İçindekiler
1982 Anayasasına Göre Özel Orman Mülkiyeti
Gerek Osmanlı ve gerek Cumhuriyet hukuku, ormanlar üzerinde özel mülkiyeti benimsemiştir. Gerek 1961 Anayasası ve gerekse 1982 Anayasası ormanları düzenleyen maddelerin bazı fıkralarında sadece devlet ormanlarından bahsedilmesi de bu görüşü doğrulamaktadır (Akipek, 1977: 7).
Her ne kadar Cumhuriyet dönemi ormancılığının temel hedeflerinden biri tüm ormanların devlet mülkiyetine alınması (Ayanoğlu, 1995: 54) ise de 3116 sayılı Orman Kanunu ve 6831 sayılı Orman Kanunu da özel ormanların varlığını vurgulayan hükümler ihtiva etmiştir. Ancak bu durum, ormanlar üzerinde özel mülkiyetin tanınmasının anayasal bir zorunluluk olarak görülmesine neden olmamalıdır.
Anayasanın 169. Maddesinde Orman Kavramı
Anayasanın 169. maddesi, orman kavramının tanımını yapmamıştır. Kavram Orman Kanunu ile tanımlanmıştır. Kanun’un 1. maddesine göre tabii olarak yetişen ve emekle yetiştirilen ağaç ve ağaççık toplulukları yerleriyle birlikte orman sayılır. Orman Kanunu’nun yaptığı bu tanıma göre ormanın iki önemli unsuru vardır. Bunlardan birincisi ağaç ve ağaççık topluluğu, diğeri ise bunların üzerinde yetiştiği orman toprağıdır.
Dolayısıyla mülkiyet hukuku yönünden bakıldığında ormanın birleşik eşya niteliğinde olduğu görülmektedir (Akipek, 1977: 3). Bu birleşik eşyanın asli unsuru, orman toprağıdır. Ağaçlar ve ağaççıklar ise bütünleyici parçadır. Orman toprağı asli unsur olduğu için toprağın üzerinde bulunan ağaçların yangın, kesme gibi herhangi bir sebeple yok olması, o toprağın orman toprağı niteliğini kaybetmesine neden olmaz.
Anayasa Mahkemesi de bir kararında aynı hususu vurgulamıştır: “Yerler orman tarifi içine girmekle ormanın ağaçlardan ayrı bir unsuru olmuş oluyor. Böyle olunca da ağaçlar herhangi bir nedenle yok olursa yerleri ormanın bir unsuru olmak niteliğini yitirmez. Ormanın toprağı ve yeri olmakta devam eder” (Anayasa Mahkemesinin 10.03.1966 tarihli ve E: 1966/46, K: 1966/14 sayılı kararı) (Resmi Gazete Tarih / Sayı: 1.6.1966/12314)
Anayasa’nın 169. Maddesinde Özel Ormanlar
Bu bağlamda, Anayasa’nın “Ormanların korunması ve geliştirilmesi” başlıklı 169. maddesinin ilk fıkrasında “Devlet, ormanların korunması ve sahaların genişletilmesi için gerekli kanunları koyar ve tedbirleri alır. Yanan ormanların yerine yeni orman yetiştirilir, bu yerlerde başka çeşit tarım ve hayvancılık yapılamaz. Bütün ormanların gözetimi Devlete aittir”, üçüncü fıkrasının ilk tümcesinde “Ormanlara zarar verebilecek hiç bir faaliyete izin verilemez” son fıkrasında da, fıkrada belirtilen ayrık durumlar dışında “orman sınırlarında daraltma yapılamaz” denilmektedir.
Maddenin gerekçesinde de bu hükümlerle orman tahribatı dolayısıyla meydana gelecek olan erozyon ve sel tahribatına engel olmak, orman bütünlüğünü korumak, yeni orman alanları tesis etmek ve ormanları devletin gözetiminde bulundurarak tekniğe uygun verimli şekilde işletilmesini sağlamak amacı güdüldüğü belirtilmiştir.
Anayasa’nın 169. ve 170. maddeleri ormanların ülke yönünden taşıdığı büyük önem gözetilerek gerek devlet ormanları, gerek kamu tüzel kişilerinin mülkiyetinde bulunan ormanlar ve gerekse özel ormanlar üzerinde çeşitli kısıtlamalar kabul etmiş; korunmaları ve geliştirilmeleri konusunda ayrıntılı düzenlemelere yer verilmiştir.
Bu anlamda orman mevzuatımız geçmişten bugüne, ormanlar üzerinde özel mülkiyeti benimsemiş ama malikleri bu ormanlar üzerinde tümüyle serbest bırakmamıştır. Yargıtay’ın 19.12.1945 tarihli ve E: 945/14, K: 945/16 sayılı içtihadı birleştirme kararında da belirtildiği üzere özel ormanlarda “tam ve kamil olarak hususi mülkiyet hükümleri” geçerli değildir. Halkın ve memleketin menfaati, sıhhat ve selameti bakımından özel orman sahiplerinin tasarruf hakları, Orman Kanunu’nun istisnai hükümleriyle tahdit ve takyit edilmiş ve hususi orman sahiplerine sadece bir intifa hakkı verilmiştir. Üstelik özel orman malikleri, sahip oldukları ormanları Anayasa’nın 35. maddesi gereği toplum yararının dikkate alarak kullanmak ve kanuni kısıtlamalara uymak zorundadırlar (Nuray, 1961: 78).
Anayasalarımızda yer alan bu hükümlere paralel olarak çıkarılan kanunlar da özel orman mülkiyetini tanımakla birlikte malik için orman mülkiyetinden kaynaklanan bir takım yükümlülükler ve sınırlamalar öngörmüştür (Atlaş, 2009: 1352).
Aynı düşünce tarzı 6831 sayılı Orman Kanunu’na da yansımıştır. Buna göre özel ormanlar 6831 sayılı Kanun’da kendileriyle ilgili olarak yer alan sınırlayıcı hükümlere tabidir. Kanun’un 49. maddesine göre Devlet ormanları açısından geçerli olan 14, 17, 18, 19, 20, 21, 41, 42. maddelerin hükümleri, tüzel kişiliğe sahip kamu idarelerine ait ormanlar hakkında da tatbik olunur. Kanun’un 56. maddesi de bu Kanun’un Devlet ormanları hakkındaki 14, 15, 17, 19. 41, 42. maddeleri hükümlerinin özel ormanlarda da uygulanacağını hüküm altına almıştır. Bundan dolayı sahipleri bu ormanları işletme hakkına sahipse de mülkiyet hakları bu maddelerle sınırlandırılmıştır.
Devletin Orman Üzerindeki Hakkının Niteliği
Değerlendirilmesi gereken ikinci husus, devletin ve özel hukuk kişilerinin ormanlar üzerindeki haklarının tam bir mülkiyet hakkı olup olmadığıdır.
Öncelikle devletin ormanlar üzerindeki hakkının niteliğine değinelim. Daha öncede vurguladığımız üzere devletin kamu malları üzerindeki hakları ne özel hukuktaki mülkiyet hakkına benzeyecek kadar geniştir, ne de koruma ve gözetim yetkisine indirgenecek kadar dardır. Bu haklar mülkiyet hakkı ile koruma ve gözetim yetkisi arasında özel bir hak kategorisi oluşturmaktadır. Ormanlar da kamu malı olduğu için ormanlar üzerinde devletin hakkını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Devletin ormanlar üzerindeki hakkının özel hukuk anlamında mülkiyet hakkı olmadığı açıktır (Akipek, 1977: 13).
Devlet ormanları, devletin hüküm ve tasarrufu altındaki kamu mallarındandır. Bu ormanların tapu sicilinde Hazine adına tescilinin öngörülmesi, bunların özel mülkiyete konu olabileceği ya da Hazine’nin özel mülkiyetinde bulunduğu anlamına gelmez.
Üstelik devletin, devlet ormanları üzerindeki hakları diğer kamu malları üzerindeki haklarına nazaran oldukça kısıtlıdır. Devlet ormanlarının mülkiyetinin devredilmesi mümkün değildir. Aynı şekilde Anayasal olarak izin verilen durumlar hariç olmak üzere orman vasıflı bir alanın bir başka alana dönüştürülmesi ya da orman vasfının kaldırılması mümkün değildir.
Devlet ormanlarının devlet tarafından işletilmesi zorunludur; tabii servet ve kaynakların aksine, devlet ormanlarının işletilmesinin özel hukuk kişilerine devri mümkün değildir. Üstelik devlet ormanları üzerinde ancak kamu yararının zorunlu kıldığı durumlarda irtifak hakkı tesis edilebilmektedir. Bundan dolayı devletin, devlet ormanları üzerindeki hakkını çok kısıtlı bir mülkiyet hakkı olarak nitelendirmek uygun olacaktır.
Özel Orman Sahiplerinin Ormanları Üzerindeki Haklarının Niteliği
Özel mülkiyette bulunan ormanlar açısından malikin hakkı ise daha da tartışmalıdır. Yargıtay’ın 19.12.1945 tarihli ve E: 1945/14, K: 1945/16 sayılı içtihadı birleştirme kararında “özel ormanlarda tam ve kamil olarak hususi mülkiyet hükümleri geçerli değildir. Halkın ve memleketin menfaati, sıhhat ve selameti bakımından özel orman sahiplerinin tasarruf hakları, Orman Kanunu’nun istisnai hükümleriyle tahdit ve takyit edilmiş ve hususi orman sahiplerine sadece bir intifa hakkı verilmiştir.” ifadelerine yer verilmiştir.
Ancak kanaatimizce malikin özel orman üzerindeki haklarının sadece intifa hakkına indirgenmesi hukuken doğru değildir. Çünkü Orman Kanunu maliklere özel ormanlar üzerinde çeşitli şekillerde kullanma, yararlanma ve tasarruf hakkı vermektedir. Örneğin Kanun’un 52. maddesine göre ekim ve dikim suretiyle meydana getirilen özel ormanlar hariç, özel ormanlar 500 hektardan küçük parçalar teşkil edecek şekilde parçalanıp başkalarına temlik ve mirasçılar arasında ifrazen taksim edilemez. Bu ifadeyi tersinden okursak özel ormanların 500 hektarın altına düşülmemek kaydıyla başkalarına satışı mümkündür.
Üstelik özel orman maliklerinin ormanlarından yararlanmaları da mümkündür. Orman Kanunu’nun 55. maddesine göre özel ormanların idare ve muhafazaları, Devletin kontrolü altında olmak üzere bu Kanun hükümlerine göre sahiplerine aittir. Devletin özel ormanlar üzerindeki gözetim ve denetim yetkisi, bu ormanların idaresini ve işletilmesini gözetlemek ve denetlemekle sınırlıdır. Söz konusu gözetim ve denetim, orman idaresince yerine getirilir (Korkmaz, 2010: 114). Ancak bu durum özel orman maliklerinin ormanlardan yararlanma haklarına halel getirmez. Dolayısıyla özel orman mülkiyetini, kanunen sınırlanmış özel hukuk mülkiyeti olarak değerlendirmek daha doğru bir yaklaşım olacaktır (aynı yönde Akipek, 1977: 8; Nuray, 1961: 76).
Anayasa’ya Göre Özel Ormanlarla İlgili Kısıtlamalar
a) Mülkiyetin Devriyle İlgili Kısıtlamalar
Orman Kanunu özel ormanların ve tüzel kişiliğe sahip kamu idarelerine ait ormanların mülkiyetinin devri ile ilgili önemli kısıtlamalar getirmiştir. Kanun’un 47. maddesine göre tüzel kişiliğe sahip kamu idarelerine ait ormanlar parçalanarak, şahıslara veya müesseselere toprağı ile birlikte devir ve temlik edilemez.
Kanun’un 52. maddesi de özel ormanlarda mülkiyetin devrini kısıtlamıştır. Madde hükmüne göre ekim ve dikim suretiyle meydana getirilen hususi ormanlar hariç, hususi ormanlar 500 hektardan küçük parçalar teşkil edecek şekilde parçalanıp başkalarına temlik ve mirasçılar arasında ifrazen taksim edilemez.
Bu madde ile getirilen sınırlama yalnızca ekim ve dikim suretiyle meydana getirilenler dışındaki ormanlarda uygulanır. Ekim ve dikim suretiyle meydana getirilen ormanların 500 hektardan küçük parçalara ayrılması ve bunların başkalarına satışı mümkündür (Korkmaz, 2010: 113-114).
Madde gerekçesinde belirtildiği üzere bu sınırlama özel ormanların küçük parçalara bölünmesinin, bu alanların orman niteliğinin ve işletme bütünlüğünün bozulmasına neden olabileceği endişesi ile getirilmiştir.
Bu sınırlama kanun gereği getirilmiş bir sınırlama olduğu için tapu siciline tescil edilmese dahi sonuç doğurur. Bundan dolayı ekim ve dikim suretiyle meydana getirilenler dışındaki ormanların 500 hektardan küçük parçalara bölünüp satılması durumunda tapu sicilinde yapılan tescil yolsuz tescil hükmündedir. Böyle bir durumda orman idaresi eski halin iadesi için dava açabilir (Korkmaz, 2010: 113).
b) İşletme Şekliyle İlgili Kısıtlamalar
6831 sayılı Kanun’un 46. maddesine göre tüzel kişiliğe sahip kamu idarelerine ait ormanları sahipleri işletebileceği gibi işletmeyi başkasına da verebilir. Ancak bunların orman idaresi tarafından parasız olarak tanzim edilecek harita ve amenajman planlarına göre işletilip idare edilmesi gerekir. Bu ormanların idaresi ve muhafazası devletin kontrolü altında Orman Kanunu hükümlerine göre sahiplerine aittir.
Kanun’un 55. maddesine göre özel ormanların idare ve muhafazaları, Devletin kontrolü altında olmak üzere Orman Kanunu hükümlerine göre sahiplerine aittir. Devletin özel ormanlar üzerindeki gözetim ve denetim yetkisi, bu ormanların idaresini ve işletilmesini gözetlemek ve denetlemekle sınırlıdır. Söz konusu gözetim ve denetim, orman idaresince yerine getirilir (Korkmaz, 2010: 114). Ancak özel ormanların ise sahipleri tarafından yaptırılıp orman idaresince tasdik olunacak harita ve amenajman planlarına göre işletilip idare edilmesi gerekir. Tayin olunacak müddet içinde bu planları yaptırıp tasdik ettirmeyenlerin harita ve amenajman planları orman idaresince yapılır ve masrafı iki yılda ve dört eşit taksitte kendilerinden alınır.
Orman Kanunu’nun 53. maddesine göre özel ormanların sahipleri birden fazla olursa bunlar içlerinden birini veya bir başkasını orman idaresine karşı mesul müdür olarak göstermek mecburiyetindedirler. Üç ay zarfında göstermedikleri takdirde, orman idaresi o yer sulh hukuk mahkemesinden bir mesul müdür seçilmesini talep etme hakkına sahiptir.
c) Özel Ormanlarda Yapılaşmanın Kısıtlanması
Aslında 1982 Anayasası’nın 169. ve 170. maddelerinde özel ormanlarda yapılaşma yapılabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır. Fakat Orman Kanunu’nun 52. maddesinin ikinci fıkrasına göre şehir, kasaba ve köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerdeki hususi orman alanlarında Orman Kanunu’nun 17. maddesine göre izin almak ve yatay alanın yüzde altısını (% 6) geçmemek üzere imar planlamasına uygun inşaat yapılabilir. İnşaatların yapılmasında orman alanlarının tabii vasıflarının korunmasına özen gösterilir.
Özel Ormanlarda ve Hükmi Şahsiyeti Haiz Amme Müesseselerine Ait Ormanlarda Yapılacak İş ve İşlemler Hakkında Yönetmelik’in 10. maddesi ise 52. maddeye göre yapılacak işlemleri açıklamaktadır. Madde hükmüne göre şehir, kasaba, köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerdeki özel orman alanlarında 6831 sayılı Orman Kanunu’nun 17. maddesine göre izin alınmak ve yatay alanın % 6’sını geçmemek koşuluyla imar planlamasına uygun inşaat yapılabilir.
Orman Genel Müdürlüğün 202 sayılı “Orman Yolları Planlaması ve İnşaat İşlerinin Yönetilmesi Hakkında Tebliğ” esaslarına göre ormanın devamlılığı ve işletmesine yönelik yol şebeke planları tanzim edilir. Bu planlar Genel Müdürlük İnşaat ve İkmal Dairesi Başkanlığınca onaylanır. Onaylanan bu planlar dahilinde yapılan yollar Orman Kanununun 52. maddesine göre verilen % 6 lık alana dahil değildir.
Yukarıda belirtildiği üzere 1982 Anayasası’nın 169. ve 170. maddelerinde özel ormanlarda yapılaşma yapılabileceğine dair herhangi bir hüküm bulunmamaktadır.
Üstelik 169. maddede özel ya da devlet ormanı olduğuna bakılmaksızın ormanların korunmasına ilişkin hükümler yer almaktadır. Örneğin 169. madde devlete, ormanların korunması ve sahalarının genişletilmesi için gerekli kanunları koyma ve tedbirleri alma görevi yüklemektedir. Aynı maddeye göre ormanlara zarar verebilecek hiçbir faaliyet ve eyleme müsaade edilemez. Ormanların tahrip edilmesine yol açan siyasi propaganda yapılamaz. Bundan dolayı özel ormanlarda yapılaşma öngören hükümlerin Anayasa’ya aykırı olması kuvvetle muhtemeldir.
d) Özel Ormanlarda Yapılaşma Şartları
Orman Kanunu’nun 52. maddesi ve Yönetmeliğin 10. maddesi dikkate alındığında özel ormanlarda yapılaşma ile ilgili hususları aşağıdaki şekilde açıklamak mümkündür:
Gerek Kanun’un 52. maddesine ve gerekse Yönetmeliğin 10. maddesine göre sadece şehir, kasaba, köy yapılarının toplu olarak bulunduğu yerlerdeki özel orman alanlarında inşaat izni verilebilmektedir. Bunun dışındaki özel ormanlarda % 6 yapılaşma imkanı yoktur.
Kanun’un 52. maddesi, inşaat yapılabilmesi için Orman Kanunu’nun 17. maddesine göre Orman ve Su İşleri Bakanlığının izninin alınmasını şart koşmaktadır. (17. maddenin metninde Çevre ve Orman Bakanlığınca izin verilebileceği ifade edilmekteyse de bu Bakanlık 03.06.2011 tarihli ve 636 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile kaldırıldığı ve 29.06.2011 tarihli ve 644 sayılı Orman ve Su İşleri Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararname’nin 30. maddesine göre mevzuatta bu Kanun Hükmünde Kararname ile Orman ve Su İşleri Bakanlığına devredilen birimlerle ilgili görevler nedeniyle Çevre ve Orman Bakanlığına yapılmış olan atıflar Orman ve Su İşleri Bakanlığına yapılmış sayılacağı için 17. maddeye izin verme yetkisi Orman ve Su İşleri Bakanlığındadır.)
Yapılabilecek inşaat alanı özel ormanın yatay yüzölçümünün % 6’sıdır. Yönetmeliğin 10. maddesinde “Kamu eline geçecek tesisler de dahil olmak üzere yapılacak her türlü alt yapı ile diğer sosyal, ticari ve idari amaçlı tesisler ve bunlar arasındaki bağlantı yolları dahil imar planı, genel özel orman alanının maksimum yüzde altısını (% 6) geçemez” hükmü yer almaktayken 2005 yılında yapılan değişiklikle inşaat alanı hesaplama tarzı değiştirilmiştir.
10. maddenin yeni şekline göre enerji nakil hattı, haberleşme, su isale hattı, doğalgaz hattı, kanalizasyon, yol ve benzerleri ile 6831 sayılı Orman Kanununun 17. maddesine göre genel kamu hizmetlerine yönelik verilen izinler % 6’lık alana dahil değildir. Bunların dışındaki her türlü tesis ve müştemilat; garaj, havuz, spor tesisleri, çocuk oyun alanı, otopark, ticari ve sosyal tesisler ve benzeri yapılar % 6’lık alana dahildir.
Orman Genel Müdürlüğün 202 sayılı “Orman Yolları Planlaması ve İnşaat İşlerinin Yönetilmesi Hakkında Tebliğ” esaslarına göre ormanın devamlılığı ve işletmesine yönelik yol şebeke planları dahilinde yapılan yollar % 6 lık alana dahil değildir. İnşaatın %6’lık sınırında kalıp kalmadığının tespiti ilgili belediyeler tarafından yapılmaktadır (Atlaş, 2009: 1360).
Gerek 52. madde ve gerekse Yönetmelik özel ormanlarda yapılaşma için imar planı şartı aramaktadır.
Yönetmeliğin 10. maddesine göre İnşaatların yapılmasında orman alanlarının doğal özelliklerinin korunmasına özen gösterilmek kaydıyla ormanın kapalılık durumu ve arazinin topoğrafik yapısı göz önünde bulundurulmak ve orman içi açıklıklardan ve bozuk orman alanlarından azami faydalanılmak suretiyle uygun yerlerde izin verilir.
İzin verilirken 6831 sayılı Orman Kanununa göre konusu itibariyle daha özel kanun konumunda olan; 18/11/1983 tarihli ve 2960 sayılı Boğaziçi Kanunu, 4/4/1990 tarihli ve 3621 sayılı Kıyı Kanunu, 21/7/1983 tarihli ve 2863 sayılı Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kanunu, 3/5/1985 tarihli ve 3194 sayılı İmar Kanunu ve 19/10/1989 tarihli ve 383 sayılı Özel Çevre Koruma Kurumu Başkanlığının Kurulmasına Dair Kanun Hükmünde Kararname ayrıca göz önünde bulundurulur.