulamaya tabi tutulması gerekir. Kadastro Kanununun 18. maddesine göre ekonomik yarar sağlaması muhtemel Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin Hazine adına tescil edilmesi gerekir.
Bundan dolayı imar planında yol, park, yeşil alan gibi alanlara rastlayanlarda dâhil ve düzenleme ortaklık payında değerlendirilen kısmı hariç olmak üzere tüm Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin parselasyon işlemleri esnasında Hazine adına tescil edilmesi gerektiği açıktır.
Bu nedenle, düzenleme alanında, düzenleme ortaklık payında değerlendirilmeyen Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer var ise bunlara uygulama öncesinde geçici olarak bir parsel numarası verilmesi, bu alanların Hazine taşınmazı olarak uygulamaya tabi tutulması, uygulama neticesinde Hazine adına tescil edilmesi gerekir.
– 18. Madde Uygulamasında Hazine Adına İhdas Edilmeyen Alanlarla İlgili Yapılacak İşlemler?
Dere yatağından ihdasen Hazine adına tescil edilmeyip, planda park alanı olarak ayrılan tescil harici alanların, 18 uygulamasında parselasyon sınırlarına dahil edilmesine karşın, hazine adına tescil edilmeden DOP tan karşılanan ve bu işlemin üzerinden yaklaşık 20 yıl süre geçen taşınmazlarla ilgili olarak ;
1- İmar uygulaması yönünden zamanaşımını da düşünürsek uygulamanın iptali için dava açabilir miyiz ?
2- Zamanaşımı yönünden, davanın reddine karar verildiğinde, söz konusu alan için tapu iptal tescil-eski halin ihyası vb. gibi hangi hukuksal yollara başvurulabilir?
3- Bu durumla ilgili emsal mahkeme kararları var mıdır?
Cevap: Daha önceden de vurguladığımız üzere Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki bu alanların, kuru mülkiyeti Hazine’ye aittir. Bu taşınmazların uygulama esnasında Kadastro Kanununun 18. maddesi gereğince Hazine adına tescil edilmesi ve Hazine taşınmazı olarak uygulamaya tabi tutulması gerekir. Kadastro Kanununun 18. maddesine göre ekonomik yarar sağlaması muhtemel Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin Hazine adına tescil edilmesi gerekir.
Bundan dolayı imar planında yol, park, yeşil alan gibi alanlara rastlayanlar da dâhil olmak üzere tüm Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yerlerin parselasyon işlemleri esnasında Hazine adına tescil edilmesi gerektiği açıktır.
Bu nedenle, düzenleme alanında Devletin hüküm ve tasarrufu altındaki yer var ise bunlara uygulama öncesinde geçici olarak bir parsel numarası verilmesi, bu alanların Hazine taşınmazı olarak uygulamaya tabi tutulması, uygulama neticesinde Hazine adına tescil edilmesi ve bu taşınmazlardan da diğer taşınmazlar gibi DOP alınması gerekir. Danıştay kararları da bu yöndedir.
1- İmar uygulamalarında zamanaşımı olabilmesi için ya tebligat yapılmış olmalı, ya da o bölgede imar uygulaması yapıldığı tapu vb. yollarla milli emlakin ıttılaına girmelidir. Yani milli emlakin bir şekilde haberi var ise zamanaşımı olur.
2- Tebligat veya açıkça bir öğrenme yok ise dava açılması makuldür. İdari dava olacağı için sadece vekalet ücreti kaybederiz.
3- Dava süre yönünden reddedilirse “söz konusu alan için tapu iptal tescil-eski halin ihyası” açılması mümkün değildir. İdari işlem geçerli olduğu sürece adli dava açılamaz.
4- Emsal karar için İmar Davaları Rehberi kitabına bakınız.
Kaynakça
Şimşek, S. (2010) İmar Hukuku, Milli Emlak Kontrolörleri Derneği Yayını, Ankara, 2010
Şimşek, S. ve Hazar, İ. (2019) “Açıklamalı – İçtihatlı ve Örnek Dilekçelerle İmar Davaları Rehberi, 2. Baskı, Ankara, 2019